İstanbul'a ilk kez gelen şarkıcı filmin gösterildiği günün akşamında İKSV Salon'da müthiş bir konser verdi. Kendini kökleri Tunus'ta ve Belçika'da olan bir ağacın dalları olarak tanımlayan Benali'nin herhangi bir müzik eğitimi yok. Ümmü Gülsüm ve Kur'an dinleyerek müzik kulağını geliştirdiğini söyleyen Benali ile müziğini ve çokkültürlü kimliğini konuştuk.
Kazayla... (Gülüyor) Ben grafik tasarımcıyım. Çocukken evde sürekli şarkı söylüyordum. Belçika'dayken o günleri özlüyordum. Bir gün şarkı söylemeye karar verdim. Sonra Tunuslu udi arkadaşım bana birlikte konser vermeyi teklif etti. Başarılı olunca devam ettik. 2000'in başlarında etnik müzik popülerdi. Bir Alman müzik şirketiyle anlaşıp albüm yaptık. Profesyonel olarak müziğe böyle başladım. Oyunculuksa eskiden bana yalan söylemek gibi geliyordu. Ne zaman ki Tony Gatlif'in Swing'inde oynadım, bu düşüncem değişti, oyunculuğu da sevdim.
Özdil diye bir kültür merkezinde şarkı söylüyordum. Oraya genelde Türkler geliyordu. Orada Türk müzisyenler de gelip çalıyorlardı. Türk müziklerini ilk orada tanıdım. Birlikte konserler verdiğim udi arkadaşım Türk müziklerini çok seviyor ve bana sürekli yeni şeyler dinletiyordu. Tunus kültürel anlamda zaten Türkiye'ye çok yakın. Müzikal anlamda da çok fazla etkileşim var.
Sadece hissedebildiğim müziği yapıyorum. Daha çok kalbimle müzik yapıyorum. Çünkü herhangi bir müzik eğitimi almadım, okula gitmedim, nota, makam görmedim. Ama hep Kur'an ve Ümmü Gülsüm dinleyerek büyüdüm. Sonraları Hint ve Arap makamları öğrendim. Hakikati ve kendimi arıyorum şarkılarımda. Yaptığım müzik bana kendimi de öğretti.
Fransızcam Arapça'dan daha iyidir. Özellikle eski Arapça'dan. Fakat klasik Arapça'nın hala üzerimde bir gizemi ve büyüsü var. Arapça söylediğim zaman sözlerin tam anlamını bilmiyorum ama kalbim biliyor. Bir de eski Arapça metinlerin çok mükemmel bir ritmi var.
Ümmü Gülsüm albümünden sonra 2012'de bir albüm kaydettim ama artık albüm çıkarmak hiçbir şey ifade etmiyor. 2011'de SoundCloud ve Youtube'a birçok şarkı yükledim. Tunus'taki devrimden sonra insanlara ulaşmak istiyordum. Politik şarkılar değildi ama yine de paylaşmak hoşuma gidiyordu.
Bu yeni ve çok genç bir müzik. Arap'tan ziyade batılı bir müzik. Eski Arap müzikleriyle alakalı bilgi birikimi yok. Sözler Arapça ama Arap melodi yok. Fakat güzel, hoş müzikler...
Bana Belçika'da kökleriniz nerede diye sorduklarında ben köklerimi Tunus'tan aldım ve Belçika'ya ektim diyorum. Bir ağacın Tunus ve Belçika'da göğe uzanan dalları gibiyim. Köklerinizi almadan başka bir yere giderseniz ölürsünüz. Yaşayamazsınız.
Tunus'ta olsaydım böyle bir şeyin eksikliğini hissetmezdim. Dinsel nedenlerden değil ama şarkıcı olmaya hoş bakılmayabilirdi. Tunus'ta olsam toplum ve ailem yaşamıma yön verecekti, belki evlenecek, çocuklarım olacaktı. Belçika'da bu seçimi kendim yaptım. Belçika'da diğer kültürlerle de iletişim haline girdim. Dünyayı keşfettim. Tunus'ta müzik yapsam bile herkesin yaptığı müziği yapıyor olurdum.
Çocukluğumda onu gerçekten büyükannem sanıyordum. Çünkü ailemin yatak odasında Ümmü Gülsüm'ün fotoğrafı vardı. Kendimi onun torunu olarak gördüm hep. Yıllar sonra büyükannem hakkında konuşmam gerektiğine karar verdim ve 2010'da bir Ümmü Gülsüm albümü yaptım. Onu taklit etmek veya ondan daha iyi söylemek gibi bir derdim yoktu. Sadece ondan bahsetmek istedim batılı insanlara. Torunu olarak onun ruhunu sahneye taşımak istedim.
Tabi ki... Kesinlikle öyle oldu. Kültürünüzün sevdiğiniz kısımlarını alıp sevmediğiniz kısımlarını atabiliyorsunuz. Ben Tunus'un sevdiğim kısımlarını aldım. Bazı insanlar yurt dışına çıktıklarında çok muhafazakarlaşırken bazıları da çok açılır. Ben sevdiğim kısımlarını aldığım Tunus kültürümle birlikte yeni insanlarla tanıştım. Kaynaştım.