Benjamin Button"ın tuhaf hikayesi

00:0014/02/2009, Cumartesi
G: 2/09/2019, Pazartesi
Osman Tanburacı - Cumartesi

İstanbul''un en kasvetli gününün en yağışlı bir anında kendimi Nişantaş City''s sinemalarına attım. Dillerde dolanan Benjamin Button''un Tuhaf Hikayesi''nı seyretmek için... Saate baktım uzatmalarla beraber matineye daha üç çeyrek var... Ya oturup kahve içeceğim ya vitrin gezeceğim... Sevgililer günü de geliyor ya, şöyle bir arandım... Elim kesemde, aklım gönlümde bir süre dolandım durdum...Sonra birden aklım; aç kesenin ağzını, elim; al gönlünü avucuna dedi...Aynen denedim.Şeytan dürttü.Asıldım

İstanbul''un en kasvetli gününün en yağışlı bir anında kendimi Nişantaş City''s sinemalarına attım. Dillerde dolanan Benjamin Button''un Tuhaf Hikayesi''nı seyretmek için... Saate baktım uzatmalarla beraber matineye daha üç çeyrek var... Ya oturup kahve içeceğim ya vitrin gezeceğim... Sevgililer günü de geliyor ya, şöyle bir arandım... Elim kesemde, aklım gönlümde bir süre dolandım durdum...

Sonra birden aklım; aç kesenin ağzını, elim; al gönlünü avucuna dedi...

Aynen denedim.

Şeytan dürttü.

Asıldım cebime...

444 0 849 dedim; thy''den Antalya''ya bir bilet daha; cumadan pazara...

Nasıl olsa 14 Şubat Sevgililer Günü, yani bu cumartesim Antalya''da Galatasaray''ın peşinde geçecek. O gün maç var. İş mukaddes ama eşimden de uzak kalamam dedim, ona da bir Antalya bileti aldım. Bu senenin 14 Şubat armağanı ''hafta sonu Antalya'' oldu...

Tuhaf bir duygu kapladı her yanımı, Sevgililer Günü''ne 4 kala içim taştı... Yılları bir solukta yuttum! Sanki büyümüş de küçülmüştüm... Sanki; ben o değildim de, o olan ben, deli mi deli gençlik yıllarıma dönmüştüm... Sevgililer Günü''nü sürprizli yaşamak çok hoşuma gitti. Dolu dizgin geriye döndüm, günü ve dünü birlikte yaşamak istedim, 25''ime indim...

***

Sinemada koltuğa kaykıldım... Mısır patlaklarım orta boy...

Filmin kahramanı Benjamin Button, zamanı tersine işleten bir garip adem...

Kundakta bırakıyor huzurevinin kaldırımına onu bir adem!

Babasıymış meğer...

Hayatın akışı, dramın gereği, film icabı!... Siyahi bir genç hanım kundaktaki bebeği buluyor. Kundak açılıyor; o da ne?

Boyu bebek... Ingası bebek... Yüzü yaşlı mı yaşlı bir bebek!...

İyi yürekli siyahi hanım bebeği sahipleniyor. Kimsesiz garibin de adını Benjamin koyuyor... Benjamin Button. Yaşlı doğmuş bebek ömrüne huzurevinde tekerlekli sandalyede başlıyor...

Gel zaman git zaman öylesine tatlı olaylar yaşanıyor, öyle ilginç görüntüler sahneleniyor ki film insanı kendine çekiyor.

Benjamin büyüdükçe küçülüyor!

Onun hayatını anlatan film başlarken koskoca bir duvar saatinde saniye göstergesi tersine dönüyor. Anlıyorsunuz ki Benjamin büyüdükçe küçülecek. Yaşça tabii...

Hani deriz ya ''bi daha dünyaya gelsem'' ama şimdiki aklımla diye...

Benjamin''in hayat hikayesi de işte böylesine tuhaf.

Tek başına, tersine bir akışla...

Kocaman adamken çocukça oyunlar oynuyor, arkadaş arıyor hem de yaşlıların olduğu bir huzurevinde... Öyle bir mekan ki orası, piyanisti de var, hayatında beş kere yıldırım çarpmışı da... Benjamin bunların içinde kendini arıyor...

Günlerden bir gün belki de 14 Şubat''ta...

Benjamin 50''sinde gencecik bir delikanlı... Kız daha 9''unda falan... Oyun oynarken... Hani o hepimizin mekanı, etrafı çarşaflarla kaplı meşhur masanın altına girip evcilik oynarken bir sevgi düşüyor gönüllere... Kız da Benjamin''e aşık oluyor...

Gel zaman git zaman balerin kız büyüyor, 15, 20, 25 derken seneler geçiyor, Benjamin de durmadan hayatı geri sarıyor. O da geliyor 30''lu yaşlara... Her doğan günün sabahında, bir başka gençleşiyor cildi... Adaleleri, saçları, bakışı... Benjamin yakışıklı bir delikanlı olma yolundayken sevgilisi kız giderek yaşlanıyor...

Bir çocukları oluyor. Hayat durmadan terse sarıyor...

Öyle bir an geliyor ki yollar ayrılıyor...

Hatta filmim en can alıcı yeri; sen iki çocuğa bakamazsın diyen Benjamin''in sevgilisinden ayrılması...

Benjamin süratle gençleşir 10''lu yaşlara doğru geriye kayarken, çocuğu da aynı süreçte büyümeye ve o da 10''lu yaşlara doğru gelmeye başlıyor.

***

Hayat insanı öyle bir sürüklüyor ki, balerin sevgilinin saçları ağarır, yüzüne derin çizgiler yerleşirken Benjamin kundağa girmek üzere...

Sevgilisinin kollarında.

Kefenle kundak, kundakla kefen...

Gelirken de giderken de sarılıyorsun beyazlara.

Arada geçenler...

Farkında olmadan seni aşanlar...

Kader dediğin.

***

Hayat bazen insana küçük gülücükler atıyor...

Yakalarsan eğer yanağına kırmızı renkli bir dudak izi de bırakıyor, en sevdiğinden...

Benjamin gibi olsan da

Yarım asrı geçip sevgilinle yarı yarıya olsan da...

Bende ikincisi oldu...

14 Şubat''ta Antalya''dayım. Bir anda gençlik yıllarıma döndüm.

Sevgiyi elden hiç brakmadım.