İktidar, eleştiri ve dalkavukluk..

00:0021/02/2012, Salı
G: 5/09/2019, Perşembe
Abdullah Muradoğlu

Eleştirinin büyük cesaret gerektirdiği rejimler totaliter rejimlerdir. Açık rejimlerde ise eleştiri hem halka ve aydınlara özgüven sağlar, hem de hükümetlerin telafi edilemeyecek hatalar yapmasına engel olur.İktidarların baskısından daha çok iktidara yakın aydınlar, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları kendi kendilerini sınırlıyorlar.Oysa “adil yönetim” kurmak isteyen iktidarlar en çok da kendilerine yakın gördükleri çevrelerden yapıcı eleştirilerde bulunmalarını beklerler.İktidar her zaman yozlaşmaya

Eleştirinin büyük cesaret gerektirdiği rejimler totaliter rejimlerdir. Açık rejimlerde ise eleştiri hem halka ve aydınlara özgüven sağlar, hem de hükümetlerin telafi edilemeyecek hatalar yapmasına engel olur.

İktidarların baskısından daha çok iktidara yakın aydınlar, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları kendi kendilerini sınırlıyorlar.

Oysa “adil yönetim” kurmak isteyen iktidarlar en çok da kendilerine yakın gördükleri çevrelerden yapıcı eleştirilerde bulunmalarını beklerler.

İktidar her zaman yozlaşmaya açıktır çünkü.

Eleştiri sayesinde hüküm sahibi olanlar kendilerine çeki düzen verirler.

Binlerce yıllık siyaset birikimi de yapıcı eleştirilerin gerekliliği konusunda yeteri kadar fikir veriyor.

Eleştiri hakkını kullanmayanlar hem kendilerini, hem de yakın durdukları iktidarların yozlaşmasına sebep olabiliyorlar.

Büyük bir coşkuyla iktidara gelen “İttihat ve Terakki Cemiyeti” siyasi muhaliflerinden gelen eleştiriyi şiddet kullanarak yok ettiği için yozlaştı ve İmparatorluğunun sonunu getiren yenilginin önünü açtı.

Bu yenilgide hiç kuşkusuz İttihat ve Terakki yandaşlarının büyük payı vardı.

Kendi yandaşlarından yapıcı eleştiriler almayan İttihatçı liderler doğru yolda olduklarını zannettiler.

Her yanlışlık bir silsile halinde, daha büyük yanlışlara doğru hareket etti.

Böylece İmparatorluğu düze çıkarmak isteyen bir hareket tam tersi sonuçlara ulaştı.

Gidilen yol yanlıştı ama bunu söyleyen insan sayısı parmakla gösterilecek kadar azdı.

Kendi çevresinden eleştiri alamayan iktidarların, muhalif çevrelerden gelen eleştirilere gözlerini kapayabiliyorlar.

Türkiye gibi yapısal bir dönüşüm geçiren ülkelerde iktidara muhalif çevrelerden gelen eleştiriler iyi niyetli de olmayabiliyorlar.

Bu tür eleştiriler, demokratik kazanımları geriye püskürtmek amacı taşıyabiliyorlar ki bunun örneklerini çok gördük.

Öte yandan Demokrasi bir “kendin çal, kendin oyna” düzeni değildir, eleştirilerle gelişen ve kıvamını bulan yönetim tarzıdır.

Cesaret, ahlaklı olmanın bir gereğidir.

Sultan II. Abdülhamit, Atina Sefiri Rıfat Paşa''nın Avrupa''dan Osmanlı''nın nasıl göründüğüyle ilgili bir raporunu müzakere etmek için fikrine güvendiği kimseleri sarayına davet etmişti.

Raporu okuttuktan sonra, “Bu husustaki fikrinizi ve mütalaanız ne ise onu açıktan açığa, pervasızca söyleyiniz” demişti.

Çıt çıkmamıştı.

Defalarca ihtarda bulunduğu halde sonuç alamayan Sultan Abdülhamit sözkonusu zevatın arkasından şöyle demişti:

“İşte memleketin havass-ı ricali.. Bu hale düşen adamlardan ne beklenebilir”.

Bu bakımdan, “kurtuluş, doğruluktadır” şiarıyla hareket eden aydınlar, kanaat önderleri, kalem sahipleri yanlış buldukları politikaları yapıcı bir üslupla eleştirmekten kaçınmamalılar.

Eleştiri gücüne sahip olanlar kimi zaman yakın durdukları iktidarın gerisine düşebiliyorlar.

İktidar bir şeye yanlış dediğinde koro halinde onlar da yanlış demektedirler.

Bu durumun iktidar sahipleri tarafından kaygıyla bir kenara not edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu arada Hükümet erkanı da, “kazan nerede kaynarsa maymun da orada oynar” darb-ı meselini hatırlamalı..

Zira menfaatperestlikle kucaklaşan dalkavukluk iktidarları gaflete düşüren bir zehirdir.

Nuray Mert meselesi..

Ece Temelkuran''ın işine son verilmesiyle ilgili ne söylediysem Nuray Mert için de geçerli elbette.

Hiçbir yazarın, “iktidarı eleştiriyor” yahut “sivri dillidir” diye kalemi elinden alınmamalı, işine son verilmemeli.

Gazetecilik mesleği ve demokrasi açısından son derece ayıp şeyler bunlar.

Gerçi Nuray Mert tatmin edici bir açıklama yapmadı, bu yüzden ne olup bittiğiyle ilgili olarak pek bilgimiz yok.

Ama sosyal medya bu meseleden ötürü çalkalanıyor.

Nuray Mert 12 Şubat tarihli yazısının sonuna, “Yıllık iznimin bir bölümünü kullandığımdan yazılarıma kısa bir süre ara veriyorum” notu düşmüştü.

Geçen Pazar için gazeteye yazısını göndereceğini söylemişti Nuray Mert ama o yazıyı göremedik.

Demek ki gazete yönetimi Nuray Hanım''ın yıllık iznini kullanmaya devam etmesi yönünde bir eğilime sahip.

Durumdan vazife çıkarmak isteyenler ise hemencecik iktidarı suçlamaya başladılar.

Taraflar açıklama yapmadıkları için sadece yorum yapabiliyoruz.

Yazar ve gazete yönetimi arasında bir sorun bu, dolayısıyla ilk elden açıklama yapması gerekenler de onlar.

Memun El Hımsi diye bir adam..

E-posta adresime gelen bir mesajdan ötürü bu konudan haberdar oldum.

Memun El Hımsi diye bir adam Hatay mülteci kampında bir konuşma yapmış, “Suriye''yi alevilere mezar yapacağız” falan demiş..

CHP Milletvekili Orhan Düzgün de İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin''in cevaplaması için bir soru önergesi vermiş..

Şöyle bir baktım, bütün Alevi sitelerinde yer alıyor haber.

O haberlerde Hımsi''nin “Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilatı”nın başkan yardımcısı yahut yöneticilerinden olduğu belirtiliyor.

Böyle bir konuşma yapması için aklından zoru olmalı adamın.

Hele hele “Müslüman Kardeşler”in bu konuşmayı tasvip etmesi mümkün değil.

Sordum, soruşturdum, Hımsi''nin”Müslüman Kardeşler” ve “Suriye Ulusal Konseyi” ile ilgisi yok.

Hımsi daha önce Beşşar Esed''in amcası Rıfat Esed''le çalışmış. Rıfat Esed''le güya arası açıldıktan sonra muhalefet saflarına katılmış..

“Suriye''de hiçbir karşılığı olmayan, dengesiz bir adam” diyorlar Hımsi için.

Neden muhalefet saflarına katıldığı belli oluyor adamın.

Hımsi''nin “Müslüman Kardeşler”in yöneticilerinden olduğunu yazanlar, bunu ispat etmeliler.

Hımsi hakkında yalan yanlış bilgileri kimler servis etti acaba?

Müslüman Kardeşler''in en titiz olduğu konulardan biri, Suriye''de Alevi-Sünni çatışması.

Bu konudaki hassasiyetlerini defalarca dile getirdiler.

Alevileri hedef alan her söz, her eylem hiç kuşkusuz bizleri de çok rahatsız eder.

Suriye muhalefetinin Hımsi gibi adamlara prim vereceğini de sanmıyorum.

Esed yönetimi kan dökmeye devam ederken, “Müslüman Kardeşler Alevileri yok edecekler” demek de tuhaf kaçmıyor mu?

O haberi iştahla kullanan çevrelerin, aralarında çocuklar ve kadınların da bulunduğu sivil ölümlerine söyleyecek sözleri yok mudur?

Yoksa, “Beşar Esed Nusayridir” diye döktüğü kanlar, yaptığı zulümler meşru mu sayılıyor?