ülkenin en temel stratejik gücü insan unsurudur. Sabit stratejik unsurlar olan coğrafya ve tarihi değiştiremezsiniz; ancak kaliteli insan unsuru bu coğrafya ve tarihe yeni ve ufuk açıcı anlamlar kazandırabilir. Kalitesiz insan unsuru ise ayni tarih ve coğrafya unsurlarını ülkenin zaafları haline dönüştürür.
Almanların Kutsal Roma Germen imparatorluğu içindeki dağınıklığı Şarlman'da 18. yüzyıla kadar tarih ve coğrafya unsurlarından kaynaklanan büyük bir zaaf idi. Aynı tarih ve coğrafya verileri II. Frederik'in elinde yoğrulmaya hazır bir hamur, Bismark'ın demir yumruğunda sütunları yükselmiş bir bana, II. Wilhelm'in elinde küresel bir güç haline dönüştü. Bu birikimden yenilmez bir armada çıkaran Hitler aynı coğrafya ve tarih unsurlarını kötü kullandığı için büyük bir yıkımın önünü de açmış oldu. Benzer misaller büyük strateji geliştirmiş her toplum için geçerlidir.
Tarih ve coğrafyanın aksine stratejinin değişken unsurları arasında yer alan ekonomik kalkınma, teknolojik ve askeri kapasite gibi unsurlar ise doğrudan insan unsurunun kalite ve gücüne bağımlıdır. Kaliteli, iyi yetiştirilmiş ve milli strateji ile meşruiyet ilişkisi kurabilmiş insan unsurları bir harabeden muazzam bir ekonomik güç çıkabilirler. Almanya ve Japonya'nın II. Dünya Savaşı sonrası gerçekleştirdikleri ekonomik atılım, ABD'nin 1929 ekonomik bunalımın aşarken gösterdiği performans insan unsuru ile milli stratejik bütünleşme arasındaki ilişkinin en çarpıcı misalleridir. Büyük ekonomik hammadde potansiyeline sahip Ortadoğu ülkelerinin bu potansiyeli bir stratejik güç haline dönüştürememesinin en temel sebebi de sahip olunan insan unsurunun donanımsızlığı ya da donanımlı insan unsuru ile siyasi sistemin stratejik tercihleri arasında sağlıklı bir meşruiyet bağının kurulamamış olmasıdır.
Türkiye'nin stratejik yönelişindeki en ciddi handikap da insan unsuru ile ilgilidir. Evet, Türkiye tarih ve coğrafya verileri açısından küresel stratejiler geliştiren bir çok ülkeyi bile kıskandıracak bir altyapıya ve birikime sahiptir. Ancak bu yetmez; bir stratejik gücü oluşturan bütün unsurları dinamik bir şekilde yorumlayabilecek, değişen uluslararası konjunktüre uyumlu hale getirebilecek, değişik güç unsurları arasındaki koordinasyonu sağlayabilecek, kademeli güç stratejileri geliştirebilecek donanımlı ve ufku açık bir unsan unsuru olmaksızın bütün bu potansiyellerden kinetik bir enerji çıkarabilmek mümkün olamaz. Bu donanımda yeterli insan unsuruna sahip olunsa bile, bu insan unsuru ile siyasi sistemin stratejik tercihleri arasında tam bir anlamlılık ve meşruiyet ilişkisi kurulamazsa da, bu yetişmiş insan unsuru verimsiz alanlarda düşük kapasite ile çalıştırılmış olur.
O zaman gelinen nokta şudur: Bir ülkenin stratejik açılımındaki en hassas ve en önemli unsur sistemin merkezindeki siyasi irade ile toplumun donanımlı sivil insan unsuru arasındaki meşruiyet ilişkisidir, içinde bulunduğumuz dönemde sıkça kullanılan deyimlerle ifade edilirse, derin devletin derin millet ile buluştuğu noktadır. Milletin derinliğine ulaşamamış ve o derinlikte ortak değer sisteminden kaynaklanan bir ruh bütünlüğü sağlamamış bir devletin derinliği kaba güç haline dönüşmekten başka bir sonuç doğurmaz. Mafya-devlet ilişkilerinde gelinen nokta bu açıdan son derece öğretici bir ders olmalıdır. İnsan unsuru ile siyasi sistem arasındaki meşruiyet ilişkisinin en önemli boyutu ise güven unsurudur. Kendi insan unsuruna güvenmeyen bir devletin stratejik ufuklara açılması, toplumun potansiyelini motive edecek taktik hedefler ortaya koyması, bu hedeflere uygun araçları doğru bir zamanlama ile devreye sokabilmesi mümkün değildir.
Ankara'da politika ve strateji üretme iddiasındaki siyasi elit herşeyden önce millete ve onun içinden çıkan insan unsuruna güvenmeli ve ona güven vermelidir. Soğuk savaş döneminde bütün enerjisini her kış gelmesi beklenen komünizmin gelmesini engellemek için sol görüşlüleri enterne etmeye harcayan siyasi merkez, bugün de bu sefer hicri aylara ayarlanmış irtica tehlikesinin önüne geçmek için muhtemel mürtecilerin kaynağı kurutmaya çalışmaktadır. İmam-hatip okullarının kökünü kuruttuktan sonra şimdi de önüne tıkamak için getirilen tedbirler, toplumun bütün geleceğini başörtüsünün yasaklanmasına endeksleyen yaklaşımlar hep milletin asli gücü olan bir grup insan unsurunu denetim altına almaya yönelik, millete güvenmeyen ve millete güven veremeyen sığ politikalardır.
Sürekli tedirgin edilen insanlar, kendi kısa dönemli bireysel geleceklerini düşünmekten devletin uzun dönemli stratejik hedeflerini düşünmeye vakit bulamazlar. Çocuklarını İmam-hatiplere gönderen veliler aslında milletin derinliğine mütenasip donanımlı bir insan unsuru oluşturma hedefini gütmekteydiler. Son yıllarda imam-hatip mezunlarının üniversite sınavlarında gösterdikleri başarı da bunun teyidi mahiyetinde idi. Ancak bugün aynı veliler, çocuklarının önünü kesmeye çalışan siyasi iradeye yabancılaşarak çocuklarının bireysel geleceklerinin telaşı içine girmişlerdir. Bu yıl yoğunlaşan İmam-Hatiplerden kaçış aslında devlet ile millet arasındaki güven ve meşruiyet ilişkisinin zaaf göstermeye başladığının işaretidir.
Ankara'daki siyaset yapımcıları iç tehdit tanımlamasından çok küresel strateji tanımlamasına, toplumun insan unsurunu enterne etmekten çok motive etmeye, dogmatikten formellikten çok gerçek bir meşruiyet zeminine yöneldikleri gün, Türkiye'nin stratejik geleceğinin mayası da tutmaya başlayacaktır. Stratejik güç, o gücü uygulayacak millete güven ile gerçek hüviyetini kazanır.