|
Ben korkuyorum sen öl!

18 aylık Cumana ebu Sefan ve onun 3 buçuk yaşındaki kardeşi Tamer. Onlar iki kardeş. 18 Kasım Pazar günü, insanlığı muhasara altına alan elim bir vicdan kaybının sabahında, İsrail"in hava bombardımanı neticesinde öldüler/öldürüldüler. Küçük ve masum bedenleri yeşil bayraklara sarılı, İkisinin de minik ağızları haykırırcasına kocaman açık, gözleri aralık. Babaları gözü yaşlı yüzlerine eğilip öpüyor. Onlar, İsrail"in "kendini savunma hakkı" çerçevesinde katledildiler, yaşam haklarının mevcudiyetine dayanan kadim insanlık değerleri, iki masumun nefes alabilme ihtimaline mahsup ediliverdi. İsrail"in çocukları uykularını artık daha emin geçirebilecekti.

***

Bundan saatler önce çekilmiş bir başka fotoğraf. Genç bir kadın. Bulunduğu mıntıka İsrail"in güneyindeki Aşkelon. Fotoğraf karesinden 3. boyuta geçildiğinde çalan sirenleri duyabilmek mümkün. Kadın köpeğine sarılmış çömelerek oturuyor. O, işgalciye karşı kendini roketlerle savunmak zorunda kalanlardan endişeli. Köpeğinin "kendini savunma hakkı" yumuşatıyor olsa gerek yüreğini.

***

Son 6 gündür uluslararası ajansların geçtiği görüntülerde hep benzer çelişkili manzaralar var. Bir yanda alev topu, bomba sesi, enkaz, kanlar içinde ufacık bedenler, haykıran anneler. Diğer yanda sirenler, tedirgin bakışlar, yere yatan insanlar, sığınaklara kaçış. Yan yana koyulduğunda kullanılan güç gibi hislerin asimetrikliği tarafsız olmayı da imkânsız kılıyor.

***

Filistin. 1967"den bu yana topyekûn işgal altında. Halkı İsrailli yerleşimciler tarafından yaka paça evlerinden atılıyor. Çocukları mahkeme kararı olmadan, idari tutukluluk adı altında nedensizce ve yıllarca zindanlarda tutuluyor. İşkence, izolasyon, tecrit, aşağılama... Zeytin ağaçlarına bile tahammülü olmayan İsrail pey der pey yüzlerce ağacı kesiyor, ateşe veriyor. Tıbbi yardıma ihtiyaç duyan Filistinlilerin bölgeden çıkışına izin vermiyor. Gazellilerin yüzde 80"i abluka nedeniyle engellenen uluslararası insani yardıma muhtaç. Kıtlık nedeniyle gıda fiyatları yüksek. İsrail tankları yönetimce ve genellikle keyfi biçimde "yasak bölge" ilan edilen noktalarda sivillerin üzerine ateş açıyor. Sonra bu kimselerin askerlere ateş açmak üzere olan militanlar olduğunu savunuyor. İlan edilmiş bir savaş olmadığı halde her yıl onlarca sivili katlediyor.

Yaptıkları seçim, seçtikleri yönetim bile meşru değil, terörist olarak kabul edilen bir insan kütlesi, tepkisini –mecburen ve muhakkak son derece insani şekilde- dışa vurmaya çalıştığında ise çıkan ses ne vicdanın, ne aklın, ne de yasanın dediğine uyuyor. Siyasal tercihi bile cezalandırılmış ordusuz bir halkın, işgalcisine karşı kendini nasıl savunması gerektiğinin yanıtını kim verecek? Yıllardır yaşanan bu zulmün ardından İsrail, yaptığı şeyin meşru müdafaa olduğunu savunuyor; çoğu batılı müttefik de bu hakkı destekliyor, öyle mi? Çok değil daha bir hafta önce ismi "umut"la yan yana getirilen ABD Başkanı, "Dünyada, topraklarındaki sivillerin üzerine sınırları dışından füze yağmasına müsamaha gösterecek hiçbir ülke yoktur" diyebiliyor, öyle mi?

"Teröre karşı savaş "ta birleşen bu ittifak hayatlara paha biçiyor, kimin hayatının daha kıymetli olduğuna karar veriyor. "Hukuku tamamen bertaraf edebilirlik"te buluşan kirli müttefikler, suçluyu derhal teşhis edebiliyor. Egemenliklerinin bu hesapsız gücünü ise bir düzene, bir norma bağlı olmasından değil bilakis keyfiliğinden alıyor.

İşte bu keyfilik çıkmazında bir siyasal yahut sosyal özne olarak, ya da salt insan olarak bile var olmanın hallerinden soyutlanan Filistinlinin hayatı, tırnağına diken batan İsrailli komşusununkinden; bedenini bombalara siper eden 18 aylık Cumana ebu Sefan ve onun 3 buçuk yaşındaki kardeşi Tamer"in yaşamları sirenlerden korkan İsrailli çocuklarınkinden çok daha kıymetsiz olabiliyor.

11 yıl önce
Ben korkuyorum sen öl!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset