Siyasetse siyaset: İstanbul kimin üzerine yıkılmamalı?

04:0025/04/2025, Cuma
G: 25/04/2025, Cuma
Ersin Çelik

Felaketin siyaseti olmaz . Depremin artçıları devam ederken, insanlar can havlindeyken politik çıkışlar yapmak, sorumlu aramanın derdine düşmek ne insanidir ne de İslami. Kahramanmaraş depremlerinde iliklerimize işlemişti bu linç kültürü. Enkazların üzerinde miting yapmaya kalkışanlar oldu. Can pazarlarının dibinde hükümet yıkıp, kendilerini hükümet ilan etmeye çalışanları izledik. Devlet işini yapmasın, devleti yöneten siyasetçiler bundan zarar görsün diye türlü numaralar çekildi. Üzerinden henüz

Felaketin siyaseti olmaz
. Depremin artçıları devam ederken, insanlar can havlindeyken politik çıkışlar yapmak, sorumlu aramanın derdine düşmek
ne insanidir ne de İslami.

Kahramanmaraş depremlerinde iliklerimize işlemişti bu linç kültürü. Enkazların üzerinde miting yapmaya kalkışanlar oldu. Can pazarlarının dibinde hükümet yıkıp, kendilerini
hükümet ilan etmeye çalışanları
izledik. Devlet işini yapmasın, devleti yöneten siyasetçiler bundan zarar görsün diye türlü numaralar çekildi. Üzerinden henüz 2 yıl geçse de “geçti, gitti” diyemeyiz. Enine boyuna konuşmamız gerek. İşte şimdi, kora kor, dişe diş kavgasını vermeliyiz şehirciliğin. Depremin değil binaların öldürdüğünü ve bu çürük yapılaşmaya müsaade eden ya da dönüşümünü sağlamayanların da sebepler halkasında olduğunu söylemek siyaset değildir zaten.

Tam da şu gün, depremin olası senaryolarını
tüm şeffaflığı ile
konuşmaz isek önceki gün yaşadığımız büyük korkuyla kalırız. Lakin İstanbul böylesi bir uyarıyı daha da kaldıramaz. 6.2’lik Silivri depremi
son bir şanstı
belki de. Uzmanlardan dinledik, Allah korusun, deprem 10 saniye daha sürse şu gün
büyük bir felaketi
yaşıyor olabilirdik.

Peki şimdi nelerin konuşulması gerekiyor? Şükürler olsun can kayıpları yok, şükürler olsun yıkımlar yok. Enkazların arasında veya üzerinde değiliz. Yollar açık. Ancak gördük ki bu şehir 15 dakikada ulaşılamaz oluyormuş. Alt yapısı çökmese de üst yapısı
kaosa teslim olabiliyormuş
. Şehrin tahliye planı yok bir kere. Kuzey Marmara yolu bile zaman zaman geçit vermedi. Gişeler şişti. Yeri gelmişken ifade edeyim; otoyol işletmeleri birkaç saatliğine ücretsiz yapmalıydılar. Bunun için bir yönetmelik gerekir mi bilmem ancak insanlar can derdindeyken o bariyerler açık olmalıydı.

Gelelim siyasete… Felaketin siyaseti olmaz fakat siyasetçiler
felakete kapı aralıyorsa
bunu enine boyuna konuşmalıyız. Cumhuriyet tarihimizin en ağır, en yıkıcı en “politik hasarlı” sorununu
siyasete bulaşmadan
konuşmamız da mümkün değil.

Ne yapacağız, şehrin
görevden uzaklaştırılan belediye başkanının
, “bir yılda 20 bin, 5 yılda 100 bin, 10 yılda İstanbul'daki tüm riskli bağımsız birimleri yenileyeceğim” sözlerini hatırlamayacak mıyız?

Ne yapacağız, görevdeyken farklı zamanlarda 3 kez (2019, 2020 ve 2023) deprem seferberlik planı açıklayan, buna mukabil KİPTAŞ’ın aynı süreçte 1300 konut ürettiğini ve İBB’nin kentsel dönüşüm bütçesinin
yüzde 5,5’ten 1,59'a düşürülmesini
gündeme getirmeyecek miyiz?

Diyoruz ya; depremden, felaketten hemen sonra hiç kimse siyaset sopası sallamasın. Önce varsa enkazlar, önce canlar… CHP’liler önceki gün öyle bir performans sergilediler ki, o krizin ortasında “pes artık” dedik. Genel başkan yardımcısından milletvekiline, gazetecisinden
besleme sosyal medya hesabına
ve kadrolu trolüne kadar ağız birliği yaparak, “İstanbul’da deprem oldu, şehrin belediye başkanı hapiste, çıkarın afeti yönetsin paylaşımları” yaptılar. Kriz fırsatçılığı tam budur işte. Yazdılar da yazdılar. Şehrin yaşadığı büyük kaosun,
iliklerimize kadar hissettiğimiz korkunun
nedeninin Ekrem İmamoğlu’nun hapiste olmasına bağlayacak kadar ileri gittiler.

Dışarıda, görevinin başında olsa ne yapabilirdi diye düşündüm. Geçmişi muhasebe ettim. İmamoğlu dışarıda olsa, yolsuzluktan
hapse girene kadar çok övündüğü
Kent Lokantalarını açık tutardı ancak. O da şov yapmak için. Bakın siyaset yapmak istemiyorum ama deprem günü kapalıydı Kent Lokantaları. Çünkü 23 Nisan tatiliydi. Lakin bir belediye işletmesi, tüm şehri etkileyen felaket sonrasında “tatildeyiz” diyemez. Üstelik gıda üretirken ve üstelik
vatandaşlar sokaklarda gecelerken
. İBB’nin Kent Lokantaları eğer deprem sonrası açılsaydı ve halka, bir bardak su verebilseydiler, muhalefetin
öve öve bitiremediği
“mega projeleri” yeni bir anlam kazanırdı. Maalesef bu fırsatı kaçırdılar. Ucunda “şov siyaseti” olmayınca açmayı düşünemediler anlaşılan. Sonra da
Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin yolladığı aşevi tırını Üsküdar meydanından zabıta zoruyla attırma zorbalığına
başvurdular.
Politik eziklik
böyle bir şey işte…

Bakın ister istemez siyaset yapmak zorundayız. Çünkü şehrin belediye başkanı
büyük yolsuzluk suçlamalarıyla
hapiste. Milyarlarca liradan bahsediliyor.

Depremin ardından Ekrem İmamoğlu’nun hesabından ve ağzından yapılan açıklama şöyleydi: “En büyük üzüntüm, hayatını İstanbul’u afet odaklı planlamaya adayan, bunun mücadelesini veren yöneticiler ve şehir plancılar olarak bu zor günde sizlerle olamamaktır.”


Düpedüz yalan beyanda bulunmak budur işte. Altı yıllık şeceresine rağmen,
verdiği sözleri tutmamasına rağmen
rahatlıkla
duygusal manipülasyonlar
yapıyor. Oysa daha beş gün önce, Arnavutköy’de yapımına başlanan 24 bin konutluk dar gelirli vatandaşları ev sahibi yapacak projenin başlamaması için sosyal medyasından paylaşımlar yaptı. Bir de diyor ki; “yokluğumu fırsat bildiler.”

Kibir, pişkinlik, işgüzarlık… Ne derseniz deyin.


Bakın veriler ortada. İstanbul’un
deprem çaresizliğini
sağır sultan duydu. Şehirde 3,6 milyon konut var ve bunların 1,3 milyonunun dönüştürülmesi gerekiyor. Acil yıkılması gereken konut sayısı ise 650 bin. Bu acil dönüşüm için gereken para ise milyarlarca lira. Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 650 bin konutun dönüşümü için gerekli olan toplam paranın 58 milyar dolar olduğunu açıklamış ve İBB’nin iştirakler hariç
yıllık bütçesinin yarısıyla
beş yılda 300 bin binanın dönüşebileceğini söylemişti. Bu şu demek: Ekrem İmamoğlu sözünü tutsaydı yani bu şehre gerçekten hizmet etmek isteseydi, geride kalan 6 yılda İBB bütçesinden, -diğer yatırımları da ihmal etmeden- aciliyet olan en az 350 bin konutu dönüştürürdü. Ama yapmadı. Kaç kez söz verdi, kaç seferberlik başlattı hepsi kayıtlı. Bunun yerine, bu sözlerinin üzerine örtecek medyayı ve trolleri beslediler. ‘Saraçhane’ye yani reklam ve organizasyonlara ayırdıkları bütçe 2019’dan 2025’e kadar
deprem bütçesinin üç katına çıktı
. Harcamalar ve grafikler ortada.

Ez cümle; İstanbul’un depreme dayanıklı kentsel dönüşümü politik mesele değildir. Aksine bu bir
milli güvenlik meselesi
dir. Bu şehir
Ekrem İmamoğlu’nun sorumsuzlukları
na teslim edilemez. Çatırdamaya hazır tabut gibi binalar İmamoğlu’nun sıçrama tahtası olamaz. Açıkça ifade etmek gerekiyor ki; Saraçhane’den beslenen basının çığırtkanlıklarına kulak asmak bile bu şehre ihanettir. Devlet ne yapacaksa acilen yapmalı. AK Parti de gündelik siyaset yapmadan,
“halk CHP’yi seçti” demeden
İstanbul’un yükünü omuzlamalı. Kim neresinden nasıl harekete geçmesi gerekiyorsa bugünden tezi yok harekete geçmeli. İstanbul üzerimize yıkılmadan bu
politik enkaz
kaldırılmalı…
#İstanbul
#deprem
#politika
#İBB
#CHP