
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) geçtiğimiz Perşembe günü yılın son toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıda piyasa beklentileri ile uyumlu bir şekilde 150 baz puanlık faiz indirimi gördük. Böylelikle politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını %39,5’ten %38’e indirilmiş oldu.
6 Aralık’ta yayımlanan “Kasım enflasyonu sonrası PPK beklentileri” başlıklı yazımda son dönemdeki gelişmeleri ve veri akışını göz önünde bulundurarak Merkez Bankası’nın önünde indirim için ciddi bir alan olduğunu ancak bugüne kadarki açıklamalar ve adımlar kapsamında PPK’nın bunu kullanmayacağını öngördüğümü ifade etmiştim. Nitekim PPK üyeleri indirim için olduğunu ifade ettiğim bu ciddi alanı kullanmak yerine daha ihtiyatlı bir adımla sadece 150 baz puanlık bir indirim yapmayı tercih ettiler.
Elbette enflasyonla mücadele konusunda politika faizi önemli bir silah. Ancak faizin hangi seviyeye kadar yükseltileceği, o seviyede ne kadar süre kalacağı ve indirim döngüsünün hızı ile zamanlaması doğru ayarlanmaz ise yüksek faizin dezenflasyona katkı sağlamak bir tarafa aksine enflasyonist olabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor. Zira yüksek finansman maliyetleri arz tarafında maliyet kanalından enflasyonu yukarı iten sonuçlar doğurabiliyor.
Tabii ki bahsettiğim bu adımın en doğru zamanını teorik olarak konuşsak bile pratikte tam olarak bilme şansımız yok. Ancak belirli bir dönem aralığında gelişmeler ve beklentilere bakarak bu kararı vermek mümkün olabilir. Bu açıdan bakarsak yüksek faizin enflasyonist olduğu dönemlere gelmiş olabileceğimizi değerlendiriyorum. Yani artık politika faizi ve onun ima ettiği kredi faizleri tarafında daha büyük adımların atılması gerekiyor. Bu bakımdan 150 baz puanlık faiz indirimini “yetmez ama evet” şeklinde değerlendirmek mümkün.
Reel sektör üzerindeki yan etkilerini de göz ardı etmeden devam eden ekonomi programı ile beraber Türkiye ekonomisinin son dönemde çok iyi işler çıkardığı gerçeğini de not edelim. Zira CDS’lerdeki düşüş gerçekten çok dikkat çekici seviyelerde. Merkez Bankası rezervleri 190 milyar dolara dayandı ve artık “swap hariç net rezerv” diye bir tartışmamız kalmadı. Enflasyon beklentileri giderek daha makul seviyelere iniyor.
Gelelim reel sektör üzerindeki yan etkilere. Son dönemde artmaya devam eden konkordato sayısının reel sektörün durumunu anlamak açısından önemli bir veri olduğunu değerlendiriyorum. Ayrıca tahsili gecikmiş alacak oranları başta KOBİ’ler olmak üzere tüm sektörde artıyor. Bununla birlikte iç talepteki yavaşlama ve ihracatçıların “kur sıkıntısı” da göz önünde bulundurulduğunda ciroların reelde çok ciddi bir artış göstermediği aşikar. Tüm bunlara bir de önümüzdeki yıl başından itibaren güncellenecek işçilik maliyetlerini de ilave edersek devam eden sıkılaştırma programının reel sektör üzerindeki kalıcı hasar bırakma riskinin katlanarak arttığını kabul etmemiz gerekiyor.
Özetle mesele sadece faiz indirimlerinin devam etmesi ya da daha hızlı olması değil. Diğer yandan reel sektörün mevcut yüksek faizli ve kısa vadeli kredilerinin de bir şekilde uzun vadeye yayılması ve faiz oranlarının güncellenmesi konusunu da mutlaka hayata geçirmek gerekiyor.
Aksi halde 2026 yılında oldukça can sıkıcı haberler duyma ihtimalimiz artıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.