|

31 Mart 1918 Bir halka karşı nefret ideolojisinin asırlara dayanan geçmişi

Ermeniler 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan her politik çalkantıyı fırsat bilerek ülkemize zarar vermeye çalışmıştır. 1918 Mart-Mayıs aylarında Bakü, Shamakhi ve Guba başta olmakla Karabağ, Şirvan, İrevan, Nahçıvan, Zengezur gibi bölgelerde de toplu katliamlar gerçekleştirdiler. Sistematik zulmün günümüze yansımalarını en acı şekilde ne yazık ki bağımsızlığımızı geri kazandığımız 1991 yılından sonra tekrar yaşadık.

00:00 - 31/03/2022 Perşembe
Güncelleme: 22:22 - 30/03/2022 Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Reşad Memmedov
/ Azerbaycan Türkiye Büyükelçisi

Bugün siyasi, ekonomik ve kültürel altyapısı ile bölgenin kilit ülkelerinden olan Azerbaycan devleti mevcut gücüne ulaşana kadar büyük sınavlardan geçmiştir. Halkımız tarihin farklı dönemlerinde işgaller ve istilalara maruz kalmış, büyük imparatorlukların çıkar çatışmaları sebebiyle zorluklar çekmiştir.

Azerbaycan topraklarının 19. yüzyılda Gülistan ve Türkmençay mukaveleleri ile parçalanmasından sonra Güney Kafkasya’nın demografik yapısının değiştirilmesi için Ermenilerin, Azerbaycan’ın tarihi Karabağ ve İrevan bölgeleri başta olmak üzere arazilerimize yerleştirilmesi süreci başlatılmıştır. Yerleştirildikleri bölgelerdeki halka da zarar vererek, en nihayetinde toprakları ele geçirmeyi hedefleyen Ermeniler 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan her politik çalkantıyı fırsat bilerek ülkemize zarar vermeye çalışmıştır. Maalesef ki, 1905-1907’de Azerbaycan’ın farklı bölgelerinde Ermenilerin halkımıza karşı gerçekleştirdiği katliamlar bu yüzyılda başımıza gelen vahşetin ilk sinyalleriydi. İmparatorluk piyonu olarak bölgemizde varlıklarını sürdüren Ermeniler, Rusya’da olan 1917 Şubat ve Ekim darbelerini fırsat bilerek bu defa da Bolşevik bayrağı altında “devrim karşıtlığıyla” savaşmak perdesi arkasında saklanarak Taşnakların “Büyük Ermenistan” hülyasını gerçekleştirmek için fırsat kollamışlar.

KAFKAS İSLAM ORDUSU’NUN YARDIMI

Bu süreçte Ermeniler, 1918 Mart-Mayıs aylarında Bakü, Shamakhi ve Guba başta olmakla Karabağ, Şirvan, İrevan, Nahçıvan, Zengezur gibi bölgelerde de etnik temizlik amaçlı toplu katliamlar gerçekleştirmişler. Bu süreçte binlerce sivilimiz sadece etnik-milli kimlikleri sebebiyle vahşice katledilmiş, tarihi-kültürel miraslarımız, cami ve mezarlıklarımız yerle yeksan edilmiştir. Mart-Nisan olaylarından sonra kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, Taşnak-Bolşevik birliklerinin mezalimi ile birlikte işgal tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Her zaman olduğu gibi Türk milleti zor günlerimizde yanımızda olmuş, Bakü 1918 Eylül’ünde Taşnak-Bolşevik birleşmelerinden “Kafkas İslam Ordusu”nun yardımı ile kurtarılmış, Azerbaycan halkı Sovyetler’in işgali sürecinde her ne kadar unutturulmaya mecbur edilse bile Türkiye’nin kardeş yardımını hiç bir zaman unutmamıştır.

GUBA’DAKİ VAHŞETİN İZLERİ

Ortak tarihi ve sosyal arka planı olan Azerbaycan ve Türkiye kardeşliği, kimliğimize karşı nefretle beslenen Ermeni vahşetinden mustarip olmakla ilgili de ortak geçmiş paylaşmaktadır. 20. yüzyılın başlarında gerçekleşen Ermeni vahşetinin somut örnekleri ne yazık ki, ilçelerimizde, aynı zamanda Anadolu’nun farklı bölgelerindeki toplu mezarlıklarında da korkunç bir biçimde ortaya çıkmıştır. 1918 yılı Ermeni mezaliminin somut kanıtlarından biri arkeoloji kazılar sonucunda 2007 yılında Guba (Kuba) şehrinde bulunmuştur. Azerbaycan Arkeoloji ve Etnografı Enstitüsü tarafından 2008 Eylül ayına kadar sürdürülen araştırmalarda Guba’daki toplu mezarlıkta farklı yaş grubunu içeren, büyük bir bölümü kadın, çocuk ve yaşlıya mahsus 400’e kadar insan kalıntısı bulunmuştur. Guba’daki Ermeni vahşetinin izleri bugün hatıra kompleksinde korunarak, kendilerini dünyaya “mazlum halk” olarak tanıtmaya çalışan Ermenilerin, Türk kimliğine nefret ideolojisinden beslenen ve asırlarca süren zulmünün bir kanıtı olarak bulunmaktadır.

1918 GERÇEKLERİ HALKTAN SAKLANDI

Aslında bahsi geçen olayların araştırılması ve siyasi-hukuki değerlendirilmesinin sağlanması için ilk Cumhuriyetimizin Dışişleri Bakanlığı’nda özel komisyon çalışmalara başlamış, 31 Mart 1919 ve 1920 tarihlerinde “Milli Yas” günü olarak Ermeni vahşeti kurbanları anılmıştır. Ne yazık ki, Cumhuriyetimizin ömrü uzun sürmemiş ve Azerbaycan’ın Sovyetler Birliği’ne dâhil edildikten sonra birçok tarihi ve kültürel gerçeklikleri unutturulmaya çalışıldığı gibi 1918 Mart soykırımı gerçekleri de halktan saklanmış, Stepan Şaumyan gibi bu olayların direkt sorumluları kahramanlar gibi takdim edilmiştir.

1991-1994’TE BİRDEN ORTAYA ÇIKMADI

Ülkemiz bağımsızlığını yeniden kazandıktan sonra nihayet 20. yüzyılın başlarında gerçekleşen Ermeni vahşetinin siyasi değerlendirilmesi yapılabilmiştir. Olayların yüzüncü yılında Sayın Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in inisiyatifi ile “Azerbaycanlıların soykırımı hakkında” karar verilmiş ve Ermenilerin gerçekleştirdikleri cinayetler soykırımı olarak tanınmıştır. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin varisi olan devletimizin onun yarım bırakmak zorunda kaldığı çalışmaların mantıklı devamlılığını sağlaması açısından bu karar büyük önem taşımaktadır. Bununla da aslında Sovyetler döneminde bize unutturulmaya çalışılan Ermeni vahşetinin 1991-1994 yıllarındaki Ermenistan’la savaşta birdenbire ortaya çıkmadığı, yüzyıllara dayanan tarihi geçmişi olduğu gözler önüne serilmiştir.

SAVAŞ SUÇU İŞLEYENLER ÖDÜLLENDİRİLDİ

Komşu devletlerin toprakları ile kendine devlet kurmaya çalışan Ermeni ideolojisinin tarihi ve sistematik zulmünün günümüze yansımalarını en acı şekilde ne yazık ki bağımsızlığımızı geri kazandığımız 1991 yılından sonra tekrar yaşadık. Daha devletçiğimizi tam güçlendirmeden Ermenistan’ın işgalci politikası sonucunda savaşa itilen ülkemiz bu süreçte ciddi insani ve toprak kayıpları yaşamıştır. Ermenistan’ın Taşnak ideolojisinin izlerini taşıyan işgal politikası Hocalı başta olmakla diğer bölgelerimizde soykırım ve katliamlarla direkt olarak etnik-milli kimliğimize nefretlerini göstermiştir. Sivillere karşı gerçekleştirilen cinayetlerin korkunç izleri artık foto-video görüntüler, yaşayan şahitlerle tescillenerek Ermenistan’ın devlet ve yetkililerinin savaş suçları ile uluslararası insani hukukun prensiplerini nasıl bozduğunu ortaya koyabildik. Lakin maalesef bütün kanıtlara rağmen savaş suçlarından sorumlular ceza almamış, hatta önemli devlet pozisyonlarına yükseltilerek Ermenistan’da “ödüllendirilmişler”dir. Bu cezasızlık ve uluslararası hukukun işlevsizliği ise 30 yıl işgal sürecinde de Ermenistan’ı yeni cinayetlere itmiş, hatta 2020 yılındaki savaş sürecinde yeniden sivilleri hedef almaktan alıkoymamıştır. Bu süreçte de tıpkı 1918 yılında olduğu gibi Azerbaycan’ın zor günlerinde kardeş Türkiye siyasi ve diplomatik desteğiyle ülkemizin yanında olmuş, adaletsizliğe karşı dik duruş sergilemiştir.

Savaş sonucunda topraklarımızı işgalden kurtardıktan sonra 30 yıl içerisinde Ermenistan tarafından şehirlerimizin “hayalet şehirlere” dönüştürüldüğü, sistematik ve sürdürülebilir biçimde Azerbaycan izlerinin arazilerimizden silmeye çalışan politikalar izlendiğinin ve 1991-1994 yıllarında çocuk, kadın, yaşlı farkına varmadan hünkârca katledilen Azerbaycanlı sivillerin işgalden kurtarılan bölgelerde kitle mezarlıklarının aşkarlanmasının şahidi olduk. Bu hususta uluslararası adaletin tecellisi için ülkemiz uluslararası mahkemelerde çalışmalarını sürdürmekte ve bir halka karşı nefret ideolojisinin cezasızlığının devam ettirilmemesi için uğraşmaktadır. Sivilleri hedef alan savaş suçluları, işgalciler uluslararası toplum tarafından kınanmadığı, bazılarının çıkarlarına uygun olarak ikiyüzlülük politikalar çerçevesinde desteklendiği sürece uluslararası adalet yerini bulmakta zorluk çekecektir. Bu ise mevcut sisteme olan güveni sarsarak, yeni suçların önünü açabilir ki, bu bölgesel barış, huzur ve güvenliğe tehditler oluşturabilir. Bu hususta, 1918 Mart olaylarının hatırlanması, aynı durumun tekrar yaşanmaması açısından bir ders olarak hatırlanmalı, bir etnik topluluğa karşı nefret çerçevesinde kurulan ideolojilerin nasıl felaketler doğurduğu unutulmamalıdır.

#Bakü
#Shamakhi
#Guba
#Karabağ
#Şirvan
#İrevan
#Nahçıvan
#Zengezur
#Azerbaycan
#Ermenistan
2 yıl önce