Bir zamanlar tartıştığım sahte bir şeyh için ben, ‘Namaz bile kılmayan adam nasıl mürşit olabilir?’ demiştim de müridi bana istihza dolu bir eda ile şöyle söylemişti: ‘Hoca sen bir şeyler biliyor olabilirsin ama Kur’an’dan haberin yok. Allah buyurmuyor mu ki, yakîn gelinceye kadar ibadet et. Üstadımız yakîn’e ulaşalı nice yıllar oldu. Onun artık ibadete ihtiyacı yok’. Bununla Hicr 99. Ayet’i kastediyordu. Ayetin manası ‘Her şeyi ayan beyan göreceğin ölüm/yakîn sana gelinceye kadar ibadet et’ demekti.
Ebced, cifr ve cümmel gibi hurufiliğe dayalı hesaplarla ya da 19 fitnesiyle Kur’an-ı Kerim’i tevile, hatta haşa, tashihe kalkışmalar da bu kabil uçuk tevillerdendir.
Böyle bir tevil anlayışı ‘hermeneutik’in tarihselciliği ile birleşince Hıristiyanlar faiz, içki ve domuz yasağından kurtulmuş ve rahata kavuşmuşlardı. Aynı yöntemi şimdi bizim de gaflet ve dalaletle Kur’an-ı Kerim’e uygulamaya çalışanlarımız var.
Bazılarının ‘Ey iman edenler sabredin, sabırda birbirinize destek olun, bağlılık içinde hazırlıklı bulunun ve Allah’tan sakının ki, iflah olabilesiniz’ (3/200) ayetinden ‘rabıta’ çıkarması da yine böyle bir tevildir.
Bu konuda bir yazı daha yazmalıyız.