|
Hariçten gazel okumuş olmamak için

Bugün Kürtlere ilişkin sorunların tamamı sadece Kürtlere ait, Alevilere ait sorunların tamamı münhasıran Alevilere ait; dindarlara ait sorunların da tamamı münhasıran dindarlara ait değildir. Her birini birinci dereceden ilgilendiren sorunların varlığından toplumun tamamı etkileniyor. Hele sorunun çözümsüzlüğü uzadıkça bu sorunun etki alanı ve derinliği gittikçe artıyor ve çözüm için müdahil olmak zorunda olanların sayısı da gittikçe artıyor.

Sorunun çözümüne müdahil olma hakkı siyaseti sadece mevzi bir alanda yapılan bir iş olmaktan çıkarıp hemen her konuyu toplumun tamamını ilgilendiren bir konu haline getiriyor. Diğer yandan tek tek toplumun her kesimini birinci dereceden vuran bir sorun aslında özü itibariyle toplumun tamamını da baskı altında tutan bir sorundur.

Bugün başörtülülerin üniversitelere girişinin yasaklanmış olması, otoriter baskının doğrudan başörtülüler tarafından hissedilmesini ilk bakışta gösteriyor ama bu baskı, aslında, başörtüsü takmadan gidenleri daha az etkiliyor değildir. Onlar da aslında bir bakıma "izin verilmiş" olarak üniversitelere devam edebiliyor veya kamusal alanda boy gösterebiliyorlar. O yüzden okuluna sorunsuz devam edebiliyor olmaktan dolayı başını örtmeyenlerin bir sorunları olmadığını düşünmemek gerekiyor. Onların özgürce kullandıkları eylem alanları yasaklanmış başörtüsü sayesinde "itaatsizlik sergilemiyor olma" koşuluyla "bahşedilmiş bir özgürlük" gibi duruyor.

Alevilik sorununa müdahil olan bir Sünni, Başörtüsü sorununa müdahil olan bir erkek veya başı örtüsüz bir kadın veya Kürt sorununa müdahil bir Türk, hangi açıdan müdahil olursa olsun "hariçten gazel okuyor" diye dışlanamaz. Dışlanmaya kalkışıldığında o sorunun siyasete kapatılmış olduğu sonucu çıkar sadece.

Sorun alanları üzerindeki bu mülkiyet iddiası sadece Türkiye''ye mi özgüdür, doğrusu bilemiyorum. Ama Türkiye''de, örneğin, Aleviler adına talepte bulunanlar, hoşlarına gitmeyen yaklaşımları dinlediklerinde kolaylıkla "hariçten gazel okumak" töhmeti altında harcayabiliyor. Kürtler adına talepte bulunanların da hoşlarına gitmeyen yaklaşımları duyduklarında sık başvurdukları bir tepki bu. Başkalarının konuşmasını kendilerine akıl vermek olarak nitelemek... Ne kadar az akla ihtiyaç duyuyoruz!…

PKK''nın veya DTP''nin yaptığı yanlışları dile getirdiğinizde "Kürtlere akıl vermek" olarak niteleniyorsunuz… Öyle ya, unutmuştuk, Kürtlerin her şeye ihtiyaçları olur bir tek akla ihtiyaçları olmaz. Kürtler her zaman ne yaptıklarını ve ne yapmaları gerektiğini hiçbir akla ihtiyaç duymadan kendi başlarına bilirler. Öyle mi?

Bu tepkiyi gösterenler Kürtler adına konuşuyorlar, ama tabii ki Kürtlerin onları kendileri adına konuşmaya yetkilendirdiği yok. O yüzden herhangi bir televizyon kanalına çıkıp 72 milyonun seyrettiğini düşünen insanların naifliğiyle konuşuyorlar. Kürtlere akıl verdiklerinden yakındıkları kişiler Kürt de olabiliyor, onları da Kürt siyasetinden sapmış olarak nitelemek çok mu zor?

Kürtler adına konuşma yetkisini bir oldu-bitti ile PKK''ya devredip onun akıl-almaz tavırları dışındaki her türlü Kürt siyasetini veya söylemini "hariçten gazel okuma" olarak nitelemek Kürtlere veya bu sorundan etkilenen bütün siyaset zeminine revâ mıdır?

Son günlerde bu tutumun gerek sol kesimlerde gerek PKK''nın silahlı vesayeti altındaki Güneydoğu''da oldukça revaç bulduğu görülüyor. Oysa bilmek gerekiyor ki, ne PKK elinde devasa bir silahlı gücü var diye bütün Kürtler adına istediği siyaseti gütmeye tek yetkili oluyor ne de Kürt siyaseti başka müdahillerin aklına ihtiyaç duymayacak kadar mükemmel bir akla ulaşmıştır.

Kürt sorunun çözümü adına ortaya konulacak bütün uygulamalar hem başka Kürtleri hem bölgede yaşayan Kürt olmayan başka insanları hem de toplumda artık birçok başka unsuru da ilgilendiriyor. Sorunun çözümsüz kalmaya devam etmesi herkesin hayatını doğrudan veya dolaylı olarak etkiliyor. Demokrasimiz bu sorun yüzünden sürekli kırılgan bir durumda kalırken demokrasi arayışındaki herkesin çözümün müdahili olma hakkı doğuyor. Kimsenin sorunu kapatıp başkalarını hariçte tutma imkanı veya hakkı kalmamıştır artık.

Etyen Mahçupyan''ın Taraf gazetesinde son günlerde bir tartışma vesilesiyle ortaya koyduğu yaklaşımını konuya dair okuduğum en aklı başında metinler olarak büyük bir ilgi ve hayranlıkla izliyorum. Tartışmanın kişisel atışmalara dönüşme riskine karşı akıl ve sağduyu çizgisinde başarıyla tuttuğu yazılarının sonuncusunda, Mahçupyan Kürt siyaseti adına ortaya konulan yaklaşımın bütün sorumluluğu devlete havale etmesine dikkat çekiyor ve bunun Kürtler adına siyaseti öldüren, askıya alan tehlikesini vurguluyor. Oysa Mahçupyan''ın isabetle kaydettiği gibi "siyaset her şeyden önce sorumluluk demektir ve kimse kendi sorumluluğunu bir ötekinin, hele karşısındakinin üzerine yıkamaz. Siyaset ötekinin doğru yapmasını beklemek ve bu olana kadar şiddet kullanmaksa, zaten ortada siyaset yoktur ve taraflar siyaseti hak edecek olgunlukta değil demektir."

14 yıl önce
Hariçten gazel okumuş olmamak için
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi