|

Üç kitap üç kardeş

Konyalı üç öykücü kardeş: Mehmet, Abdullah ve Hasan Harmancı. Üç farklı yayınevinden çıkan son kitaplarından yola çıkarak yazma serüvenlerinin izini sürdük. Öyküden yola çıksalar da farklı alanlarda okuma yapan üç kardeşin bir başka ortak özelliği akademisyen olmaları. Ama yazarlık, akademik kimliklerinin önünde.

Ayşe Olgun
00:04 - 15/04/2019 Pazartesi
Güncelleme: 12:07 - 15/04/2019 Pazartesi
Yeni Şafak
Abdullah - Mehmet - Hasan Harmancı
Abdullah - Mehmet - Hasan Harmancı

Mehmet Harmancı, Abdullah Harmancı ve Hasan Harmancı. Üç kardeş, üç yazar. Üçü de akademisyen ve üçü de öykü yazmayı seviyor. Elimde üç farklı yayınevinden çıkan son kitapları var: Pruva Yayınları arasında okurla buluşan Yok Yok adlı kitap Mehmet Harmancı imzasını taşıyor. Adından da anlaşılacağı gibi zihninden geçen öykü, deneme, şiir ve günlük notlardan oluşuyor. İz Yayınları arasında geçtiğimiz aylar okurla buluşan Behçet Bey Neden Gülümsedi adlı kitabın yazarı ortanca kardeş Abdullah Harmancı. Kitap, okurlarının sosyal medyada yaptığı tanıtımların da etkisiyle kısa sürede ikinci baskısını yaptı. Abdullah Harmancı öykülerinin bu kadar ilgi görmesini farklı dergilerde yoğun olarak yazmasıyla açıklıyor. Ayrıca sadece öykü yazmıyor aynı zamanda öykü kitapları üzerine eleştiri yazıları da kaleme alıyor. Ketebe Yayınları arasında okurla buluşan Tanımlı ve Mutlak Hüzünler adlı öykü kitabı ise evin en küçüğü Hasan Harmancı’ya ait. Hasan Harmancı’nın ilk öykü kitabı olsa da daha önce imzasını çeviri kitaplardan biliyoruz. Harmancı kardeşlerden Abdullah ve Mehmet Harmancı Konya’da yaşıyor. Hasan Harmancı Muş’ta akademisyen. Bu yüzden kardeşleri tek bir karede buluşturmakta zorlandığımız itiraf edelim. Bu zorluğun bir başka sebebi de bütün kardeşlerin konuşmaya çok da hevesli olmaması. Mesela Mehmet Harmancı ne kendi kitaplarıyla ne de kardeşlerinin kitaplarıyla ilgili pek konuşmayı istemedi. Bunun cevabını belki de Yok Yok adlı son kitabında bulmak mümkün.

FARKLI OKUMALARIN İZİNDE

O zaman sohbete evin en küçüğünden başlayalım. Hasan Harmancı abilerini şöyle anlatıyor: “Mehmet abim en çok anlatan, Abdullah abim en çok yazan oluyor. Kendim için en çok okuyan gibi bir iddiada değilim.” En çok anlatan Mehmet Harmancı’nın aynı zamanda kardeşler arasında en geniş kütüphanesi olan kişi olduğunu da ortanca kardeş Abdullah Harmancı’dan öğreniyoruz: “Abim Mehmet Harmancı kütüphane oluşturma anlamında çok erken yola çıktı. Evinin çatı katı devasa bir biçimde kitaplıktır. Arşivcidir. O kütüphanede her şeyi bulabilirsiniz. Bendeniz eğer tasfiye etmeseydim, on binden fazla kitabım var diyecektim şimdi size. Ama 7 bin civarında kitabım olduğunu tahmin ediyorum. Mehmet Harmancı’nın edebiyat dışına daha çok çıktığını sanıyorum. Okuma anlamında. Felsefeci olmasının da bunda etkisi var. Hasan da Arap Dili ve Edebiyatı alanında akademisyen. Bunun doğal sonucu olarak Hasan’ın okumaları da Doğu edebiyatlarına kayıyor. Tabii hiçbir edip sadece edebiyattan beslenemez. Kuru ve sade suya tirit sonuçlar çıkar bundan. İslamcı düşüncenin seyrini özellikle Cumhuriyet sonrasındaki seyrini dikkatle takip ettiğimi düşünüyorum. “

ŞEKER MAHALLESİ KESİŞME NOKTASI

Okumayı seven ve öğütleyen öğretmen bir babanın çocukları olarak dünyaya gelen üç kardeşin çocuklukları farklı şehirlerde geçse de Konya onlar için önemli. Özellikle de çocukluk yıllarının geçtiği Şeker Mahallesi. Öykülerinde bu mahalleden anılar okurken değişen Türkiye’yi de görmek mümkün. Abdullah Harmancı üç kardeşin hikayesinin kesiştiği Şeker mahallesi için şunu söylüyor:”Konya’nın Şeker diye bilinen semtinde uzun seneler yaşadık. Öncesinde, Kıbrıs, Sivas, Karaman gibi şehirlerde geçti çocukluğumuz. Doğal olarak, Konya ve Şeker öykülerimize girdi. Ayrıca yayınlanmamış olsa da, Mehmet Harmancı ile birlikte benim Şeker mahallesini anlatan bir kitabımız var. Türk öyküsünün son dönemde ciddi biçimde “entelektüel”leştiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, bu tür yerel / yerli anlatımların, konuların sanki bize bir açılım kazandıracağı söylenebilir. Ancak benim Şeker öykülerim çok eskidir. Yani yerel konulu öykülerimi bunları fark ederek yazmadım. Çocukluğumuza döndüğümüzde ister istemez karşımıza Şeker çıkıyor. “

GECE YAZMAK VE DÜŞÜNMEK ÖNEMLİ

Aralarında yaş farkı olduğu için konular aynı olsa da herkes kendi dünyasında ve kendi yaşadıkları üzerinden öykülerini yeniden yorumluyor. Ortak noktaları ise okurları diyebiliriz. Hasan Harmancı bu konuda şunları söylüyor: “Düşünce tarzımız, ait olduğumuz dünya görüşü, yakın olduğumuz edebi çevreye binaen okurlarımız çoğunlukla benzer çevreden müteşekkil”

Peki yazma riüelleri nasıl diye merak ediyorum doğal olarak. Yazdıklarını birbirlerine gösterirler mi birbirlerini eleştirirler mi mesela? Yazılarını birbirlerine göndermenin ötesinde Abdullah Harmancı’nın abisi ve kardeşinin öykülerini üzerine eleştiri yazısı bile kaleme aldığını öğreniyorum. Tabi önce ‘acaba nasıl karşılanır?’ diye tereddüt etse de bunu yayımlatmış. Öte yandan yazdıkları yazılarını genelde birbirlerine önceden gönderdiklerini de öğrenmiş oluyoruz. Ayrıca birbirlerine kitaplarını da imzalarlarmış.

Gece mi gündüz mü yazmayı tercih ederler? diye sorduğumda ise Abdullah Harmancı şu cevabı veriyor: “Sanırım üçümüz de gece kuşuyuz. Hasan’dan sabah dört buçukta şöyle bir mesaj gelebilir: ‘Bilge Karasu hakkındaki fikrin?’ Ya da benden Hasan’a böyle bir mesaj gidebilir. Abimin de gece kuşu olduğunu biliyorum. Bu arada Hasan Muş’ta yaşıyor. Abim ve ben Konya’da. Benim yazışım anlık. Patlama halinde. Şiir gibi. Uzun süreli çalışmalarla yazmak diye bir durum yok. Ama öykü ortaya çıkınca üstünde günlerce çalışırsınız, o ayrı. Diğer kardeşlerimin de buna yakın olduğunu sanıyorum. Ama emin değilim. Zaten öykü de böyle bir tür. Genelde romancı gibi düzenli bir nöbet işi değil yazmak. Bu şiirsel yazma durumunun en çok Mehmet Harmancı’ya yakın olduğunu sanıyorum. “

Anadolu’nun münbit topraklarında yaşayan bu üç kardeşi tanımak çok güzel. Anadolu’yu yerli seslerden okumayı ayrıca önemsiyorum. Gelecek kuşakların da severek takip edeceğini umuyorum.

#Abdullah Harmancı
#Mehmet Harmancı
#Hasan Harmancı
5 yıl önce