Ahmed Yesevî Alevi miydi?

00:0021/06/1999, Pazartesi
G: 9/09/2019, Pazartesi
Hayati Develi

Bir Yargıtay üyesinin yazdığı Alevi-Bektaşi Şiirleri Antalojisi isimli kitaptaki ciddi bilimsel saptırmalar, toplumun kimi kesimlerine yönelik hakaretler, Taha Kıvanç''ın dikkati sayesinde okuryazarların malûmu oldu (13 Haziran). Burada bu bilim dışı iddialarla uğraşmayacağız. Daha sonra Nazlı Ilıcak da (19 Haziran), şimdiki Kültür Bakanı''nın bir ifadesinden yola çıkarak "Hoca Ahmed Yesevi''nin Alp Erenleri Alevi miydi?" diye sordu ve "O dönemde böyle bir ayırım yoktu bile!" diyerek cevabını da

Bir Yargıtay üyesinin yazdığı Alevi-Bektaşi Şiirleri Antalojisi isimli kitaptaki ciddi bilimsel saptırmalar, toplumun kimi kesimlerine yönelik hakaretler, Taha Kıvanç''ın dikkati sayesinde okuryazarların malûmu oldu (13 Haziran). Burada bu bilim dışı iddialarla uğraşmayacağız. Daha sonra Nazlı Ilıcak da (19 Haziran), şimdiki Kültür Bakanı''nın bir ifadesinden yola çıkarak "Hoca Ahmed Yesevi''nin Alp Erenleri Alevi miydi?" diye sordu ve "O dönemde böyle bir ayırım yoktu bile!" diyerek cevabını da kendisi verdi.

Kimi kesimlerin, bilim adamlarının Ahmed Yesevi''yi sünni inanışın dışında görmek/göstermek gibi eğilimleri olmuştur. Bunların başında sayın A. Yaşar Ocak gelir. Sayın Ocak muhtelif yayınlarında Ahmed Yesevî''yi ve onun tarikatini kendi ifadesiyle "heterodoks", yani gayri sünni olarak nitelendirmiştir. Oysa burada ciddi metod hataları yapılmaktadır. Sayın Ocak''ın bu yanlış yaklaşımı şu cümlesinde ifade edilmektedir : "... Ahmed Yesevî ve sûfîliğini, Nakşibendiliğin süzgecinden geçmiş sonraki kaynakların gözüyle değil, Melâmeti - Kalenderî tasavvuf cereyanı dâhilinde ve bu gözle ele almak, tarihî vakıaya uygun düşecektir." (Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sûfîlik : Kalenderîler, Ank. 1992, s. 23).

Bu yaklaşımın açılımı şu demek oluyor :

1) Ahmed Yesevî ve sûfîliği ile ilgili mevcut kaynaklar sünniliğin (Nakşibendîliğin) etkisi altında kalmıştır. Bu yüzden biz bunları görmezden gelip değerlendirmeyeceğiz.

2) Ahmed Yesevî ve sûfîliği hakkında başka kaynak yoktur.

3) Biz Ahmed Yesevî ve sûfîliğini kafamızdaki şablona göre değerlendireceğiz.

Bir bilim adamı böyle yola çıkınca "vâkıayı" kendi kaynaklarından ve eserinden değil, uzak tesirlerinden yola çıkarak tanımaya çalışmış oluyor ki, ortaya çıkan resim gerçekle ne kadar ilgilidir, şüpheli kalıyor. Siz birinci kaynakları ve Ahmed Yesevî''nin kendi eserini elinizin tersiyle iter de hangi tesirler altında üretildiği çok da belli olmayan bir takım menkıbelerle konuyu açıklamaya çalışırsanız, elbette doğru sonuca ulaşamazsınız.

Ahmed Yesevi''nin Divan-ı Hikmet''inin şimdiye kadar bilinmeyen en eski nüshasını elde eden hocam Prof. Dr. Mertol Tulum beyin İlmî Araştırmalar dergisinin 7. sayısında yayımlanan bir makalesi, kendi eserinden yola çıkılarak Ahmed Yesevî''nin ve Yeseviliğin nasıl tanımlanabileceğine ciddi bir örnek teşkil ediyor. İlgilisine tavsiye ederiz.

Biz de Yesevîliğin ilk dönemine ait bir risaleden Ahmed Yesevî''ye ait bir sözü naklederek sözümüzü bitirelim :

"Åhir zamanda bizden sonra öyle şeyhler zuhûr edecek ki, Şeytan onlardan ders alacak ve onlar Şeytan''ın işini yapacaklar. Halka dost olup halk ne isterse onu yapacaklar. Müridlerine yol gösterip onları maksada ulaştırmayacaklar. Dış görünüşlerini süsleyip müridden çok hırs sahibi olacaklar ve içleri (bâtınları) harab olacak. Küfür ile imanı farklı görmeyecekler. Âlimleri sevmeyecek ve onlara iltifat etmeyecekler. Ehl-i sünnet ve cemaati düşman görüp ehl-i bid''at ve dalâleti sevecekler." (Kaynak : Necdet Tosun : "Yesevîliğin İlk Dönemine Åid Bir Risale : Mir''atü''l-Kulûb", İlam Araştırma Dergisi, II/2, 41-85).

Gazeteleri Okurken

Milliyet gazetesinin haftalık "editör" yazısında (14 Haziran) alengirli bir laf etmiş sayın Salim Alpaslan : "...bakış açısındaki çeşitliliğin ürettiği cam abaküsten net fotoğraf elde etmek ..." Söz sanatları, sözün güzelliğidir; amma unsurların bir görünmeyen bir mantık zinciriyle birbirine de bağlanması gerekir. Bu ise oldukça absürt bir cümle olmuş.

Bir başka sözü de şöyle sayın Alpaslan''ın : "Kuytu köşelerdeki gıllıgış pazarlıklardan arınıp saydamlaşacağına ..." Bu cümlede geçen gıllıgış (veya gıllügış) "kin, gizli ve kötü amaç" anlamında. Bir de gıllıgışlı kelimesi var bundan türemiş. Sayın Alpaslan''ın cümlesindeki kelime gıllıgış değil gıllıgışlı olmak gerekir.

Yine Salim Alpaslan "Demokles''in kılıcını ensemde hep hissettim." diyor. Oysa bu kılıç ensede değil, tepede, kafanın üstünde duran bir kılıçtır.

Salim Alpaslan''ın yazısı bereketli çıktı. Haftada bir okumamda fayda var.

Eşek Arısı

Radikal İki''de (13 Haziran) Arzu Çağlan bakın neler demiş :

"Ayşen''in ikinci albümü ... Türkçe cover şarkılarla dolu."

"Bu arada şu güverte - battaniye - şampanya tribini hep merak etmişimdir."

"Ona en yakın bilinen local trip ..."

"... kolu sargılı, capri pantolonunun içinde ..."

"Pek cool değil ha."

Bu kadar İngilizce lâf bilen hanım kızımız Türkçe sözlerin doğrularını yazmayı ise bilmiyor, kâkül yerine kahkül yazıyor.