|
Millet Kütüphanesi’nin açılışında rastladığım “Millet”

Her şeyin bir nasibi vardır. Kalemin ve dahi kelamın bile. Niyetin içinden başka bir niyet çıkar; beklenmeyen hikaye hiç beklenmeyen safhada aşikar eder kendini.

20.02.2020 tarihinde Millet Kütüphanesi’nin açılışı için Nazife Şişman ile birlikte yola düştük. Hızlı tren ile Ankara’ya varmak için sabah beşte kalktık trene vasıl olduk. Yol şartlarına, yolun güzelliğine hayran kala kala yol aldık. İkimizin yanında da çekçekli çantalar. Çantaların içinde çeşit çeşit kitaplar. Bendeniz İstanbul’da bile çekçekli çanta ile dolaşabiliyorum. Çantama koyduğum iki kitabı bile taşımaktan acizim çünkü.

Ankara’ya vasıl olduk, Ankara Garı’nda şöyle bir dolaşalım dedik. Dolaşırken ortaokullar arası satranç turnuvasına tanık olduk. Üstün zekalı çocuklar için açılmış bir okulda okumakta olan Ekin Su ile ayaküstü bir sohbet gerçekleştirdik. Pek hoş pek asil, bir genç kız Ekin Su. Öğlen namazımızı eda edip Külliye’ye vasıl olduk.

Tören salonunda arka tarafta ayakta dikilirken Star gazetesi yazarlarından Halime Kökçe’nin gençleri bize yer ikram etmeye “teşvik etmesiyle” Jandarma-Sahil Güvenlik okulunun öğrencileri ile yan yana oturduk. Sivaslı ve Van Ercişli Jandarma Okulu öğrencileri ile sohbet etme imkanı buldum. Babası gazi olan Sivaslı Jandarma adayı delikanlı gururla okulunu anlattı ben onu dinlerken gözyaşlarımı tutamadım. Ben onların gururunu anladım ama onlar benim gözyaşımı anlamadı.

Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük kütüphanesinin açılışı için bu salonda idik. Tören bitecek ve kütüphaneyi dolaşacaktık. Ama olmadı. Tören bitti, Millet Kütüphanesi’ni gezmek için iki saat kadar bekledik. Sonunda ayakta durmak bel fıtığını nüksettirir endişesi ile uçağın kalkmasına oldukça vakit olmasına rağmen havaalanına varalım orada bir kenarda yanımızdaki kitapları okumaya devam edelim diyerek çıkışa yönlendik.

Çıkışa doğru giderken sabah beşte başlamış yolculuk Kütüphane’yi göremeden sonlanırken; kalbim, dur bakalım nasibin neymiş hele diye zikre başladı. Sonunda nasibimi buldum. Çıkışta taksi beklerken çarşaflı bir hanım ile karşılaştık. Ne vesile ile Külliye’de bulunduğunu sordum. “Davetliyim” dedi. “O malum davetliler grup grup davet ediliyor ya medya mensubu, sivil toplum örgütü mensubu, akademisyen olarak...” dedim. “Ben bağışçıyım” dedi hanımefendi. “Beyimin kitaplarını bağışladım. 150-200 kitabı kendime ayırdım. Onlar ben öldükten sonra bağışlanacak.”

İşte tam o an ben bu hanımefendi ile tanışmak için İstanbul’dan yola düşmüşüm. Türkiye Cumhuriyet tarihinin benim için en önemli açılışlarından biri olan bu törenden benim nasibime düşecek olan pay buymuş.

Biz aksayan işlerle ilgiliydik. O hanımefendi her yaptığını ibadet aşkı ile yapıyordu. Ayrılırken “Allah kabul etsin” dedi. Amin diyebildim mi? Hiç hatırlamıyorum. Bende kalan derin bir mahcubiyet oldu.

Havaalanında sergiyi gezen gördüklerini aşk ile anlatan arkadaşları dinlerken de öylece sustum. Susuşumu anlamsız bulanlar oldu. Niye iki kelam etmiyordum ki! Ziyafet sofrasından henüz kalkmış insanlar yedikleri yemeklerin lezzetini konuşurken “ben aç kaldım” diyemeyeceğime göre öylece sustum.

-II-

Yıllardır her eve kitaplık her semte kütüphane diyorum. Millet Kütüphanesi’nin bir benzerinin İstanbul’a da yapılacak olması çok güzel bir haber. Ancak prestij kütüphaneleri ile birlikte semt kütüphanelerinin de hayata geçirilmesi gerekiyor.

Ben sergiyi göremedim ama sayın Murat Bardakçı’nın yazısını tekrar tekrar okudum. Buyurun:
#Millet Kütüphanesi
#İstanbul
#Murat Bardakçı
٪d سنوات قبل
Millet Kütüphanesi’nin açılışında rastladığım “Millet”
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak