|

Ağzı kanlı kuşların ve gölgesiz varlıkların romanı

Kudret Ayşe Yılmaz’ın Delilikle Öpüşmek adlı kitabı Ötüken Yayınları arasında okurla buluştu. Okuru şaşırtan, içine çeken kitap üzerinden Yılmaz’ın yazı dünyasına bir yolculuk yapıyoruz.

04:00 - 15/02/2020 Cumartesi
Güncelleme: 23:58 - 14/02/2020 Cuma
Yeni Şafak
“Dağdan dağa çarpıp gelen hüzünler” dolduruyor içini.
“Dağdan dağa çarpıp gelen hüzünler” dolduruyor içini.
NECMETTİN TURİNAY

Bazı eserler olur, bir yük gibi çöker insanın omuzlarına. Daha doğrusu da onlar insanda bir iç tazyik oluştururlar. Onlara nüfuz etmenin, kavramanın güçlüğü yatar bunun altında. Mevcut denemelerin, alışılmış yazmaların ötesinde bir yerlerden başlar o tür eserler. Bu bakımdan, siz de sınırlarınızı zorlamak, aşmak mecburiyetinde kalırsınız.

Bunları söylerken kastım kendimden söz etmek değil. Bilakis elimin altındaki eserin, ya da onu kaleme alan yazıcının ortaya koyduğu, yeni ve farklı bir denemeden sizi haberdar etmek sadece. Dolayısıyla hikâye ve romanın, bir oyuna ve oyuncağa dönüştüğü postmodern çağda, böylesine ağır, derin düşünmeyi ve kavramayı lüzumlu kılan bir eseri okumaya, ne derece hazırsınız bilmiyorum.

Çünkü onu okurken, ben de zorlanmadım değil. Neyin nereye varacağını kestirebilmek için tekrar tekrar kitabın başına döndüğüm oldu. Daha açığı da, Delilikle Öpüşmek adlı romanının başı ve sonu, romanın bizzat kendini geniş bir paranteze alıyor. Siz de bir süre sonra o parantezin içinde buluyorsunuz kendinizi. Nereye vardınız, yolunuz nereye çıkacak o da belli değil. Yani bu tür soruların bir cevabı yok romanda. Çünkü orası, sonu selamete çıkan bir yol değil. Daha doğrusu da orası, bildiğimiz cinsten bir deliler hastanesi!.. Dolayısıyla ilgili eser alışık olduğumuz cinsten romanlara benzemiyor. Sanki bir baş dönmesi gibi içten içe, döne döne genişliyor. Bu genişleme okuyucu olarak bizi geriyor geriyor. Tahammülü güç ruhsal bir tazyike maruz kalmış gibi hissediyoruz kendimizi.

YÜKSEK SEVİYELİ BİR İÇ BURKUNTUSU


Fakat bunları söylemekle Kudret Ayşe Yılmaz’ın romanı Delilikle Öpüşmek hakkında, size gene de bir şey söylemiş almam. Onun Dağılmış Dağ adı altında topladığı hikâyelerini okumuş olsaydınız, kuşkusuz bana biraz yardımınız dokunurdu. Çünkü orada Kudret Ayşe koca bir dağın infilâkini, paramparça hale gelmesini, ondan kopan bir unsurun şekva ve hüzünlerini anlatırken; Delilikle Öpüşmek’ te daha başka bir parçalanmayı naklediyor bize. Büyük, koca bir dağın parçalanması!.. Anlıyoruz bunu. Fakat elimizin altındaki romanda iç burkan, yüksek seviyeli bir şuur parçalanıyor. Gözümüzün önünde adeta insan infilâk ediyor. İçinde yaşadığımız geniş âleme sığmayan, onu aşmayı deneyen bir ruh sancısının tazyiki altında kalıyor ve ne yapacağımızı biz de bilemez bir hale geliyoruz.

Dolayısıyla bu yazıda size kimden ve nasıl söz edeceğimi bilemiyorum? Yani buna bir türlü karar veremiyorum. Delilikle Öpüşmek’ in ürpertili anlatıcısı Deniz Ömür’den mi, yoksa Deniz Ömür’ü bir istiare olarak kullanan, romanın yazarı Kudret Ayşe’den mi? Çünkü hangisinden söz etsem, öbürü açıkta kalacakmış gibi bir hisse kapılıyorum. Nitekim Fuzuli de kendi hikâyesi Leylâ ile Mecnun’ u okuyup da, Mecnun’a hayran kalan okuyucularını uyarmak ihtiyacı duymamış mıydı? “Âşık-ı sadık menem, Mecnun’un ancak adı var” dememiş miydi?

Onu için elinizin altındaki yazı boyunca, romanın asıl kişisi Deniz Ömür’ den söz edersem, siz onu Kudret Ayşe olarak kabul edebilirsiniz. Yok, Kudret Ayşe diyecek olursam, o zaman da Deniz Ömür mahzun kalmasın, onu hatırlayın durun! Kaldı ki onların birbirinden ne ayrılması, ne de koparılması mümkün değil. Zira dinlediği bir şarkının sonunu getiremeyen bir kalp çarpıyor o romanın sayfalarında. Birinin yarım bıraktığını öbürü tamamlıyor. Belki de aynı şarkıyı beraber besteliyorlar. Başını derdine yaslamış, derdi başına göz koymuş iki ruh konuşuyor. Tek başına kalmış bir baş! Ve kendi gövdesinden tecerrüt etmiş bir vicdan kanaması!.. Dolayısıyla romancının kendisi ile anlattığı Deniz Ömür karakteri nerde ayrılıyor, nerde birleşiyor kestirmek mümkün olmuyor.

İşte o halde iken biz Deniz Ömür’ü, kendi “zifiri karanlığında” buluyoruz. O, gömülüp gitmiş kendi karanlığına. Onun için Deniz Ömür’ün suskunluğu ölüme benziyor. “Dağdan dağa çarpıp gelen hüzünler” dolduruyor içini. Çürüyor içi o garibin. Daha fenası da etrafını kuşatan insanlardan, türlü nesnelerden tecerrüt etmiş gibi bir hal vuku buluyor. Evrende yapayalnız kalmış, “Benim zirvem yalnızlıktır.” (s. 159) diye diye, adeta kendi kendine mırıldanan, hayır içinden geçiren Deniz Ömür’ün o halini anlatıyor işte bu roman.

Deniz Ömür neden böyle? Onu bu hale düşüren nedir gibi, sizde bazı soruların uyanması tabiidir. Öyleyse, hazır olun!.. Hiç bir dış sebep, onu bu hale getirmiyor romanda. Her şey onda, onun kendinde gizli. Ya da Deniz Ömür karakterinin yazıcısında veya yaratıcısında!.. Öyleyse sadece anlayalım, anlamaya çalışalım onu. Bu anlayışınız ona şifa olacak belki de!

AKLIN VE MANTIĞIN DURDUĞU YER

Çünkü o baktığı, dokunduğu her şeyi anında kavrayan, çoğaltan, dibini gören yüksek bir zekâ örneği. Fakat sonunda, her şey insana bezginlik veren bir tekrara dönüşmesin mi? Nitekim, Necip Fazıl da bir yerde: “Ne görsem ötesinde, hasret çektiğim diyar!” demiyor muydu? Dolayısıyla kendinin ve varlığın sınırlarını zorlayıp duran böyle bir şuura, bildiğimiz cinsten akıl ve mantık yetmemeye başlıyor. Nitekim hem Kudret Ayşe’yi, hem de Kudret Ayşe’nin bir tür istiaresi olan Deniz Ömür’ü, roman boyunca şöyle bir sızlanma içinde buluyoruz: “Her şey akıl dedikleri hezeyan yüzünden!.. Öyleyse akıldan sıyrılacağım” (s. 14). Peki nasıl kurtulacak, nasıl sıyrılacak ondan? Tanrıya mı yönelecek, hıçkıra hıçkıra ağlayacak mı? Ya da “en iyisi aşkla râbıta”ya mı geçecek?

Fakat hayret! Bunca izaha rağmen, daha Delilikle Öpüşmek’ in başında değil miyim ben? Öyle de ne zaman gireceğim romanın içine? İşte, daha ben bu satırları yazarken, Deniz Ömür’ün yangın başladı gözlerinde. Karardı gitti önü arkası. Aynı anda “ceset olarak” kaldı içindeki bütün düşünceler, çürüdü hepsi. Peki, ya Deniz Ömür? İşte o tam da bu anda, akıldan sıyrılmanın, boyut değiştirmenin sınırlarına varıp dayandı bile.

#Delilikle Öpüşmek
#Ayşe Yılmaz
#Ötüken
4 yıl önce