Dünyayı cehenneme çevirdiler Batılılar. Biz yaşanabilir, insanca bir dünyanın temellerini atacak medeniyet mefkûresini hayata geçirecek öncü bir kuşak yetiştirmek için çırpınıp duruyoruz. Nu çerçevede benzeri olmayan, entelektüel açıdan çaplı, verimli, umut vaadeden, ufuk çizen güzel kamplar düzenliyoruz üç yıldır. MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) Akademik Yaz Kampları’mızın sonuncusu önceki hafta Kocaeli’de yapıldı. Nefis sunumlar gerçekleştirildi, leziz bir kardeşlik iklimi inşa edildi. Ruh dolu,
Dünyayı cehenneme çevirdiler Batılılar. Biz yaşanabilir, insanca bir dünyanın temellerini atacak medeniyet mefkûresini hayata geçirecek öncü bir kuşak yetiştirmek için çırpınıp duruyoruz. Nu çerçevede benzeri olmayan, entelektüel açıdan çaplı, verimli, umut vaadeden, ufuk çizen güzel kamplar düzenliyoruz üç yıldır.
MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) Akademik Yaz Kampları’mızın sonuncusu önceki hafta Kocaeli’de yapıldı. Nefis sunumlar gerçekleştirildi, leziz bir kardeşlik iklimi inşa edildi. Ruh dolu, rüya gibi bir kamp daha sona erdi.
Film, mimarlık ve edebiyat başta olmak üzere bütün sanat türlerine odaklanarak gerçekleştirdiğimiz Kocaeli kampımızla ilgili MTO Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey, uzun soluklu, nefis bir değerlendirme yazısı kaleme aldı. Geçen hafta Nuri Bey’in yazısının ilk bölümünü yayınlamıştım bu sütunda. Bugün bu nefis metnin ikinci bölümü yayınlıyorum. Buyurun efendim fikir ziyafetine…
***
İbn Arabi’nin vahdet-i vücud anlayışı, tüm varlığın birbiriyle bağlantılı olduğunu, her kapının ardında aslında tek bir gerçeğin saklı olduğunu söyler. Dijitalizm, sanat, medya, moda, bunların hepsi aslında medeniyetin büyük yapbozunun birer parçasıdır. Tıpkı İbn Arabi’nin düşünce dünyasında olduğu gibi, her bir unsur, büyük bir bütünü tamamlar.
MTO’nun bu akademik ortamı, aslında bu bütüne dair bir arayışın kapılarını açar. Talebeler, bu arayışta, dijital dünyanın sanata olan etkilerini sorgularken, medyanın toplumsal algıyı nasıl şekillendirdiğine, modanın birey ve kimlik üzerindeki rolüne dair derin analizlerde bulunurlar.
Kapılar, bazen bizi hakikate, bazen ise yanılsamalara götürür.
Her kapı, insanın kendi benliğiyle yüzleştiği bir eşiktir. Yunus Emre, insanın iç dünyasında bir yolculuğa çıkarak hakikatin peşinden gitmenin, kapılardan birer birer geçmenin önemini vurgulamıştır. Onun ilahilerinde yer alan derin tevazu ve sevgi, insanın maneviyat kapılarından geçerek hakikate ulaşmasını simgeler.
MTO Akademik Yaz Kampları’nda da tıpkı Yunus Emre’nin arayışı gibi, talebeler, düşüncelerini ifade ederken, her yeni fikirde bu kapılardan birini aralarlar. Dijital sanat üzerine yapılan tartışmalar, toplumsal manipülasyonun medyadaki yansımaları ya da moda ile kimliğin kesişim noktasında yer alan sunumlar, her birinin hakikate ulaşma çabasıdır.
İbn Arabi’nin kapı metaforu, bu akademik düşüncelerle bir kez daha hayat bulur. Onun “Füsusü’l Hikem” adlı eserinde bahsettiği hikmet incileri, her kapının ardında saklı olan bilgeliklere işaret eder. Medya ve dezenformasyon, tıpkı İbn Arabi’nin insan algısını anlatırken kullandığı sembolik dilde olduğu gibi, insan zihninin nasıl yönlendirilebileceğine dikkat çeker. Ülker Arı’nın sunumunda medya manipülasyonunun gücü, toplumun nasıl şekillendirildiğine dair kapılar açar. İbnArabi’ye göre, her kapıdan geçtiğinizde aslında kendi iç dünyanıza bir adım daha yaklaşır, hakikat ile yüzleşirsiniz. Ancak medya gibi büyük güçler, bu kapıların ardında yeni gerçeklikler inşa edebilir ve toplumların algısını yönetebilir.
Mehmet Adıgüzel Kertmen’in sanatın doğası üzerine yaptığı sunumda da bu kapıların metaforik anlamı derinleşir. Sanat, tıpkı İbn Arabi’nin tasavvurunda olduğu gibi, bir üstdil ile farklı dünyalara açılan bir kapıdır. Kertmen, sanatın evrensel dilini ele alırken, insanları medeniyetler arası bir köprüye davet eder. Her sanat eseri, her düşünce ürünü, tıpkı bir kapı gibi bizi yeni bir dünyanın eşiğine getirir. Bu dünyada, sanatın diliyle insanlık bir araya gelir, sınırlar ve duvarlar ortadan kalkar. Bu kapılar, insanı zamansız ve mekansız bir hakikatin derinliklerine çeker.
İbn Haldun’un medeniyet teorileri, kapı metaforunu medeniyetlerin kaderiyle ilişkilendirir.
Onun düşüncelerinde medeniyetler de birer kapıdan geçer; ya ilerler ya da çöker. Toplumlar, kültürler ve uygarlıklar, tıpkı bireyler gibi, belli kritik eşiklerden geçerek kimliklerini bulur. İbn Haldun’un “asabiyet” kavramı, bir toplumun iç dinamiklerini ve medeniyetin sürekliliğini sağlama kapasitesini temsil eder. Bu asabiyet zayıfladığında, medeniyetin kapıları kapanır ve çöküş başlar. Ülker Arı’nın medya manipülasyonu üzerine olan sunumunda da bu toplumsal kapıların nasıl yönlendirilebileceğini görürüz. Medya, toplumun algısını şekillendirerek, o medeniyetin hangi kapıdan geçeceğini belirleyen büyük bir güçtür.
Her kapı bir başlangıcın ve bir yolculuğun simgesidir. Gazali’den İbn Sina’ya, Mevlana’dan Yunus Emre’ye kadar her büyük düşünür, kapılar açarak medeniyetin ileriye taşınmasına katkı sunmuştur. MTO Akademik Yaz Kampları da bu geleneğin bir devamı olarak, genç beyinlere düşünce dünyalarının kapılarını açma fırsatı sunuyor. Kocaeli kampı özelinde sanat, medya, kimlik ve dijitalleşme gibi konular etrafında dönen bu entelektüel yolculuk, tıpkı İbn Arabi’nin vahdet-i vücud öğretisinde olduğu gibi, her kapının ardında yeni hakikatler aramaya teşvik ediyor. Ve her kapı, bizi daha geniş bir anlayışa, daha derin bir bilince götürerek medeniyetin geleceğine dair umut dolu bir yolculuğun başlangıcını temsil ediyor.
Her kapının ardında, sadece yeni sorular değil, aynı zamanda yeni dünyalar vardır. Bu dünyalar, tıpkı Gazali’nin dediği gibi, hakikatin ışığında şekillenir.
***
Not: Kocaeli kampımızın gerçekleştirilmesindeki desteklerinden dolayı Kocaeli Belediye Başkanımız Tahir Büyükakın’a ve İstanbul GSB müdürümüz Muhittin Özbay ve şube müdürü kardeşimiz Durmuş Can’a yürekten teşekkür ediyorum. Kamplarımızın rüya gibi geçmesindeki emeklerinden ötürü de, MTO Akademik Kamplar Koordinatörü Muharrem Kartancı Hocama ve ekibine, MTO Kocaeli temsilcimiz Zafer Sevil ve ekibine teşekkür ediyorum.