|
UCM"nin El-Beşir kararı ve naif adalet duygusu

Uluslar arası Ceza Mahkemesi''nin (UCM) Sudan Devlet başkanı Ömer El-Beşir hakkında Darfur''daki katliamlardan sorumlu tutarak tutuklama kararı vermesi doğal olarak farklı tartışmaları, farklı tepkileri harekete geçirdi. Tepkilerin bu konuda farklılaşması ve çeşitlenmesi gerçekten de çok doğal, çünkü aslında konuyla ilgili enformasyon konusunda hem hiç kimsenin bütün tartışmaları bitirebilecek doğrulukta verileri yok hem de konu, bu veri karmaşasını iyice fırsat bilen mihrakların dezenformasyonuna çok açık. Böyle olunca yarım yamalak bilgilerle insanların duyguları çok kolay galeyana getirilebiliyor.

Durduk yerde Darfur dünyanın en önemli ve en acil insanlık trajedisinin yaşandığı bir yer olarak gündeme geliyor ve insanlardan neler olup bittiğini anlamalarına fırsat tanımadan konuyla ilgili acil bir karar vermeleri bekleniyor. UCM''nin konuya dair duyarlılığı, konuyla ilgisi ve kararı sanki mutlak doğru imiş gibi sunularak insanlar hemencecik bir tutarlılık imtihanına sokuluyorlar. Hele sıcağı sıcağına Gazze konusunda sergilenmiş olan asil duyarlılığı Darfur meselesindeki tepkisizlik ithamıyla sulandırma, buradan Müslümanlar için bir çifte-standart, bir tutarsızlık bir Müslüman milliyetçiliği töhmeti üretmeye çalışma telaşı gözden kaçmıyor.

Oysa ne el-Beşir bir Müslüman kahramanıdır ne de Darfur''da yaşananları Gazze''de veya yıllardır Filistin topraklarında yaşananlarla denkleştirmekte bir tutarlılık sözkonusudur.

El-Beşir diktatörlüğü, her şeyden önce Müslüman toplumların toplam trajedilerinin tipik bir örneğidir. İktidarı ele geçirme ve elde tutma biçimi başından beri hiçbir İslami siyasi değerlendirmenin onaylayamayacağı bir biçimdir. Bu diktatörlüğün bırakın kendi ülkesindeki azınlıklarla, çoğunluk unsuruyla bile ilişkilerinde toplamda sağlıklı bir ilişki olmasını beklemek mümkün değildir.

Yönetimi bir darbeyle ele geçirmiş diktatörlerin sonradan durumlarını seçimlerle nasıl pekiştirdikleri kimsenin meçhulü değildir. El-Beşir''in herhangi bir icraatına karşı "Müslümandır" diye en ufak bir sempati duyulmadığı bir gerçek iken onun UCM''nce tutuklanma kararına karşı azıcık mesafeli olmayı bir Müslüman dayanışması refleksiyle açıklamayı iyi niyetli bir değerlendirme saymak mümkün değil.

Mazlum-Der gibi İslami duyarlılığı yüksek bir insan hakları örgütü "kim olursa olsun mazlumdan yana ve kim olursa olsun zalime karşı" ilkesini şiar edinerek, zulmedenler Müslüman bile olsa onlara karşı, zulmedilenler gayr-ı Müslim bile olsa onlardan yana olmak üzere, el-Beşir''e karşı bizzat Müslüman inisiyatifinin adil bir inceleme-araştırma, gerekirse yargılama sürecini ele alması gerektiğini duyurmuş.

Doğrusu, olayın bu yanları, bilhassa Darfur''da yaşananları bir anda dünyanın gündemine birinci öncelikli insani sorunu gibi yansıtan bazı mekanizmaları görmeyi engellememeli. Darfur''da halihazırda faaliyet gösteren yardım kuruluşu temsilcilerinin önemli bir kısmının, burada olanların dış dünyaya çok abartılı bir biçimde yansıdığı ve buralardaki iç savaş şartlarının diğer Afrika ülkelerinde yaşananlardan kesinlikle daha kötü olmadığı yönünde gözlemler aktardıklarını da geçmemek gerekiyor. Tabii ki bu gözlemler Darfur''da yaşananların önemini azaltmıyor, ancak, onun öncelikli sorun haline getirilmesi konusundaki soru işaretlerini de daha bir öncelikli görmemizi gerektiriyor.

Bilenler biliyor ki, Darfur meselesinde böyle bir kararın oradaki sorunun çözümüne bir katkısı yok, aksine iyi kötü çözüm sürecine girmiş bir sorunu tekrar canlandırmaktan başka bir işlevi yok. En son iki hafta önce Katar''da yapılan toplantıda Darfur''un en büyük direniş örgütüyle Sudan hükümeti arasında bir anlaşma da yapıldığını biliyoruz. Bu durum aslında şimdiye kadar Darfur sorununun başından geçen bütün iniş-çıkışları da çok iyi örnekleyen bir olay olmuştur. Tıpkı bizdeki birçok örneği gibi, meseleler ne zaman gerçek taraflar arasında bir çözüm yoluna girse harici tarafların müdahalesiyle yeniden üretiliyor.

Ayrıca konuya az çok vakıf olan herkes yine biliyor ki, Darfur''da yaşananlarda petrol bölgelerine şehvetli bir iştahla yaklaşan batılı ülkelerin belirleyici bir rolü var. Yıllardır Filistin''de, Afganistan''da, Irak''ta, Çeçenistan''da yaşanan çok daha ağır trajedilerde şu veya bu nedenlerle harekete geçemeyen UCM''nin Darfur konusunda aldığı kararı bir hukuk zaferi gibi yutmak için tehlikeli bir biçimde naif bir adalet duygusuna sahip olmak gerekiyor. Hukuku uygulayanların onu sadece bir iktidar söylemi olarak kullandıkları durumda, bu naiflikte bir adalet duygusu tehlikeli olabiliyor. Çünkü doğası gereği yüzeysel oluyor, yüzeyselliği ve hassaslığı oranında manipülasyonlara daha açık oluyor.

15 yıl önce
UCM"nin El-Beşir kararı ve naif adalet duygusu
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi