I- Önce seslerini duydum. İki ihtiyar konuşuyor. Ne derin konuşuyorlar diye düşündüm. “Oruç üçe ayrılır” diyordu yorgunluğun bütün renklerini kuşanmış sesin sahibi: “Söz orucu, göz orucu, öz orucu.” “Dördüncüsünü unuttun!” dedi sanki bin yıldır susmakta olan adam. “Köz orucu.” “Onu bilemedim” dedi yorgun sesli. “Ne mutlu sana. Keşke ben de bilmeseydim. Keşke hiç kimse bilmeseydi. Peynir zeytin almaya çıktım evden. Ateş pahası. Önce halime üzüldüm. Attan indim eşeğe de binemedim. Yalın ayak başı
Önce seslerini duydum. İki ihtiyar konuşuyor. Ne derin konuşuyorlar diye düşündüm. “Oruç üçe ayrılır” diyordu yorgunluğun bütün renklerini kuşanmış sesin sahibi: “Söz orucu, göz orucu, öz orucu.”
“Dördüncüsünü unuttun!” dedi sanki bin yıldır susmakta olan adam.
“Köz orucu.”
“Onu bilemedim” dedi yorgun sesli.
“Ne mutlu sana. Keşke ben de bilmeseydim. Keşke hiç kimse bilmeseydi. Peynir zeytin almaya çıktım evden. Ateş pahası. Önce halime üzüldüm. Attan indim eşeğe de binemedim. Yalın ayak başı kabak yürü dedim. Sonra kendi halime üzülmekten vazgeçmek istedim. Yerden un toplayan Gazzeli çocukların görüntüsü geldi gözümün önüne. Bir müddet kendi halimi unutur gibi oldum. Kendi halimi unutmak için zalimin zulmü altında inleyenleri mi hatırlamam gerekiyordu diye düşündüm. Hiç içime sinmedi halim.”
“Üzülenlerin elinden bir şey gelmiyor, elinden bir şey gelenlerin hiç o taraklarda bezi yok. Zalım dünya. Böyle. Hep böyleydi, hep de böyle kalacak. 67 yaşıma geldim. Emekli olunca rahat edecektim. Direksiyon salladım gün boyu. Ne var elimde? Hiç.”
67 yaşımdayım diyen adama baktım.77 ya da 87 deseydi daha çok inanırdım. 67 yaşında oluşuna inanamadım.
İki adam köz orucunu konuşurken seçim arabaları geçti meydandan. Şarkılar, oyun havaları birbirine karıştı.
“Bunlar da nesine bu kadar kıvraksa” dedi yorgun sesli olan.
Bunlar dediği kimdi? Neşeli müzik ile meydanı dolduran, o parti, şu parti, bu parti.
Caminin önüne hayır lokması dağıtan araç yanaştı. Arabadan gelen ağıt sesi meydandaki neşeli sese yenik düştü. Araç park etmeden kadınlar girdi sıraya. Ellerinde pazar arabaları. Kadınların hepsi yaşlı ve hepsi şişmandı. Eskiden şişmanlık iyi beslenmenin, varlığın göstergesi idi. Günümüzde şişmanlık kötü beslenmenin, darlığın göstergesi.
En son Ramazan ayında seçim ne zaman yapılmıştı? Zihnimi şöyle bir yokladım. Cevap hanesi boş kaldı. 31 Mart seçimlerinde muhafazakâr kesimin sandığa gitmemesini küskünlüğe, kırgınlığa bağlamak mümkün, ama seçimlerin Ramazan ayında olmasının da bunda etkisi var mıdır? Sandığa gitmeyen AK Partili seçmenlerin iki ortak noktası var: Geçim derdi ve İsrail ile devam eden ticaret.
31 Mart 2024 seçimlerini daha önceki seçimlerden ayıran en önemli fark, hızla yaşlanan Türkiye nüfusunda yaşlı seçmenlerin taleplerinin dikkate alınmaması ve kazanacağına kesin gözüyle bakılan ilçe belediyelerinde seçimlerin kaybedilmesi oldu.
Tercihlerini gençlerden yana kullanan, gençliğin enerjisini arkasına alacağını düşünerek kampanyalar yapan AK Partili belediyeler, yaşlı seçmenin taleplerini göz ardı ederek “sosyal yardım” ağı ile yaşlı seçmeni memnun edebilecekleri yanılgısına düştüler. Yaşlı seçmenin 31 Mart seçimlerine olan mesafesini en iyi şekilde ortaya koyan ve viral olan sokak röportajı seçmenlerin Ekrem İmamoğlu ve Murat Kurum’un ismini kombinleyerek söylemeleriydi. Ekrem Kurumoğlu, Murat İmamzade vs. şeklinde.
Diğer taraftan kadın seçmenlerin aynı yaş grubundaki erkek seçmene göre tercihlerini doğrudan ve dolaysız bir şekilde ifade etmesi, şehirli kadın seçmenin taleplerinin önümüzdeki seçimlerde kampanyaların gidişatını doğrudan etkileyeceğini ortaya koydu. Şu sokak röportajı değişimin boyutunu göstermesi açısından önemliydi: Kime oy vereceksiniz sorusu yöneltilen 35-40 yaşlarındaki adam, soruyu cevaplamak yerine eşine soruyor. Eşi hiç tereddütsüz bir şekilde kime oy vereceğini söylüyor ve adam eşinin söylediği ismi tekrarlıyor.
1990’da Karadeniz seyahati sırasında 60 yaşlarında, oldukça görmüş geçirmiş bir kadın bana şöyle demişti: Karadeniz’de kadınlar bekâr iken babalarının partisine, evlenince beyinin partisine, yaşlanınca oğullarının partisine oy verir. Durum artık pek öyle değil. Köylerde ya da şehirlerde kadın seçmen, gündelik hayatı daha yaşanılır kılan projelere odaklanıyor.
AK Parti’nin seçim kampanyalarında her defasında müthiş bir sezgi ile toplumun nabzını tutan merhum Erol Olçok’un 15 Temmuz şehidi olarak aramızdan ayrılmasından bu yana AK Parti her seçimde, seçim kampanyası olarak biraz daha kendisinin gerisine düştü. Erol Olçok hayatta olsaydı “Kanlıca’nın İhtiyarları”nı muhakkak seçim kampanyasının öznesi haline getirirdi.
“Kanlıcanın İhtiyarları” Yahya Kemal Beyatlı’nın Eylül Sonu şiirinde geçer:
Günler kısaldı... Kanlıca’nın ihtiyarları /Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları/ Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa.../ Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa.../ İçtik bu nâdir içki’yi yıllarca kanmadık... /Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık! / Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; /Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor. / Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, /Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.