|
İki keskin örnek

Sıradışı Japon yazar Yukio Mishima''nın Jocho Yamamoto''nun "Hagakure" (Samuray''ın Yolu) yapıtı üzerine yazdığı yorumları okurken esinleyici bir örnekle karşılaştım (UKM Yayınları, 1995, çev. Arzum Erken). Mishima şöyle diyor:

"Jocho''nun ''Kişi önemli değerlendirmelerin üzerinde fazla durmamalıdır'' ifadesiyle demek istediği, küçücük bir karınca deliğinin koca bir bendin çökmesine neden olabileceğidir. İnsan uyuyup uyandığı günlük hayatını yönlendiren küçük teorilere, değersiz inançlara dikkat etmelidir. Bu, sadece ideolojiye değer verilen ve günlük yaşamın küçük deneyimlerinin ciddiye alınmadığı, soysuzlaştırılmış zamanımız için çok iyi bir derstir."

Muhalif konumlarından emin olan ve her türden gelişmeyi kendi ideolojik perspektifleri doğrultusunda topa tutan kişilerin çoğu zaman karınca deliklerini görmekten aciz oluşunu üç tümceyle özetleyivermiş Mishima. "Büyük değerlendirmeler"le bezeli çağımızın gerçekte nasıl bir teorik yoksulluk içinde olduğunu görmek gerekiyor. Kişi kendini sorgulayan bir bakış geliştirmedikçe, bütün "büyük değerlendirme ve sorgulamaları" boşa gidecektir.

Aynı kişilerin bir de ısrarla "karınca delikleri" gördükleri konumlar var: Herhangi bir konuya bakıyorlar ve oradaki "karınca deliği"ni hemen görüveriyorlar: "Konjonktürün dayatması", "dış koşulların belirlemesi" vb. Formül ne kadar rahatlatıcı değil mi? Peki ama, bunların çoğu gerçekten "karınca deliği" mi?

Benim yanıtım belli: "Hayır! O gördükleriniz aslında karınca deliği değil!" Bu konuyu da -ilk bakışta anlaşılması güç gibi görünebilecek, ama son derece etkileyici- bir örnekle açıklamaya çalışalım. Örneğimiz Shunryu Suzuki''nin "Zen Zihni Başlangıç Zihnidir" adlı yapıtından (Dharma Yayınları, 1992, çev. Cem Şen).

Suzuki şöyle diyor: "Siz ''Bu öğleden sonra şunu yapmalıyım'' diyebilirsiniz; fakat gerçekte ''öğleden sonra'' diye bir şey yoktur. Olayları biribiri ardınca yaşarız. ''Öğleden sonra'', ''saat iki'', ''saat üç'' gibi bir zaman yoktur. Saat birde öğle yemeğinizi yiyeceksiniz. Öğle yemeğinin kendisi saat birdir. Bir yerde bulunacaksınız, fakat bu yer saat birden ayrı tutulamaz. Yaşamın gerçek anlamını kavrayan insan için bunların ikisi aynı şeydir. Ancak yaşamdan yorgun düştüğümüzde ''Buraya gelmemeliydim. Öğle yemeği için başka yere gitsem daha iyi olurdu. Burası güzel değil,'' diyebiliriz. Kendi zihninizin içinde, bulunduğunuz andan ayrı bir mekan düşüncesi yaratırsınız. Ya da ''Bu kötü, o nedenle bunu yapmamalıyım'' diyebilirsiniz. Oysa ''Bunu yapmamalıyım'' dediğinizde, o an bir şey yapmamayı yapıyorsunuz. İyi ve kötü yalnızca sizin zihninizdedir. Bu nedenle ''Bu iyi'' ya da ''Bu kötü'' dememelisiniz. ''Kötü'' demek yerine ''Yapmamak'' demelisiniz. Eğer ''Bu kötü'' derseniz, bu sizin için bir karmaşa yaratır. Bu nedenle saf din alanında zaman ve mekan, iyi ya da kötü karmaşası yoktur."

Evet, aslında "Öğle yemeğinin kendisi saat birdir." Kimimizin yalnızca öğle yemeğini, kimimizin yalnızca saat biri, kimimizin ise (bunlardan herhangi birini bile değil de) yalnızca "Zen saçmalıkları"nı gördüğü yerde aslında başka bir şey oluyordur. Bu çok mu garip? Çok mu anlaşılmaz? Hayır, "o şey" gerçekte salt olumluluk ve salt olumsuzluk propagandacılarının kavrayışının çok dışında bir yerde duruyor. Biz de o yerde durmayı başarırsak, ülkemizde olup bitenleri, ülkemizin dünya üzerinde yapıp ettiklerini daha sağlıklı biçimde anlayabileceğiz.

24 yıl önce
İki keskin örnek
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi