Simyacı ve farkedilmeyen hazineler

23:0016/09/1997, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Ahmet Davutoğlu

Bugünlerde
Türkiye'de en çok okunan kitabların başında Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun Simyacı isimli kitabı geliyor. Bu kitabın altı yılda kırkiki ülkede yedi milyondan fazla satması dört köşeli bilimsel pozitivizmin ve tekdüze tüketim pragmatizminin sağlığından bunalan çağdaş insanın metafizik gerçeklik ve erdem arayışına yönelme çabasının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Güçlü bir simgesel anlatımla değişik medeniyetlerin ruhuna nüfuz edebilme becerisini gösteren yazar global kültürün yaygınlaşmasıyla gittikçe tekdüzeleşen düşünce ve davranış kalıblarını aşmaya çalışıyor. Bu kitabı okurken zihnimde son dönemde yaşadığımız tartışmalara ilgili bir soru uyandı: Eğer Brezilya'da tek tip insan üretmeye dayalı dogmatik bir eğitim sistemi benimsenmiş olsaydı, Paulo Coelho böyle bir eser yazabilir miydi? Güçlü ve çok yönlü bir birikim ile görünen gerçekliği aşma çabasının sentezi olan bu eser tekdüze bir eğitim anlayışının ürünü olabilir miydi?


Kesinlikle olamazdı, çünkü bu eserin simgesel gücünün temeli dini unsurlardan ve kutsal kitaplara yapılan atıflardan oluşuyor. Eser, herşeyden önce, bir incil kıssası ile başlıyor ve Endülüslü çoban Santiago'nun her zihni ve ruhi sıçraması yine bir dini menkıbe aktarımı ile ortaya konuyor. Yazar'ın Kur'an-ı Kerim'e ve İslami unsurlara yaptığı atıfların işaret ettiği felsefi anlamı değil, doğrudan lafzi anlamı bile, tek tip eğitim sistemimizin ürünü olan ve İslam'ın beş şartını dahi saymaktan aciz aydınlarımızın fikri kapasitelerinin çok çok üzerinde. Bu yönüyle dini motiflerle süslü böylesi bir eseri bir Müslüman kaleme alınmış olsaydı, bugün bu metni okumayı bir aydınlık gereği olarak gören birçok insan tarafından bir irtica unsuru olarak değerlendirilebilirdi. Urim ile Tumim'den Hacer-i Esved'e uzanan dinî semboller, dinî olan her şeyi eğitim sisteminin dışında tutmaya çalışan bir zihniyetin nüfuz edemeyeceği kadar uzak, derin ve soyut bir zihnî formasyonu ortaya koyuyor.


Kesinlikle olamazdı, çünkü yazar eserde sadece tek bir medeniyetin değil bütün medeniyetleri kuşatan simgesel bir gerçeklik arayışını yine birçok medeniyetin birikimlerinden istifade ederek ortaya koymaya çalışıyor. Endülüs İslam kültürü çevresinde yaşayan bir Hıristiyan'ın Kuzey Afrika ve Mısır serüveni, İslam, Hıristiyan, Bedevî ve Mısır medeniyet ürünlerinin hepsinin birden kullanıldığı bir zihnî zeminden hareket eden yazarın çok yönlülüğü kesinlikle tek tip bir eğitim sistemi ile ortaya çıkamazdı. Mutlak gerçeklik dahil her şeyi Batı medeniyetinde bulmaya çalışan aşağılık kompleksli tek tip insan modelinin böylesi bir kuşatıcılığa ulaşabilmesi mümkün değildir.


Kesinlikle olamazdı; çünkü 19. yüzyıl dogmatik pozitivizminin çağdaşlığını aşamayan bir zihin böylesi bir tahayyülatı gerçekleştiremezdi. Bu çağdışı dogmatizmin Osmanlı-Türk düşünce sistemine aktarıldığı günlerdeki basit formüllere indirgenmiş yüzeysel yapısını resmî bir eğitim ideolojisine dönüştürmeye çalışan tek tip insan üretme çabası ne soyut düşünceyi tahrik eden bir ufuk zenginliğine, ne de metafizik alan ile fizik alanı ayni kuşatıcılık ile kavramaya çalışan bir tahayyülat derinliğine ulaşabilir.


Bereket ki, Brezilya'da kendi sığ gerçeklik anlayışı dışındaki her arayışı yarasalık olarak değerlendiren bir tek tip insan üretme anlayışı yoktu da, bizler Coelho'nun eserini zevkle okuma şansını bulabildik.


Yazımızı eserin etkileyici bir bölümü ile noktalayalım. Kendilerini soymak isteyen haydutlara felsefe taşı ve ebedi hayat iksiri taşıdıklarını söyleyen simyacıya haydutlar inanmazlar ve bu sözleri bir deli saçması olarak görüp onları serbest bırakırlar. Simyacı'ya böylesi bir hazine taşıdıklarını haydutlara niçin söylediğini hayretle soran çobana Simyacı şöyle cevap verir: "Sana hayatın çok basit bir yasasını göstermek için: Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla onları göremeyiz. Peki, neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar."


işte, bizdeki durumu en iyi şekilde yansıtan bir anekdot. Sahip olduğumuz büyük medeniyet hazinesini göremeyenler tek tip eğitim anlayışı ile yeni nesillerimizi başka bir medeniyetin uzaktaki hazineleri ile avutuyorlar, işin acı yanı da bu kendine güvensizlikleri sebebiyle de kendi hazinelerini göremedikleri gibi, başkalarının hazinelerinin sırrının en basit unsurlarına dahi nüfuz edemiyorlar. Şahsiyetli bir toplum olmamız kendi hazinemizi özümsemekle birlikte başka hazinelerin birikimine de nüfuz edebilmemize bağlıdır. Bu da yeni bir ilim adamı prototipini ortaya çıkarabilmemizi gerekli kılar. Bu konuya devam edeceğiz.

#Brezilya
#Türkiye
#Paulo Coelho