Çağ fikri bitti, dünya çölleşti; insanlık nerede peki?

00:004/02/2013, Pazartesi
G: 6/09/2019, Cuma
Yusuf Kaplan

İnsan, ilk kez çağ fikrini yitirdi. Başka bir çağ yok artık; başka çağlar, bütün çağlar tarih oldu, yok oldu.İçinde yaşadığımız çağ, bir canavar gibi, bir makina gibi, canavarlaşan bir makina gibi ya da makinalaşan bir canavar gibi bütün insanlık çağlarını yuttu, unuttu ve unutturdu.Bütün insanlık çağları silindi, yersiz''leştirildi; bütün insanlık çağlarının ve çağrılarının üzerinden bir silindir gibi geçildi.Yarım asır önce Claude Levi-Strauss, ''kurtarılması gereken kültürlerin çeşitliliğidir''

İnsan, ilk kez çağ fikrini yitirdi. Başka bir çağ yok artık; başka çağlar, bütün çağlar tarih oldu, yok oldu.

İçinde yaşadığımız çağ, bir canavar gibi, bir makina gibi, canavarlaşan bir makina gibi ya da makinalaşan bir canavar gibi bütün insanlık çağlarını yuttu, unuttu ve unutturdu.

Bütün insanlık çağları silindi, yersiz''leştirildi; bütün insanlık çağlarının ve çağrılarının üzerinden bir silindir gibi geçildi.

Yarım asır önce Claude Levi-Strauss, ''kurtarılması gereken kültürlerin çeşitliliğidir'' diye haykırırken, aslında bu günleri görüyordu, demek ki.

Cins adam Nietzsche de, bir asır önce, ''çöl büyüyor'' diye haykırırken, insanlığı tektipleştiren, düzleştiren, yokoluşun eşiğine sürükleyen çağın ağlarının ve pençelerinin ne denli barbarlaşabileceğine dikkat çekiyordu.

İNSAN, KENDİ DÜNYASINI DEĞİL, BAŞKALARININ DÜNYASINI YAŞIYOR!

İnsan, özünü ve sözünü, dilini ve gözünü, idrak kapılarını ve görme biçimlerini yitirdi: Kendini de, dünyayı da başkalarının gözüyle, gözlüğüyle görüyor: Ödünç gözlerle, ödünç perspektiflerle, ödünç kavramlarla yaşıyor ya da yaşadığını sanıyor.

O yüzden kendini ve kendi dünyasını, kendinde ve dünyasında yaşamıyor, başkalarını ve başkalarının dünyasında yaşıyor.

Ödünç ve dolayısıyla sahte hayatları yaşıyor ç/ağdaş insan: Başkalarının sırtından yaşıyor.

Başkası olarak yaşıyor kendini. Kendinde değil başkasında insan. Çağda değil, devâsâ bir ağ''da! Kendi yerinde değil, başkasının yerinde ve başkasının yerine yaşıyor.

Bunun en fazla kanıksadığımız ama en ürpertici örneği tarih algısı insanlığın: Bütün insanlık, tarihe, ''eski çağ'', ''orta çağ'' ve ''yeni çağ'' olarak bakıyor artık: Batılıların dışındaki bütün medeniyetlerin çocukları kendilerini, kendi dünyalarını, kendi tarihlerini bile kendi perspektifleriyle, kendi değerleriyle, kendi metodolojileriyle, kendi ölçüleriyle değil, bizi ağlarına alan, çepeçevre kuşatan ve kendisine mahkûm eden bu çağın perspektifleriyle, değerleriyle, metodolojileriyle ve ölçüleriyle görüyor.

Dolayısıyla hiç bir şeyi göremiyor: Her şeyi görülemez, bilinemez ve tanınamaz hâle getirerek tarumar ediyor.

ÇAĞ FİKRİ BİTMİŞSE, İNSANLIK FİKRİ DE BİTMİŞ DEMEKTİR

Baktığı yerin ya da durduğu yerin, gördüğü şeyi belirlediğini, görme biçimlerini şekillendirdiğini nasıl da çabuk unuttu insan!

Diğer insanlık çağlarının, çabalarının ve çağrılarının bir anlamı yok artık. Tek bir çağ var çünkü. TEK bir çağ varsa, başka çağların anlamı, karşılığı, insanlığa kattıkları bir şey yoksa, bu durumda, aslında ÇAĞ fikri bitti, demektir.

Buysa ürpertici bir şeydir. Tek çağ''da insanlar ne kadar çağdaşlaşıyorlarsa, o kadar ağdaşlaşıyorlar, ölçülerini ve bakış açılarını kaybediyorlar, dolayısıyla köleleşiyorlar ve özgürlüklerini de yitiriyorlar; üstelik de kendi elleriyle bitiriyorlar, demektir.

Sonuç: Çağ''a mahkûmiyet ve kendi''nden mahrumiyet: Yani, insanın tastamam çağ körleşmesi ve semantik intihar yaşaması, başka çağrıların insanlarının kendilerine özgü yerlerini, duruşlarını, algılama biçimlerini, dillerini, konuşma yetilerini, bakış açılarını ve görme biçimlerini yitirmeleri.

Çağ fikrinin bitmesi, başka çağlarla ve çağrılarla ilişkinin, irtibatın yitmesi, aslında insanlık fikrinin bitmesi, demek.

İnsanın, bütün insanlığın tek bir ses''e, tek bir algılama biçimine, tek bir düşünme biçimine, tek bir varolma biçimine mahkûm olması yani.

Dolayısıyla, kültürel zenginliklerin, farklı algılama biçimlerinin, farklı ifade, duyma ve düşünme biçimlerinin yok olması, kısacası dünyanın çölleşmesi, kuraklaşması, tek bir zamana ve mekana kapatılması: Evsizleşmesi ve yersiz-yurtsuzlaşması özetle.

DARWİNYEN DÜNYA: BARBARLIĞIN İNSANLIĞI!

Nedir bu peki, biraz düşünelim üzerinde lütfen.

Bu, elbette ki, insanı sadece tek bir çağa hapsederek kendisine mahkûm eden çağın, tastamam ağa dönüşmesi, insanlık tecrübelerini hiçe sayması, sonuçta insanı hiçe sayması ve nihayetinde kendisinden başka hiçbir şeyi dikkate değer bulmayarak tastamam barbarlaşmasıdır.

Bu durumda net olarak söylenebilecek şey şu: Sadece kendisini gerçek kabul eden ve diğerlerini hiçe sayan çağın -ve insanının-, ne kadar çok çağdaşlaşırsa, o kadar çok ağlarını öreceği ve barbarlaşacağı gerçeğidir. Her şeyi kendinden ibaret göreceği, kendisi dışındaki hiçbir çağa, zamana, çağrıya değer vermeyeceği yakıcı ve yıkıcı, ürpertici ve tüketici hakikati.

Başka bir ifadeyle: Eğer bütün diğer insanlık çağları ve tecrübeleri anlamsızsa, anlamsızlaşabiliyorsa, anlamsız görülebiliyorsa, bu durumda, bizim içinde yaşadığımız çağ da, yarın, anlamsızlaşacak, anlamsız görülecek demektir bu.

Yani, bu çağ da, insanın bütün çabası da anlamsız, demektir. İnsanın yaşaması anlamsız demektir. İnsan, boşuna yaşıyor, boşuna çırpınıyor demektir. Sonuçta insanın da, yapıp ettiklerinin de bir anlamı, değeri, kadri kıymeti yok, demektir.

Dolayısıyla bütün yapıp ettiklerimiz anlamsızsa, bu durumda, hayata vahşî Darwinyen yasaların egemen olması kaçınılmaz, demektir. Hayatın, ''gücü gücüne yetene'' ilkesi/zliği/nin vahşî, barbar (günümüzde kapitalistçe) nitelikler arzeden anlamsız bir şeye dönüşmesi yani.

ÇAĞ, BİR GREK TANRISI GİBİ SANKİ!

Çağımız, diğer zaman dilimleri gibi bir zaman dilimi değil artık.

Evet, çağımız bir dilim değil, dilimleyen: Bütün insanlık çağlarını lime lime ederek parçalayan ve bölen, belirleyen ve bitiren bir Grek tanrısı gibi sanki.

Bizim de dilim dilim edildiğimizi, lime lime parçalanıp, bölünüp, belirlendiğimizi ve bitirildiğimizi, sonuçta paçavraya çevrildiğimizi ne zaman görebileceğiz, merak ediyorum doğrusu.

''VİDA''LARI GEVŞETELİM BEYLER!

Çağ, her şeyi kendine endeksleyen, kendine bağlayan bir BÜTÜN. Bütün olarak görüyor çağ, kendisini; her şey olarak. BİR KENDİNDEN ÖNCE, BİR DE KENDİNDEN SONRA VAR ARTIK. YANİ SADECE KENDİSİ VAR. TEK ŞEY, TEK GERÇEK, TEK ZAMAN, TEK MEKAN O.

Bizse, bütün insanlık olarak, o bütün''e işlerlik kazandıran birer parça, bu bütün''ün çarklarını döndüren birer vidayız, yalnızca!

O hâlde, vidaları gevşetelim beyler! Vidaları gevşetmediğimiz, gevşetemediğimiz sürece, çağ, çarklarını döndürmeye devam edecek.

Tam bir ağa dönüşen bu çağın çarklarının durması, durdurulması, insanlığın kendine gelmesi, kendi çağrılarına, kendi çağlarına da nefes alıp verebilecek bir yer, bir alan açması gerekiyor çünkü.

Çağsız çağrılar, çağını kuracak yerden mahrum. Yerinden edilen çağrılar, yer''e, yerlerde sürünmeye, buraya, burada oraya buraya itilmeye mahkûm!

''KÂİNÂTIN BÜTÜN SESLERİNE AÇIK'' BİR DÜNYANIN İNŞASI İÇİN…

Oysa insanlık başka çağlara, başka çağrılara da açık olabilmeli. Açılabilmeli. Başka çağların, başka çağrıların sesleri, renkleri, zenginlikleri insanlığın varoluş serüvenine kendince tatlar, boyutlar ve zenginlikler katabilmeli.

İnsan, ancak insan olduğunu, insanca bir dünyanın kurulmasına kendi çağının, kendi çağını kurabilen çağrısının da katkıda bulunabildiğini görebilmeli ki, insanın varlığının da, çabasının da bir değeri, kıymeti ve anlamı olduğunu, insanlığa katkı sunabildiğini görülebilsin.

İnsanlığın, insanlığını sürdürebilmesinin başka yolu yok çünkü, kâinâtın bütün seslerine, bütün renklerine, bütün duyarlıklarına duyargalarını açmaktan başka.

Hakikatin meyvelerini toprağa düşürebilmenin ve keşfedilmemiş kıtaları keşfe çıkabilmenin başka yolu yok, insana, insanın çabasına, bütün insanlık çağlarına ve çağrılarına saygı duymaktan ve pergelleri açmaktan başka.

Çölü vahaya dönüştürebilmenin yolu bu çünkü.