|
Gençlik bilgi ve hikmetten neden uzaklaşıyor?

Geçen yazımızda, Türkiye"de genç kuşakların içinde bulunduğu duruma dikkat çekmiş ve geleceğe dair hiç de aydınlık/parlak olmayan bir tahmin tablosu ile karşı karşıya olmadığımızı vurgulamıştık.

Gençliğin eğitimi ve geleceğe hazırlanmasına yönelik jakoben-ideolojik totaliter beşeri sistemlerin bu doğrultuda, bireyi/şahsiyeti yok sayan, kuşaklar boyunca öğüten tek-tip insan/vatandaş yetiştirmeye matuf modellerinin, özellikle geçen yüzyılda çok trajik travmalara yol açtığı yaşanan tecrübeyle görülmüştür.

Günümüzde ise, bu deneyime tepki olarak bireyselleşmenin radikal bir çizgiye gelip, toplumsal dinamiklerin, toplumsal ahlakın erozyona maruz kaldığı karşı bir uç noktaya taşındı. Post modern bireyselleşme, dahası bireylere kadar kesret gösteren çoğulculuk, bu anlamda zirve yapan ben merkezlilik, genç kuşaklarda bireyi aynı zamanda toplum ve aile içerisinde iyice yalnızlaştıran, çevresine algısını kapatan, ailesi içinde bile iletişim kurmakta zorlanan bir konuma getirdi. Bu, aynı zamanda, modernleşme ve sonrasında post modernleşme sürecinin toplumu ve aileyi dönüştürüp parçalayan, kuşaklararası etkileşim ve bilgi aktarımını yok eden yapısının ürünü...

Bundan yaklaşık beş yıl önce bir TV kanalının haber programında, Türkiye"den Hacc ve Umre"ye gidişlerde artış olduğu, özellikle gençlerde de buna rağbetin arttığından söz edilerek, ayaküstü röportajlar yapılıyordu. Umre"ye giden genç bir çift ile konuşma esnasında çiftten erkek olanı Kabe"de şu şekilde duâ edeceğinden söz ediyordu: "Allahım! Sen bizi sev ki, biz de seni sevelim!"

Modernizmde / modernlikte dünyaya, varlıklara bakış "Self-Nefs" kavramı üzerine kuruludur. Batı"da aydınlanmacı düşüncenin en önemli özelliği Tanrı/İlah merkezli bir anlayış ve bakış açısından, insan-merkezli (Anthropocentric) bir anlayışa kaymasıydı. Aslında burada epistemik bir kopuş söz konusuydu.

Descartes, bu doğrultuda, insanı merkeze koyarak, bunu "Düşünüyorum, öyle ise varım(cogito ergo sum)" ifadesiyle formüle etmiştir:

"Et ayant remarqué qu"il n"y a rien du tout en ceci, je pense donc je suis, qui m"assure que je dis la vérité, sinon que je vois tres clairement que, pour penser, il faut etre..." (Descartes, Discours De La Méthode,Quatrieme Partie, pp. 34)

"Bunu düşünen benim bir şey olmaklığımla, bu şüphesizliğin neden ibaret olduğunu bilmem lazım geleceğini de düşünüp fark ettim. Ve "Düşünüyorum, öyle ise varım"ı pek aşikar olarak görme dışında bana hakikati bildirecek bir şey olmadığını fark ettim." (Descartes, Metod Hakkında Nutuk, Dördüncü Bölüm)

Bu düşünce ve felsefe günümüz Batı medeniyeti ve dünyasını belirleyen temel etken olmuştur. Descartes"le İlahi olanı/İlahi otoriteyi ilk sebebe indirgeyip, gerçekliğin aritmetik kesinliğe dayalı bilgiye endekslenmesi, 19. yüzyıla gelindiğinde ise ilk sebebin de tamamen unutulup terk edildiği, positivizme yönelindiği bir anlayış ve zihniyetin uygarlık adına egemen olduğu gözlemlenmektedir. Soğuk savaş dönemi sonrasında ise; 19. yüzyılda olgunlaşıp hakim olmaya başlayan idealizm ve ideolojilerin de terk edilmeye başlanıp, yeni liberalizmle, dahası post modern çeşitlenme ile bireyselliğin, yalnızlaşan Self"in tamamen ön plana çıktığı görülmektedir.

Hak ve hakikatin temeli olan, Allah"ı ve insanın ontolojik/kaçınılmaz kaderi olan ahireti unutturucu, hayatın her alanına egemen olan din-dışı modern/postmodern seküler anlayış ve yaşam tarzının sadece Batı dünyasında değil, Türkiye başta olmak üzere İslam dünyasında da ciddi bir biçimde radikal bireyselleşmeye yol açması ile birlikte; birey ve Self"in Tanrı"nın önüne geçirildiği bir anlayış ve davranış biçiminin özellikle yeni kuşakların dünyasında iyice yaygınlaştığı gözlemlenmektedir.

Post modernliğin getirdiği, fiziki/maddi imkanların gelişim süreci ile de paralellik gösteren bireyselleşme, toplumsal çevre ve aileden uzaklaşma/kopuş; sanal alem/sosyal medya ile bütünleşen, yalnızlaşma ve self-tapınmacılığını doğurmuştur. "Sanal-bireysel tapınmacılığın/özgüvenin ve kâinatta yalnızlaşmanın", İman"ın gereği olan "Havf İle Recâ"nın yerini alarak, sonuçta Nihilizm"e kapı açan tüm bu faktörlerle genç kuşakları, sanal aleme/bilgi çeşidinin yaldızlı büyüsüne aldanarak hakiki/kalıcı bilgiye, hikmete/bilgeliğe algılarını kapatıp, "İman"ı tehdit eden ontolojik bir çıkmaza sürüklemektedir.

il y a 10 ans
Gençlik bilgi ve hikmetten neden uzaklaşıyor?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’