|

Sîretten Sûrete: Türk Romanında Beden

Beyhan Kanter’in “Kurmaca Bedenler” / Türk Romanında Bir Söylem Biçimi Olarak Beden adlı kitabında yazar 1923 ila 1980 arasında yayımlanan romanlardan seçtiği kırka yakın üzerine yaptığı bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Kanter, Tanzimattan günümüze bedensel değişimi modernizmin üzerinden ve pisikolojik boyutuyla ele almış.

04:00 - 15/08/2020 Cumartesi
Güncelleme: 04:16 - 15/08/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
İnsanın inanç yönünden güçlü olduğu, kendisiyle ve doğayla barışık olduğu zamanlarda sîret kavramının öne çıktığı ve önem kazandığı görülür.
İnsanın inanç yönünden güçlü olduğu, kendisiyle ve doğayla barışık olduğu zamanlarda sîret kavramının öne çıktığı ve önem kazandığı görülür.
ARİF AY

İnsanoğlunun en tabii hâlinden bugünkü yapmacık (modern) hâline gelinceyedekteki süreçte sîret ve sûret kavramları hep gündemde olmuştur. En tabii insanı, José Ortage Y Gasset: “ ‘doğal’ insan, avcı olan ilk ‘tarih öncesi’ insandır.” diye tanımlar. (Avcılık Üstüne, s.86)

Bilindiği gibi sîret: Bir insanın ahlâkı, tabiat ve karakteri anlamını içerir. Bu kavram, huylar, ahlâklar ve tabiatlar karşılığında kullanılan şemâille de örtüşür.

Sûret ise: Dıştan görünüş, şekil, kılık, kopya, yüz, çehre, tarz anlamlarına gelir.


İnsanın inanç yönünden güçlü olduğu, kendisiyle ve doğayla barışık olduğu zamanlarda sîret kavramının öne çıktığı ve önem kazandığı görülür. Öyle ki, sîretin sûrete aksettiği; sûretin güzelliğinin ya da çirkinliğinin sîretle ilişkilendirildiği de bilinmektedir. Ruhu güzel olanın yüzünün de güzel olacağı kabul gören yaygın görüşlerden biridir. Yunus Emre’nin “Bir ben vardır benden içerü” sözü sîretin önemine bir işarettir bir bakıma. Mutasavvıflar asıl güzelliğin ruh güzelliğinde yani sîrette olduğunu ortaya koymaya çalışmışlardır. Sûret güzelliğinin geçiciliği ve sîret güzelliğinin kalıcılığı üzerinde durmuşlardır. Sîreti güzel olmayanın, gerçek anlamda sûretinin de güzel olmayacağına dair şiirler yazmışlar, menkıbeler, hikâyeler anlatmışlardır. Ayrıca, Kur’an harflerinin sembolizmini vurgulayan yüzlerin, canlı, cansız varlıkların şekillerinin çizildiği hurufîlik geleneğini de burada anmak gerekir. Yine, hilye-i saadet ya da hilye-i şerif adı verilen Peygamber Efendimizin, Hz. Ali’den rivayet edildiği şekliyle fiziksel ve kişisel özelliklerini yansıtan kelimelerden oluşan portre niteliğindeki düzenlemeler de bilinmektedir.

Sonuçta “Biz insanı gerçekten en güzel biçimde yarattık.” buyurulur Kur’an-ı Kerim’de (Tîn 95 / 4). Bu âyet, insanın güzel olarak yaratıldığına imân etmesini zorunlu kılan ve bedeninde kalıcı değişiklikler yapmasına izin vermeyen bir anlam içermektedir. Örneğin, “dövme” lânetlenen bir işlemdir.

Prof. Dr. Beyhan Kanter’in “Kurmaca Bedenler” / Türk Romanında Bir Söylem Biçimi Olarak Beden (1923-1980) adlı kitabını okurken ilk elden aklıma geliveren düşüncelerdi bunlar.

40 ROMAN ÜZERİNE KAPSAYICI BİR ÇALIŞMA

Prof. Dr. Beyhan Kanter, günümüz edebiyatıyla yakından ilgilenen, özellikle genç şairlerin şiirleri üzerine değerlendirmeler yapan, makalelerini ve kitaplarını ilgiyle okuduğum, çalışkan bir akademisyen ve iyi bir hocadır. Daha önce yayınladığı “Şiirsel Kimlikten Mekânsal Sınırlara / İkinci Yeni Şairlerinin Mekânsal Algısı” ve “Sılası Yitik” Bir Münzevi Ziya Osman Saba biyografisi severek okuduğum, yararlandığım kitaplardır.

“Kurmaca Bedenler”, Beyhan Kanter’in 1923-1980 arası yayımlanan romanlardan seçtiği kırka yakın roman üzerinde yaptığı bir çalışmadır. Selahattin Enis’in Zeyniyeler, Refik Halit Karay’ın Dişi Örümcek, Bugünün Saraylısı, Ekmek Elden Su Gölden, Üç Nesil Üç Hayat, Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye, Matmazel Noraliyan’ın Koltuğu, Şimşek, Sözde Kızlar, Yalnızız, Halide Edib’in Sinekli Bakkal, Sonsuz Panayır, Zeyno’nun Oğlu, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Cehennemlik, Reşat Nuri Gültekin’nin Yaprak Dökümü, Bir Kadın Düşmanı, Harabelerin Çiçeği, Miskinler Tekkesi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Ankara, Yaban’ına, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Kemal Tahir’in Köyün Kamburu, Yorgun Savaşçı, Sağır Dere, Kelleci Memet Damağası, Bozkırdaki Çekirdek, Karılar Koğuşu, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Yusuf Atılgan’nın Anayurt Oteli gibi pek çok roman üzrinde hayli kapsamlı bir çalışma ortaya koymuş Beyhan Kanter.

MODERNİZMİ BEDEN ÜZERİNDEN OKUMAK

“Beden, bireyin hayat ve toplum nezdinde görünür olmasını sağlaması ve mevcudiyetini / var oluşunu tescillemesinin yanı sıra kimlik inşasına, benlik algısına ve kişiliğine etki eden temel unsurlardan birisidir. İnsan, bedeniyle görünür, bedeniyle tanınır, bedeniyle yaşar, bedeniyle zaman ve mekân içinde yer alır. Beden benliğin, kişiliğin bir parçasıdır, yeryüzündeki varoluşun koşuludur (Kurmaca Bedenler, s.11)” diyen yazar, çalışmasını iki bölümde ele almış. Birinci bölümde Tanzimat’tan 1980’lere gündelik hayattaki bedensel değişimleri “asrilik” kavramı üzerinden irdelemiş. Tanzimat’la başlayan Batı’yı taklit ve yüzeysel Batıcılık, Cumhuriyet’le birlikte bir devlet ideolojisine dönüşür. “Asri” olma, “çağdaş” olma, Batı hayat tarızını benimseme, onlar gibi giyinme, onlar gibi davranma, onlar gibi yaşama anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “modernleşme” ve din dışı “seküler” bir hayat tarzını benimseyenlerle, buna karşı çıkanlar arasındaki çatışma söz konusu romanların temel temalarından biri olur. Sözgelimi “ Cumhuriyet’in inşa etmeye çalıştığı ideal insan, hem zihnî hem de bedenî özellikleriyle çağdaşlaşmış bireyleri içine alır. “ Buna direnenler sistemin dışına atılır ve zenci muamelesi görür. “ Gardrop batıcılığı” bu döneme damgasını vuran önemli tabirlerden biridir. “Zira kılık kıyafet, insanın çıplak bedenini örtmekten çok daha öte işlevlere ve anlam içeriğine sahiptir. İnsanların en önemli iletişim araçlarındandır elbiseler. İnsanlar, elbiselerle bazı şeyleri maskeler, bazı yönlerini gizler, bazı yönlerini de açığa çıkarırlar. “ (Kurmaca Bedenler, s.22) Öyle ya boşa dememiştir Nasreddin Hoca: “Ye kürküm ye!” diye.

Yine Cumhuriyet ‘ in ilk yıllarında “ sağlam kafa sağlam vücutta olur “ sözünden hareketle sporun öne çıktığı “ beden terbiyesi “ adında bir kurumun oluşturulduğu da bilinmektedir. Örneğin, Yakup Kadri’nin Ankara romanında sporun önemi Yıldız karakteri aracılığıyla şöyle verilir: “Cumhuriyet nesli, sabahtan akşama kadar her saati bir meşguliyetle dolu olan, sporun rasyonel usulleri sayesinde hem bünyesini hem de ahlâkını sıhhatli yapmayı başaran ideal insandır. « (a.g.e. s.19) Ankara romanında kadın tipinin başka özelliklerine de yer verilir: Törenlerde şortla gösteri yapar, okul ya da asker üniformasıyla bayrak taşır ya da Batı modasına uygun gece elbisesiyle dans eder. “Dolayısıyla Cumhuriyet Dönemi’yle birlikte kılık kıyafet, yaşam stili ve tutumlarında görülen radikal değişimlerin nedeni, salt basit bir moda kavramıyla açıklanamaz; zira bu değişimin temelinde de doğrudan moda değil, genç Cumhuriyet’in şiar edinmiş olduğu Batılı dünya görüşü ve Batı merkezli medeniyet anlayışı bulunur. (a.g.e. s.30)

Yine 1950’ li yıllarda çıkan Hayat, Ses gibi mecmualar da gençleri etkileyen ve onları toplumuna yabancılaştıran bir işlevi yerine getiriyordu. Özellikle Hayat mecmuası gençliğin hayatını yok eden bir Şevket Rado markasıdır. Prof. Dr. Mehmet Narlı hocanın dediği gibi: “ sinemada seyrettiğini dergilerde okuyan, dergilerde okuduğunu sinemada seyreden genç kuşaklar, bugün içinde yaşadığımız popüler kültürün öncüleridir. “ (a.g.e. s.34)

BEDENİN PSİKOLOJİK BOYUTU

Kitabın ikinci bölümünde yazar, daha çok doğuştan ya da sonradan oluşmuş kamburluk, cücelik, topallık, solaklık gibi bedensel kusurlara sahip roman kişileri üzerinde durulur. Bu kişilerin, toplumda karşılaştıkları olumsuzluklarla birlikte psikolojik durumları tahlil edilir. Örneğin, Küçük Ağa romanının Çolak Salih ‘i, Yorgun Savaşçı’nın Kör Şaban’ı, Yaban romanının Ahmet Celal ‘i, Bereketli Topraklar Üzerinde romanının Topal Ağa’ sı, Kanlı Topraklar’ın Topal Nuri’si, Bir Kadın Düşmanı romanının Ziya’sı, Karılar Koğuşu’nun Topal

Sefer’i üzerinde durulan roman kişilerinden bazılarıdır.

“İncelediğimiz romanlarda sakatlık durumları sosyal ilişkiler ağı içerisinde ele alınmakla birlikte sakatlığın bireysel etkileri ise içinde bulunulan koşulların neden olduğu gerilimlerle ilintilendirilerek sunulur. “ diyen yazar, çirkinlik konusunda da şunları tespit eder: “Çirkin bir bedene sahip olmanın trajikliğini daha çok toplum tarafından empoze edilen ve birey-toplum ilişkisi dolayımında ortaya çıkan bir durum olması da incelediğimiz romanlarda dikkat çeken bir husustur. Cehennemlik, Bir Kadın Düşmanı, Harabelerin Çiçeği, Mahur Beste, Anayurt Oteli gibi romanlarda bedensel çirkinlik, bireylerin toplumla ilişkilerine ket vuran ve bireyi toplum nezdinde değersizleştiren bir husus olarak ele alınır.” (a.g.e. s.300)

Beden konusu, sadece romanla sınırlı kalmaz. Şiirin alanında da öne çıktığı söylenebilir. Üstelik bunlar roman kişileri değil yani kurmaca bedenler değil bizatihi şairlerin kendileridir. Sözgelimi Ahmet Haşim, çirkinliğini hayat boyu dert edinmiş bir insan, Yahya Kemâl ‘ in iri yarı vücudu ve göbeği Necip Fazıl tiki, romancı Peyami Safa ‘nın çelimsiz bir beden üzerinde kocaman bir kafa taşıması, Özdemir Asaf ‘ın kekemeliği, Aşık Veysel ‘ in körlüğü, Ahmet Muhip Dıranas ‘ın yakışıklılığı beden bağlamında edebiyat dünyasında hep gündemde olmuştur.

Prof. Dr. Beyhan Kanter’in bu çalışması bir bakıma Türk toplumunda kimliksizleşme sürecinin de bir belgesi niteliğindedir. Sosyoloji ve psikoloji ile ilgilenenler için bir başucu kitabı değerindedir.

#Beyhan Kanter
#Kurmaca Bedenler
#Ahmet Haşim
4 yıl önce