|
"Klip"

Şu bizim Büyük Türk Milleti''nin, iyi sıhhatte olsunlar, en birinci profesyonel işi "bakıcılıktır." Ben kendim şahitim, milletimiz mütemadiyen bakmaktadır! Öyle bazen bomboş ve yarı yarıya kapalı gözlerle, hafiften yutkunan bir gırtlak eşliğinde; bazen yuvarları büyümüş, misket gibi yuvarlaklaşmış gözlerle, üstüne vazife olmamış ve ömür boyu da olmayacak endişeler içinde bakmaktadır! Bazen çenesini kaşıyarak bakmakta, bazen ensesini kaşıyarak bakmakta, bazen de her ikisini birden kaşıyarak bakmaktadır. Ekranın şaşı gözlerine bakmaktadır, kağıtlara bakmaktadır, panolara bakmaktadır...

Bir yerde üç kişi mi birikti, bizim Türk milleti o saat erimiş bir naylon gibi akarak, adeta bir sevk-i tabii emriyle, orada birikmekte ve hemen bakmaya başlamaktadır.

Gerçi dünyanın her tarafında böyle ya, bizim memlekette de bir takım... "sektörler" diyim, sıradan insanın bu önüne geçilemez merakını, üç beş kuruş dünyalığa tahvil etmek için birkaç yıldır didinir dururlar. Bizim Türk Milletimiz bu durumda olmasaydı, yani şu merak "halkasına" burnundan yakalanmasaydı, Küçük İbolar, Aynalı Tahirler, Bizimkiler, Sizinkiler, Özcan Denizler, Mahsun Kırmızıgüller, Hüsnü Nanegiller, Şermin Kabaktadıverdiler ve daha bilmem ne belâlar süne zararlısı gibi ortalığı kaplar da bir zamanlar gerçekten "ekran" olan ekranı, bir tabii âfet bölgesine çevirirler miydi? Yok!

Özel televizyonlarımız, dikkat ediniz, futbol-dizi film-klip üçlüsüne kilitlenmiş durumdalar. Bu güçlü üçlü halka, milletimizi adeta bir şey gibi... ney gibi-bir şey gibi yakalamış, halet-i ruhiyeden halet-i ruhiyeye sürüklüyor. Hani nasıl deniyor, "insanımız", ruh yorgunluğundan biçare, artık tepki göstereceği yerlerde "seyirci" rolünden bir türlü sıyrılamamakta ve ülkenin asli öznesi olmaktan çıkıp, tali bir nesnesi olmaya doğru sürüklen babam sürüklen, gitmektedir. Değer meğer hikâye! Metin, edebiyat, şiir, aşk hak getire! Artık en büyük metafizikçimiz Mustafa Topaloğlu, en büyük Köroğlumuz Özcan Deniz, en büyük Dadaloğlumuz Mahsun Kırmızıgül, en büyük Keloğlanımız Ciguli, en büyük abdalımız İbrahem Erkal, en büyük Yunusumuz Savaş Ay, en büyük ergenlik bunalımı goygoycumuz Emrah...

Bizi seyircileştiren bir başka halka da, Allah ocağını söndürsün, şu klip müessesesi!

Klip de, haddizatında bize, (söyleneni iyice anlayıp "o kalın kafamıza" sokmak için) görüntüsel destek sağlıyor. Gerektiğinde filmlerden kesip alıyorlarmış (n''olacak ki, film de klip de bizim için bir, birbiri yerine rahatlıkla niçin kullanılmasın da ikisi için ayrı ayrı masrafa girilsin. Yazık değil mi milli servetlerimize, değil mi!) alsınlar!.. Yeter ki bizi oradaki ince anlam labirentlerinden, çetrefil imge katmanlarından (ki o kadar olur!) lâyıkıyle haberdar etsinler de yolda kalmayalım! Ben nice arkadaşımın, günlerce aç susuz kaldığını, Ortaçağ''ın Fransız centilmenleri gibi ince hastalıklı suratlarla kara düşüncelere dalıp başları iki elleri içinde düşündüklerini, ancak ne var ki; Alişan''ın şu girift sözlerinin, Zara''nın bu deyişinin ne anlama gelebileceği konusundaki derin kaygıyı, başlarından töbe defedemediklerini bilirim.

Kaldı futbol. Futbolu da başka bir yazıya saklıyorum. O müesseseyi, yazarlarıyla, mütefekkirleriyle, mühendisleri ve elbette ki yine bizim "bakıcı" insanımızla birlikte düşünüp değerlendirmeyi kurarım bir nevi...

24 yıl önce
"Klip"
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler