Yahya Kemal Beyatlı ve Münir Nurettin Selçuk… Türk müziğinin ve şiirinin iki önemli ismi… Biri Türk müziğine frak giydiren adam, diğeri 4 yüzyıl öncesine aynı dilde nazire yapabilecek kadar Türkçeye hâkim.
Münir Nurettin’in nağmeleri çoğumuzun kalbine dokunmuştur… Aynı şekilde Yahya Kemal’in de müthiş bir ahenkle seyreden şiirleri okuyanı mest eder. Eğer sanat müziği seven biriyseniz, “Güfte Yahya Kemal, beste Münir Nurettin” cümlesini sıkça duyabilirsiniz. Aziz İstanbul, Endülüs’te Raks, Aheste Çek Kürekleri ve Rindlerin Ölümü bu eserlerin sadece birkaçı.
Kelimelere adeta hayat veren, kültürümüzün esintilerini gönüllere nakşeden bu iki üstadın ismi zamanımızda artık ne yazık ki pek sık duyulmuyor. Ancak şu inkâr edilemez bir gerçek: Şiirimiz ve müziğimiz onlar olmasa eksik kalırdı.
Kökü mazide olan bir ati: Yahya Kemal
İstanbul’u en güzel anlatan şairlerden biri olarak hafızalara kazınan Yahya Kemal, 1884’de Üsküp’te doğdu. Osmanlı’nın son dönemlerine yakından şahit olma imkânına sahip olan Yahya Kemal,
Cumhuriyet’in ilk yıllarının Türkiye’sini ve İstanbul’unu
da yakından gözlemledi.
İlk gençlik yıllarını Paris’te geçiren Yahya Kemal,
1903-1913 yılları arasında Fransa’da kaldı
. Fransız şairlerin edebiyat anlayışını derinlemesine inceleyen Yahya Kemal, İstanbul’a dönüşünde Türk edebiyatını da aynı titizlikle okudu.
Batı ve doğu kültürüne olan düşkünlüğü, edebiyat anlayışını şekillendirdi. Türk edebiyatını bir bütün olarak değerlendiren şair, halkın dilini kullanmaya özen gösterdi. En önemli çabası da,
skiyi reddetmeden kabul etme ve yeniden yorumlayarak yaşadığı güne taşıma
oldu.
Kendisinden yüzyıllar önce kullanılan dile de oldukça hâkim olan Yahya Kemal, İstanbul’un fethi için yazdığı
de bu konudaki ustalığını bir kez daha gösterdi.
Yahya Kemal’in eskiye verdiği değer tartışmalara da konu olmuştu. Ziya Gökalp’in
“
Harabisin, harabati değilsin / Gözün mazidedir, ati değilsin
”
sözüne,
"
Ne harabi, ne harabatiyim / Kökü mazide olan bir atiyim
”
karşılığını verdi.
Vur pençe-i âlî'deki şemşîr aşkına,
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına...
Ey leşker-i müfettihü'l-ebvâb vur bugün,
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına...
Türk müziğine frak giydiren adam
1900 yılında İstanbul Sarıyer'de dünyaya gelen Münir Nurettin Selçuk, henüz küçük yaşlarda yeteneğini gösterir.
20 yaşında Tevfik Fikret’in
şiirine yapan sanatçı,
“Sensiz ey şûh gözlerim avâre kalbim ağlıyor”
şiirini de besteledikten sonra 20 sene boyunca bir kez bile eser vermedi.
Paris’te müzik eğitimi alan Münir Nurettin,
’dan etkilendi. Batı’daki eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönen ve müzikte bir yenilik yapmak isteyen Münir Nurettin, 1930’da uzun yıllar unutulmayacak bir konser verdi.
İlk kez ayakta şarkı söyleyen, solo geleneğini ilk kez uygulayan ve frak giyerek konser veren Münir Nurettin’in sesi ve yorumu çok beğenildi.
Nağmeleri İstanbul semalarında yankılanırken, dinleyicilerin uzun süre bitmek bilmeyen alkışları, Türk müziğindeki yepyeni soluğun habercisiydi...
Ancak Münir Nurettin’in beste çalışmalarına başlaması 1940’ı buldu. Bu dönemden itibaren herkesin diline dolanan şarkıları besteleyen Münir Nurettin, aynı zamanda oluşturduğu ekolle birlikte kendisinden sonra gelen birçok ses sanatçısına da örnek oldu. Münir Nurettin’in bu besteleri arasında,
Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın, Kalamış, Ruhsarına Aybetme, Sen Şarkı Söylediğin Zaman
ve
Gül Yüzünde Göreli Zülf-i Semen-say Gönül
eserlerini sayabiliriz.
Yahya Kemal’in Münir Nurettin tarafından bestelenen şiirlerine örnek olarak ise,
Aziz İstanbul, Endülüs’te Raks, Rindlerin Ölümü, Aheste Çek Kürekleri
ve
şarkılarını gösterebiliriz.
İki yakın dost olan Yahya Kemal ve Münir Nurettin’in bu samimiyeti Türk müziğine de yansımış. Yahya Kemal’in,
"Bana söz ver Münir, benim şiirlerimi senden başka hiç kimse bestelemeyecek. Buna müsaade etmeyeceksin. Onları ancak sen besteleyebilirsin"
dediği anlatılır.
Yahya Kemal, yakın dostunu 35'inci sanat yılı dolayısıyla tebrik ederken şunları söyler:
"Birimiz şarkı, diğerimiz şiir okuyorduk"
Münir Nurettin ise, Yahya Kemal ile tanışmasını şöyle anlatır:
"Üstat Yahya Kemal'i 1919'da, ses dersi almak üzere gittiğim Paris'te tanıdım. Muhtar Paşanın oğlu Bedri Muhtar Beyin evine davet edilmiştim. Bu arada orada birçok Türk de bulunuyordu. Yahya Kemal Beyi şiirlerinden tanıyordum. Fakat ilk karşılaşmamız Bedri Muhtar Beylerde oldu. Davetliler arasında gazinolarda çalışan bazı sazendeler de bulunuyordu. O gece orada birkaç şarkı okumuştum. Yahya Kemal Beyin gösterdiği ilgi ve dinleyiş tarzından müzik sever bir zat olduğunu anlamıştım. Bedri Muhtar Beyin Paris'teki evindeki davetler sık sık tekrar ediliyor biz de bu vesile ile buluşuyor ve birimiz şarkı, diğerimiz şiir okuyorduk."
"İlk bestemi önce beğenmedi"
Yahya Kemal'in ilk Rindlerin Akşamı şiirini bestelediğini anlatan Selçuk, şunları söylüyor:
"Dostluğumuz ve şiirlerinin bana bıraktığı tesirle, bazı eserlerini bestelemek arzusu içimde doğdu. Bestelemeye bir türlü cesaret edemiyordum. Evvelâ hangisinden başlayacağımı kararlaştıramadığım gibi, müşkülpesent oluşu yüzünden beğendirememek korkusu da vardı.
Nihayet 1941-42 senelerinde Rindlerin Akşamı'nı besteledim. Bu güftenin bestelenmesine Mısır'a giderken başlamıştım.
Üzerinde altı aydan fazla çalışmıştım.
Beste bittikten sonra, bir gün üstada okudum. Büyük nezaket gösterdi.
Fakat bana öyle geldi ki, besteyi beğenmemişti.
Nitekim bazı dostlarına da beğenmediğini söylediğini bana bildirdiler.
Aradan zaman geçtikten sonra bestenin çok iyi olduğunu söylemişti.
"
Endülüs'te Raks'ı dinletemedi
Dostlukları ömürlerinin sonuna kadar devam etti. Yahya Kemal 1958'de İstanbul'da hayatını kaybeder. Bu ölüm Münir Nurettin'i derinden sarsar. Yeni bestelediği
ı dostuna dinletemeyen Münir Nurettin Selçuk, Yahya Kemal'in Aşiyan'daki kabrine,
şiirinde bahsettiği
kendi elleriyle diker...
"Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter."