Müslüman, dindar, AK Parti

04:0022/12/2025, Pazartesi
G: 22/12/2025, Pazartesi
Aydın Ünal

AK Parti’yi kuran kadro başta Genel Başkan Erdoğan olmak üzere büyük oranda “dinî hassasiyetleri yüksek” isimlerden oluşuyordu. AK Parti’nin politikalarında, görüşlerinde, icraatlarında ve kadrolarında bu hassasiyet daima muhafaza edildi. 23 yıllık iktidar boyunca da, din ve dindarlar üzerindeki baskılar kaldırıldı, örneğin başörtüsü sorunu çözüldü, Ayasofya ibadete açıldı, din eğitimi yaygınlaştı, en önemlisi de devletin “laiklik” adı altında dine, dindarlara ve dinî değerlere yönelik baskısı giderildi.

AK Parti’yi kuran kadro başta Genel Başkan Erdoğan olmak üzere büyük oranda “dinî hassasiyetleri yüksek” isimlerden oluşuyordu. AK Parti’nin politikalarında, görüşlerinde, icraatlarında ve kadrolarında bu hassasiyet daima muhafaza edildi. 23 yıllık iktidar boyunca da, din ve dindarlar üzerindeki baskılar kaldırıldı, örneğin başörtüsü sorunu çözüldü, Ayasofya ibadete açıldı, din eğitimi yaygınlaştı, en önemlisi de devletin “laiklik” adı altında dine, dindarlara ve dinî değerlere yönelik baskısı giderildi.

AK Parti buna rağmen kendisini “dindar”, “İslâmî” ya da “İslâmcı” gibi etiketlerle tanımlamaz. AK Parti sadece dindarlardan oy alan bir parti de değil. AK Parti’nin üye sayısı 11 milyonu, Erdoğan’a oy veren sayısı 28 milyonu aştı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında gücün cazibesiyle parti ve hükümet kadrolarında çok sayıda “farklı” isim de yar aldı.

AK Parti salt dindarları temsil etmediği gibi kadroları da tamamen dindarlardan oluşmuyor. Dışarıda, AK Parti’ye oy vermeyen, AK Parti’nin politika ve görüşlerini onaylamayan hatırı sayılır bir dindar kitle var. Dolayısıyla AK Parti’nin sevapları da günahları da dindarların hanesine yazılamaz. Cüzün hatası bütüne şamil edilemez. AK Parti’nin, kadrolarının, ona yakın duran isimlerin yaptıkları hatalar dindarlara, hele hele dine mâl edilemez.

Bir siyasi partiyi eleştirirken, onun üzerinden tüm dindarları, hatta daha ileriye gidip dini eleştirmek sadece toptancı bir bakış açısını yansıtmaz, aynı zamanda bir “fırsatçılık” ve art niyet de barındırır.

Daha korkunç olan şu: Dindarlar ve hatta Müslümanlar dışındaki kitle, AK Parti üzerinden dindarları ve dini kasıtlı ve art niyetli hedefe koyarken, dindarlar içindeki bazıları da bu tuzağa düşüyorlar. Samimi eleştiriler bir yana, AK Parti kadrolarında kendilerine yer bulamayanlar, buldukları yeri beğenmeyenler, çeşitli nedenlerle çarkın dışında kalanlar, çıkar elde edemeyenler, sırça köşklerinde keşfedilmeyi bekleyip de kapısı bir türlü çalınmayanlar, memnuniyetsizler, muhterisler, burnu Kafdağı’nda olanlar da partiye yönelik eleştirilerini hızlarını alamayarak dine ve dindarlara yöneltiyorlar.

AK Parti’ye olan hıncından dolayı topyekûn dindarları, hatta dini eleştiren, o kadar ki, bırakınız mahalleyi, dinden çıkmanın kıyısında gezinen bir zevat ortaya çıktı.

AK Parti dün yoktu, bugün var, yarın olmayacak ama İslâm ve dindarlık bu toprakları var ettiği gibi gelecekte de hep var olacak. AK Parti’yi dindarlıkla özdeşleştirmek ne kadar hatalıysa, AK Parti gidince dini hassasiyetlerin de kaybolacağını zannetmek o kadar hatalıdır.

Bu milletin ve bu vatanın hamuru İslâm ile yoğrulmuştur. Türkler, Müslüman olmakla gerçek anlamda bir “millet” olmuş, İslâm’la şereflendikten sonra büyük medeniyetler ve devletler inşa etmiştir. Üzerine hangi operasyonlar yapılırsa yapılsın, milletin genlerine işlemiş imanı, ezanı, Kur’ân’ı, ümmet tasavvurunu, gayrimüslime bakışını ve kendisini konumlandırışını, vatan inşa eden “şehadet” ruhunu, bereket, kanaat, rahmet, merhamet duygularını söküp atmak mümkün olmamıştır, olmayacaktır.

Dindarlara, dindarlığa ya da Müslümanlığa bir siyasi partinin penceresinden içeriye bakar gibi bakmak yanıltıcıdır.

Yeri gelmişken, şu son çirkin hadiseler dolayısıyla Müslümanlara ve dindarlara azgınca saldıran kitleye, Danimarkalı Felsefeci Kierkegaard üzerinden cephane temin eden Prof. Dr. Enis Doko’nun makalesini de çok yadırgadığımı belirteyim. Kierkegaard’ın Hristiyanlara baktığı pencereden Müslümanlara bakılabilir mi?

İslâm âleminin her bir ferdi, aksini belirtmedikçe Müslümandır. Dini bir kültürde doğmak, anlamlı bir yaşamı garanti eder. Kişinin anne babasından, çevresinden duyduğu, sorgulamadan kabul ettiği iman gerçek imandır. Sabahtan akşama tarlasında çabalayan çiftçi, sürüsünün peşinde koşan çoban sadece Kelime-i Şehadet’le bile imanın en büyük mertebesinde yerini alır. Kalabalık, bal gibi hakikattir.

Önceki gün medyada içimizi ısıtan ama çirkin dedikodu ve magazinin önüne geçemeyen bir haber vardı: İstanbul Bağcılar’da iki çocuk, yolda buldukları ve içinde 1 milyon 300 bin Lira değerinde altın olan çantayı sahibini arayarak teslim etmişler. Müslüman “kalabalığın” çıktısı işte budur!

Hz. Peygamber’e Necidli bir bedevi gelerek İslâm’ı sorar. Resulullah, namaz, oruç ve zekât yükümlülüğü olduğunu söyler. Adam, “Bunlara ilave yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım” diyerek hızla uzaklaşır. Hz. Peygamber, arkasından, belki de gülümseyerek, “Sözünde durursa cennetliktir” buyurur.

Müslümanlık işte budur, bu kadardır; dindarlık bunun ötesidir. Kelime-i Tevhid’i ruhuna nakşetmiş bir millet, yeri geldiğinde tamamen dinî bir kavram olan “şehadet” ile şereflenmekten hiç çekinmez. Müslüman “kalabalığı” görünenden ziyade görünmeyenle de görmek gerekir. Kierkegaard işte bunu yapamaz.

#AK Parti
#Siyaset
#Toplum
#Aydın Ünal