|
Duygusal nedenler

TBMM''nin Salı günkü oturumunda Allah bir kaza bela vermezse C.başkanı seçimi yapılmış ve Abdullah Gül Türkiye''nin 11. Cumhurbaşkanı olarak Köşk''e çıkmış olacak. Biz ise hâlâ bunu tartışmaya devam ediyoruz.

Olsun. Mademki laf buraya kadar gelmiş, buradan dönüş de olmaz. Son birkaç şeyi de söyleyelim de tarihe bari not düşülmüş olsun.

Sağ olsun, Nuray Mert, Gül''ün C.başkanı olmasına ısrarlı itirazını anlamakta çektiğimi söylediğim güçlük üzerine, üşenmeyip bir daha anlatmış. Ancak anlattığı hususların hiçbirisi konuyu daha anlaşılır kılmıyor, aksine işin içinden daha da çıkılmaz hale getiriyor. Çünkü onun da aslında çok iyi farkında olduğu gibi “görüş” hiç de biraz daha fazla bilgiyle, biraz daha delille değişecek bir şey değil, yani “tamamen duygusal” bir şey. Öyle olmasa Gül''ün C.başkanı adayı olmasından “iki ay sonra” Bilkent''te gerçekleşen kızının mezuniyet törenini Gül''e karşı argümanlarında delil olarak kullanmazdı. Yoksa ne Mert''in kanaati bu mezuniyet dolayısıyla oluşmuştur ne de bu olayı gündeme getirerek Gül''e olan sempati büyük bir yara alabiliyor.

Konu tamamen duygusal olunca, insanları daha fazla delille, daha mantıklı argümanlarla ikna etmenin mümkün olmadığını çok iyi biliyorum. Esasen bu rasyonalizm denilen şeyin de en zayıf noktasını oluşturuyor. Çoğu kez en rasyonel tercihlere bile bizi yönelten etkenler rasyonel olmaktan çok yine bu duygusal mevzular oluyor. Öyle olmasaydı tarafların elindeki eksik bilgiler tamamlanır ve tartışma da biterdi. Oysa bütün bilgiler ve veriler her iki tarafta var olduğu halde bile tartışmanın sürdüğünü görürüz. Çünkü o “duygusal” dediğimiz alan, tam da siyasetin alanıdır. Siyasetin ise teknik bilginin otoriterliğiyle abluka altına alınarak bitirilme ihtimalinin çok daha vahim olduğunu liberalizmin sunduğu cennetmekân “tarihin sonu” dolayısıyla biliyoruz.

Benim yine de Mert''te anlayamadığım şey (bu anlamamayı, artık “kabullenmeme” olarak anlayın) Gül''ün C.başkanlığı için sayılan birçok sebep arasında niye bizzat kendisinin özellikle başörtüsü konusunu öne çıkararak muhalefet ettiğidir. Eğer Gül AKP''nin meclis grubu içinde eşi başörtülü tek adam olsa ve AKP''deki herkes onu sadece eşi başörtülü diye istiyor olsaydı, belki o zaman Mert söylediklerinde biraz haklı olabilirdi.

Oysa baştan beri Erdoğan, o olmazsa Gül''ün C.başkanlığı adaylığını savunanların çok küçük bir azınlığı başörtüsü üzerinde durmuştur. Şahsen ben Gül''ün adaylığının sosyolojik zorunluluğunu İbn Haldun''a kadar giderek siyasetin doğal dili, ince ve yüksek matematiğinin gereklerine bağlayarak anlatmaya çalıştım. Hiç birinde de Gül''ün eşinin başörtülü olması aklımın ucundan geçmedi. Üstelik AKP''nin yetkili kadroları da var güçleriyle Gül''ün adaylığının başörtüsüyle alakalı olmadığını anlatmak için dil dökmek zorunda kalırken, benim Mert''in muhalefetinde anlamadığım, Gül''ün adaylığı hususunda AKP içindeki daha ana-akım eğilimi değil de marjinal sayılabilecek bir eğilimi muhatap alarak Gül''ün adaylığını neden sürekli başörtüsü ile özdeşleştirmekte ısrar ettiğiydi. İşte bunu anlamıyorum ve anlayabileceğimi de hiç sanmıyorum.

Gül adaylığa eşi dolayısıyla değil, parti içindeki doğal etkinliği yüzünden haklı olarak talip olmuşken, eşinin başörtüsü dolayısıyla siyasi hakkından geri durmasını teklif etmek… Tuhaf olan budur.

İbn Haldun, kimin asabiyesi güçlüyse lider ondan olur demişti. Bununla aslında siyasetin en doğal dengesini işaret ediyordu. Liderlik zannedildiğinden çok daha karmaşık bir süreçtir ve bu vasıf bir yerde oluşmuşsa öyle bir dükkan devredilir gibi devredilemez. C.başkanlığı en yüksek siyasi makam olarak, bütün siyasetin nihai telosu olduğuna göre, bu makamı güç bela hak etmiş birinden bundan feragat etmesini beklemek her şeyden önce siyasetin beyhudeliğini ilan etmek anlamına gelir.

Aslında siyasetin en doğal seyri içinde hak etmiş olduğu C. başkanlığından feragat etmesini istemek ile seçimden tek başına iktidar hakkı elde etmiş birinden başbakanlıktan feragat etmesini istemek arasında bir fark yok. Neden Erdoğan''dan da artık bu başbakanlık sevdasından vazgeçmesi istenmiyor ki? Çünkü siyasetin içindeki birinden asla istenmeyecek bir şey varsa o da iktidar hakkından feragattir.

Özellikle başörtülü öğrencilerin hakları konusunda, hep uzlaşma yolunu aramış da bir türlü başaramamışsa, neden C.Başkanlığı konusunda bu uzlaşma arayışını sürdürmeyip, yani bu haktan feragat etmeyip, bu kadar ısrar ediliyor diye soruyor Mert. O konuda hükümetin pasifliğini bir kusur olarak görüyorsa neden bitmesini şurada veya burada istemiyor olduğu ayrı bir konu, ama üniversitelerde başörtüsü konusunda hükümetin C. Başkanlığı seçimi konusunda yakaladığı genişlikte bir siyasal hareket alanına hiçbir zaman sahip olmadığını bilmediğini sanmıyorum Mert''in. C. Başkanlığı seçimi konusu belki de AKP''nin şu ana kadar siyasal etkinlik konusunda uhdesinde bulabildiği tek alan olmuştur.

Yine de bütün bunlardan AKP''nin başörtüsü konusunda veya başka her konudaki icraatlarını onaylamak sonucu tabii ki çıkmaz. Başörtüsü sorununu çözeceklerine dair bir vaatte bulunmadılar diye aldıkları yüzde 47''lik seçmen kitlesinin kendilerinden bu konuda bir beklentilerinin olmadığı veya umut kesmiş olduğu asla söylenemez.

Ayrıca Gül''ün, kızının mezuniyet törenindeki tavrı gerçekten de tam alaturka bir hadise olarak kaydedilmiş ve tabii ki tasvip edilemez. Ancak bu da siyasetin bugün mukadder olmuş tek savunma çizgisini terk veya feda etmek için bir gerekçe oluşturmaz.

17 years ago
Duygusal nedenler
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti