|

Gargatınız da sizi koruyamayacak

İsrail amansız bir tutkuyla kendisine vadedilen feci akıbete doğru hızla yuvarlanıyor. Onları bekleyen ‘akıbet’, Tevrat’ın da belirttiği gibi topyekûn bir imhadır. (Yerin altına saklanmış gizli ve acayip güçler şeklinde yorumlanabilecek) Gargat Ağacı bile onları koruyamayacak. İsrail, sırtını Amerika’ya dayamakla Allah’tan başka vekil edinmiş oldu. İlâhî gazap, onların Kudüs’ü yeniden ele geçirmeleri üzerine vaki olacak.

00:00 - 17/05/2021 Pazartesi
Güncelleme: 03:53 - 17/05/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
MEHMET ALİ BULUT

İsrail amansız bir tutkuyla kendisine vadedilen feci akıbete doğru hızla yuvarlanıyor.

Demek ki yazgı böyle bir şey! Vakti gelince kendi ayaklarınla ölüm vadisine koşuyorsun…

Zaten ilahi bir yasadır; bir kavim helak edilmeyi hak ettiğinde, Allah mücrimlerden ve fâsık sefihlerden basiretsiz idareciler verir. O idareciler onları yavaş yavaş helâke götürür:

“Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” (İsra, 16).

Maalesef çok geniş dünyevi imkânlara ve teknolojik bir üstünlüğü sahip olmalarından dolayı İsrailoğulları şımarmış durumdalar. Daha doğrusu onlar adına hareket eden siyonistler… Kimsenin gücü kendilerine yetmez sanıyorlar. Ve sanıyorlar ki, kendilerini denizden geçiren Rableri hâlâ onlarla beraberdir. Oysa o gün onlar mazlum bir halk idiler. Bugün ise İsrail, Firavunlar Mısır’ı, Filistinliler ise o yurdun mazlum ‘İsrail oğulları’ olmuşlar…

Filistinlileri selamet sahiline çıkaracak ‘deniz yarılması’nın gerçekleşmesi de an meselesi… Onlar da tıpkı huyunu kaptıkları ve suyuna gittikleri Firavun (zaten Firavn güç ve kudret sahibi olmak demektir ki, bugün İsrail dünyanın bir numaralı güç ve kudrete sahibi ülkesidir) ve ordusu gibi ilahi hışma doğru sürüklenip gidiyorlar.

Onları bekleyen ‘akıbet’, Tevrat’ın da belirttiği gibi topyekûn bir imhadır. ‘Gargat Ağacı’ -ki mağaraların yani yerin altına saklanmış gizli ve acayip güçler demektir (bir tür manyetik yelektir ki giyene kurşun isabet etmiyor ve onu dijital taramalardan ve gözlerden saklıyor)- bile onları koruyamayacak…

‘KUZEYDEN ÜZERİNİZE KATLİAM GETİRECEĞİM’

Koştukları akıbet nasıl bir akıbet mi? İşte Tevrat’tan bir paragraf:

“Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudüs) işittirin ve deyin; Memlekette boru çalın; yüksek sesle bağırın. Ve deyin: Toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kaçıp sığının, durmayın; çünkü ben Şimalden (Kuzeyden) üzerinize büyük bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından çıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengâver) yola düştü; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek için yerinden çıktı” (Yeremye Bab 4, Pargraf 3).

Şimdi de şu hadis-i şerife bakın:

“Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek ‘Ya Müslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır, diyecek. Sadece ‘gargat’ ağacı bunu söylemeyecek çünkü o Yahudi ağacıdır” buyruluyor (Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Fiten H. 2239).

İşte hiçbir ikazı dinlemeyen, dünyayı takmayan İsrail’in akıbeti bu!

Peki, bu akıbetin başlarına geleceğini kabul etsek bile, bunun şimdi olacağının garantisi ne?

TEVRAT’IN ŞİFRESİNDEKİ AÇILIMLAR

İsrail oğullarının, kıyamet kopmadan önce, kendilerine son defa verilen ‘iktidarı’ (devlet olma) şansını kötüye kullanacakları, bölgede fesat ve bozgunculuk çıkaracakları, sonuçta da tüm insanlığın onayı ile kozmik bir imhaya uğratılacakları haber veriliyor. Adeta, insanlığın, beşerin bünyesini sarmış kanserli hücrelerin temizlenmesi gibi insanlık vücudunun bu habis hücrelerden temizleneceği haber veriliyor.

Bu hem Tevrat, hem Kur’ân, hem de hadis-i şeriflerce onaylanıyor. Onun ne zaman olacağını ise Tevrat’ın şifresi belirliyor.

Kur’ân’ın ifadesiyle ‘ahiret va’di’ geldiğinde (İza cae va’dü’l-ahireti), İsrail oğullarının bir kere daha Nebukadnazar dönemindeki gibi topyekûn bir katliama uğrayacaklarını İsra Suresi’nde net ve açık bir şekilde haber veriyor.

Tabii ki burada asıl mesele, ‘ahretin va’di’ tabirinin, bir tarihle ilintilendirilmesidir. Yani onun bu dönemde ve bu zamanda olup olmadığını nereden bileceğiz?

Bu noktada da Tevrat’ın Şifresi adlı kitaptan net işaretler bulabiliyoruz:

Tevrat’ın şifrelerini çözmek için iki Rus matematik profesörü tarafından yapılmış bir hesaplama programına ‘günlerin sonu’ ifadesi verildiğinde (5756) 1996, ‘Armageddon’ (insanlığın son büyük savaşı) kelimesi verildiğinde 2000, nihayet ‘Kudüs eksenli atomik savaş’ ifadesi verildiğinde ise (5766) 2006 tarihine denk gelen rakamlar çıkmaktadır. İsrail’i helak edecek hadiselerin başlangıcı olarak 1996 yılı verilir. Sonra bu sürecin 2006’ya kadar değişik süreçlerde tırmanarak devam edeceğini ve 2012 yılı itibarıyla da düğmeye basılacağı zaman olarak ortaya çıkar…

Esasında bu akıbeti onlar bizden daha iyi biliyorlar. O yüzden de o büyük hadisenin (hadislerde geçen yevmü’l-melhame) öncesindeki olayların dizilişine müdahale ederek sonucu kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.

ARAP-YAHUDİ-TÜRK KAVGASI

O büyük imha hareketi, üç sembolik şahsın (Muhammed (asv), -yani Müslümanlar - Musa (as), (yani Yahudiler), Nuh’un çocukları (yani Türkler) kavgası gibi aktarılmış. Hz. Muhammed (asv) ayette ismen değil ‘abd’ (=kul )olarak geçer. Çünkü o hadiselerin cereyan edeceği zamanda Araplar -bugün olduğu gibi- kendi adlarına konuşabilecek dirayette ve kabiliyette olmayacaklar. Musa (as) bir kere kendi adıyla, bir kere de Beni İsrail olarak geçer… Bu demektir ki Yahudiler kendi haklarını savunabilecekleri durumda oldukları halde ayrıca da yeryüzüne dağılmış çocuklarından yardım ve destek alacaklar.

Hz. Nuh ise kendisi olarak değil, zürriyetinden gelenlerle anılır. Nuh’un çocukları, şükretmeye çağırılırlar… Bu da demektir ki, Türkiye o hadiseye bulaşmamak için azami gayret sarf edecek ve etmeli. Ama neticenin belirlenmesinde asıl görevin ona verileceği ve şereften dolayı da şükür etmesi gerektiği vurgulanır. Sonra da o akıbetin nasıl gerçekleşeceği anlatılır.

Denilir ki size iki kere iktidar (devlet olma şansı) verdik. Bunların birincisi gerçekleşip de siz bozgunculukta haddi aşınca (haddi aşmak; kendilerinden olan peygamber ve liderleri ve farklı inanan din kardeşlerini öldürmek demektir) biz de üzerinize acımasız kullarımızı gönderdik. Güney Irak’ta kurulu Babil Krallığı, kuzeydeki İsrail devletini ve Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ni yıktı, Kuzey Irak’ta kurulu Ninova Krallığı da Samiriye’yi yok etti.

KUDÜS YÜZÜNDEN HELÂK OLACAKLAR

Ayet, İsrail oğullarına hitaben, diyor ki: “Biz daha sonra sizi oğullar ve mal mülk ile destekleyeceğiz, sizi o bölgede nefer olarak çoğaltacağız ve siz, sizin devletinizi yıkanlardan intikam alacaksınız.” İşte bugünkü Irak’ın hali de o rövanşın alındığını gösteriyor.

Sonra diyor ki: “Ahiret va’di geldiğinde biz yine üzerinize acımasız kullar göndereceğiz. Yine Mescid’e (Kudus yahut belki de yeniden inşa etmek için çabaladıkları Süleyman Mabedi’ne) getirecekler ve bu kere öncekinden de beter cezalandırılacaksınız….” (İsra, 1-8).

Bu cezalandırmanın nasıl bir şey olacağının ipuçlarını da yine Tevrat veriyor. Nitekim Tevrat’ın herhangi bir yerinde ‘atomik soykırım’ veya ‘dünya savaşı’ ifadesi geçiyorsa mutlaka Kudüs ile birlikte anılmaktadır. Çünkü Kudüs, ‘lanetli’ İsrail oğullarına haram kılınmıştır. Onları helak edecek ilâhî gazap, onların Kudüs’ü yeniden ele geçirmeleri üzerine vaki olacak. İşaya’da Kudüs’ün adı Ariel diye isimlendirilmiş ve Ariel adı lanetlenmiştir. Şöyle ifade edilir: ‘Lanet olsun sana Ariel! Ey Davud’un yerleştiği şehir Ariel!”

Yeremya ise, Kudüs’ü, İsrail’in ‘boşadığı kadın’ diye tarif eder ve ona yeniden dönmesini kesinlikle haram kılar. Şöyle der Yeremya bab 3, paragraf 1’de:

“Bir adam karısını boşar ve yanından gidip başka birisinin karısı olursa (Yani sizin elinizden çıkıp Müslümanların şehri olursa) adam olan o kadına bir daha döner mi? O diyar onlar için murdar ve haram olmaz mı?”

İşte İsrail Kudüs’ü işgal edip onu başkent haline getirmesiyle fitili ateşledi. Takdir edileni mukadder kıldı. Hâlbuki bir daha oraya dönmeyecek yahut en azından Kudüs’ü istemeyecekti. Ve tabii bir de kendine ‘vekil’ edinmeyecekti.

O, Kudüs’ü alıp başkent yapmakla boşadığı kadına döndü ve sırtını Amerika’ya dayamakla da Allah’tan başka vekil edinmiş oldu.

2010 yılında Haber7 sitesinde yayımlanan bu yazı, güncele ışık tutacak niteliği dolayısıyla alınmıştır.

#İsrail
#Filistin
#Gargat Ağacı
3 yıl önce