|

Şefik Can’ın Hatıralar’ını okuduktan sonra

Hayat Nur Artıran’ın yayına hazırladığı Şefik Can Hatıralar kitabı, tasavvuf dünyasının önemli isimlerinden Şefik Can Dede’nin vefatından tam 17 yıl sonra okurla buluştu. Hatıralarda edebiyat dünyasından iş dünyasına pek çok önemli olayı ve isim yad ediliyor.

04:00 - 15/04/2022 Cuma
Güncelleme: 07:48 - 15/04/2022 Cuma
Yeni Şafak
Şefik Can
Şefik Can
İBRAHİM DEMİRCİ

Baki Süha Ediboğlu’nun şiirini Selahattin Pınar, hisarbuselik makamında aksak usulde bestelemiş. Bu güzel şarkıyı ilk kez Kâmuran Akkor’un sesinden dinlemiştim. Bu yazıya başlamadan önce değişik seslerden kim bilir kaç kez dinledim. Şarkı şöyle:

Beni de alın ne olur, koynunuza hatıralar / Dolanıp kalayım bir an, boynunuza hatıralar / Yeriniz ne, yurdunuz ne? Benden böyle korkunuz ne? / Duyuyorum sesinizi, bazen derin bir kuyudan / Dinliyorum uzakları kalkıp derin bir uykudan / Beni de alın ne olur kolunuza hatıralar / Bu ömür tükenecek yolunuza hatıralar

Şarkıyı Zeki Müren’den dinlerken ilk mısrada “ne olur” kelimelerini söylemeyişi dikkatimi çekti. Baki Süha’nın toplu şiirlerini yayıma hazırlayanların kitaba ad olarak “Beni de Alın Koynunuza Hatıralar”ı seçtiklerine bakılırsa şiirin aslında da bu kelimeler yok. Bir de şunu işittim: Öteki şarkıcıların “bazen” diye seslendirdikleri kelimeye Zeki Müren “bazan” demeyi tercih etmiş. Zeki Müren farkı!

Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin hazırladığı Şefik Can Hatıralar adlı eser, Şefik Can Dede’nin sonsuzluk yurduna göçüşünden 17 yıl sonra, 2022 yılının ocak ayında Sufi Kitap tarafından yayımlandı. Fotoğrafların, çeşitli belgelerin suretlerinin ve indeksin de yer aldığı kitap, büyük boy ve 528 sayfa. Çeşitli zamanlarda yapılmış ses kayıtlarının çözümlenip yazıya aktarılmasıyla oluşan eser, Osmanlı devletinin son dönemine ve cumhuriyet yıllarının dinî, siyasî, fikrî, idarî pek çok cephesine ışık tutan çok değerli tanıklıklar içeriyor. Fakat eserin merkezinde Şefik Can’ın şahsiyetinin, tercihlerinin, yaklaşımları yer alıyor.

NECİP FAZIL VE NAZIM HİKMET AYRINTISI

Hemen her sayfasını zevkle, ibretle, hayranlıkla, bazen haşyetle okuduğum bu çok değerli çalışmanın indeksi -kitapta “Dizin” denmiş- özensizce hazırlanmış. Meselâ, dizinde Nâzım Hikmet’e ve Necip Fazıl’a yer verilmemiş. Hâlbuki Şefik Can, her iki şairden de sitayişle söz ediyor. Nâzım Hikmet’in “Dergâhın Kuyusu” (s. 216-217) ve “Sesini Kaybeden Şehir” (s. 222) şiirlerini ve Necip Fazıl!ın “Kaldırımlar” şiirini anıyor, aktarıyor (s. 219).

Şefik Can’ın edebiyata ve sanata bakışı, ideolojileri, hatta din bağlılığını aşan bir genişlik taşıyor: “Bendeniz şairleri, edipleri, sağcı solcu, şucu bucu diye ayıramam. Böyle bir düşünceyi doğru bulamam. Kültür, sanat, edebiyatın dini imanı olmaz. Bunlar insanlık âleminin ortak değerleridir. Peygamber Efendimiz, ‘Hakikat müminin yitik malıdır, nerde bulursa alsın’ demiştir. Hangi şairin şiiri güzelse ister komünist olsun ister faşist, ne olursa olsun, onun şiirlerini hassasiyetle okurum. Bazı hödükler Fuzuli’yi, Hâfız’ı, Mehmed Âkif’i veya benzer şairleri beğenmez. Bazı yobazlar da Nâzım Hikmet’i ve benzeri şairleri sevmez okumaz. Bendeniz şair olarak Nâzım Hikmet’i de severim, Fuzuli’yi de severim. Fuzuli eskidir diye onu ihmal edemem, kelimeler bana engel olmaz.” (s. 218)

“Kelimeler bana engel olmaz” ifadesini anmışken Şefik Can’ın dil öğrenmedeki göz kamaştırıcı gayretini anmak isterim: Arapça, Farsça, İngilizce, Almanca, Rusça... Sevdiği yazarların, şairlerin eserlerini kendi dillerinden okuma arzusu hakikaten hayran olunacak derecede.

Şefik Bey’in eşinin adının Müşfika oluşunu da çok latif bir lutf-i ilâhî saysak yeridir.

ORUÇ TUTTUĞUMUZ İÇİN AZARLANDIK

Hâtıralar’da dikkatimi çeken hususlardan biri de şu oldu: Şefik Bey, konuşurken zaman zaman, pek çok muhafazakârın “uydurukça” sayıp söylemek şöyle dursun, işitmekten bile tevahhuş duyacağı sözcükleri rahatlıkla kullanabilmiş: “çeşitli olaylar, olağanüstü gerçekler, birçok çeviri, heyecanı yoğun, kalabalık bir tören, onur, unutamadığım bir anı”, vb.

Şefik Can’ın özellikle askerlik hayatı boyunca tanık olduğu, önlemeye çalıştığı ve önlediği usulsüzlükler, yolsuzluklar ve failleri karşısında yeterince tepki göstermeyişi, bazı okuyucuları şaşırtabilir. Tasavvuf erbabının hoşgörüsünü ve bağışlayıcılığını anlamakta zorlanabilirsiniz.

Harp Okulu’nda bir Ramazan ayında beş yüz kişiden elli kişi oruç tutmak ister. “Bir akşam iftar vakti, o gün nöbetçi olan hocamız Erzincanlı Miralay Mustafa Kemal geldi. Önce ‘Siz ne yapıyorsunuz burada?’ diye sert bir şekilde sordu. Ardından iftar yaptığımızı öğrenince ‘Sizler çok egoist çocuklarsınız. Cennete gireceğim diye, adeta ahırda aç bırakılan eşekler gibi, kendinizi yemekten içmekten alıkoyuyorsunuz. Bu hal sizin gereği gibi çalışmanıza, tatbikatta geri kalmanıza neden olacaktır,’ diyerek bizlere çok ağır sözler söyledi. Çok sevdiğimiz, değer verdiğimiz bir hocamızdı. Çok üzüldük. Herkesin inancı başka tabii. O da ‘Laik bir devletin talebeleri oruç tutmaz,’ diye düşünüyordu. (s. 107-108).

Hatıralar’da çok sayıda mektup da yer alıyor. Bazıları kronolojik akış içinde sunulmuş, bir kısmı da kitabın sonuna “Mektuplar” bölümüne konmuş (s. 455-501). Mektupların asıllarına da tam olarak veya kısmen yer verilmiş. Bunlarda az da olsa okuma yanlışları olmuş. Mesela, “taşarak sızacak” “dışarıya sızacak”, “neticeye varır” “netice verir” olmalıydı (s. 334). Ömer bin el-Fârız’ın beytinde de okuma yahut dizgi yanlışı gördüm: “izâdetü” kelimesi “irâdetü” olacak, “hakemet” de “hakemtü” olmalı (s. 463).

Hâtıralar’dan anlaşıldığına göre merhum Şefik Can’a yazılan yahut onun yazdığı mektuplar bu kitaptakilerden ibaret değil. İnşallah, hazretin mektuplaşmaları ayrıca kitaplaştırılır.

Hatıralar’ın yeni baskısında Farsça yahut Arapça beyitlerin veya cümlelerin tercümelerine de dipnotlar hâlinde yer verilse iyi olur.

Hayat Nur Artıran Hanımefendi’ye bize böyle kıymetli bir eser sundukları için şükranlarımı arz ediyorum.

#Şefik Can
#Nur Artıran
#Sufi Kitap
2 yıl önce