Ramazanın habercisi olarak üç aylar ve Regâib Gecesi

04:0026/12/2025, Cuma
G: 26/12/2025, Cuma
Mahmut Ay

Geçtiğimiz pazar günü itibarıyla Müslümanlarca kutsal sayılan üç ayların ilki olan receb-i şerif ayına girmiş bulunuyoruz. Dün akşam da Regâib gecesini idrak ettik. Bu vesileyle, bu yazımızda hem üç aylar hem de Regâib gecesini ele alacağız. “Üç aylar” olarak bilinen aylar, sırasıyla receb, şaban ve ramazan aylarıdır. Müslümanların çoğunluğunun kutladığı ve Türk kültüründe “kandil gecesi” olarak bilinen beş geceden mevlid hariç diğer dördü bu üç aylardadır. Receb ayının ilk cuma gecesi Regâib, 27.

Geçtiğimiz pazar günü itibarıyla Müslümanlarca kutsal sayılan üç ayların ilki olan receb-i şerif ayına girmiş bulunuyoruz. Dün akşam da Regâib gecesini idrak ettik. Bu vesileyle, bu yazımızda hem üç aylar hem de Regâib gecesini ele alacağız.

“Üç aylar” olarak bilinen aylar, sırasıyla receb, şaban ve ramazan aylarıdır. Müslümanların çoğunluğunun kutladığı ve Türk kültüründe “kandil gecesi” olarak bilinen beş geceden mevlid hariç diğer dördü bu üç aylardadır. Receb ayının ilk cuma gecesi Regâib, 27. gecesi Miraç, şaban ayının 15. gecesi Berat ve ramazan ayının 27. gecesi Kadir gecesi olarak idrak ve ihya edilmektedir. Üç aylar, bazen “haram aylar”la karıştırılır. Haram aylar şunlardır: receb, zilka’de, zilhicce ve muharrem. Son üçü peş peşe gelir, receb ayı ise onlardan ayrıdır. Hem haram aylardan hem de üç aylardan olan tek ay recebdir.

Dinler, bazı mekânlara kutsallık atfettiği gibi bazı zamanlara da kutsallık atfeder. İslam’da da kutsal mekânlar olduğu gibi kutsal zaman dilimleri vardır. İnsanı, mekân ve zaman ile mukayyet bir şekilde var kılan Yüce Yaratıcı, insanlar arasından bazılarını özel olarak seçip enbiya ve evliya kıldığı, mekânlardan bazılarını seçip faziletli kıldığı gibi bazı zaman dilimlerini de diğerlerinden daha faziletli kılabilir.

“Üç aylar” ifadesi Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde geçmemektedir. Ancak bazı hadis-i şeriflerde receb, şaban ve ramazan ayları birlikte zikredilmiştir. “Allah’ım! Receb ve şaban aylarını bizim için bereketli kıl ve bizi ramazana ulaştır!” meâlindeki hadis bunun örneğidir. Konuyla ilgili rivayetlerden şu anlaşılıyor ki Efendimiz (sav) receb ve şaban aylarında ibadetleri daha fazla yapmaya çalışıyordu. Büyük ihtimalle bunun sebebi, bu iki ayı ramazana hazırlık safhası olarak görmesiydi. Ancak şuna dikkat edilmelidir ki receb ve şaban aylarının faziletine dair hadis olarak nakledilen mübalağalı sözlerin çoğu ya zayıf ya da mevzudur (uydurmadır).

İçinde bulunduğumuz receb ayının fazileti hakkında bir risâle yazan Ali el-Kârî, bu ayın fazileti hakkında zikredilen hadisleri tek tek zikredip senedlerinin sıhhati (güvenirlikleri) hakkında bazı açıklamalar yaptıktan sonra netice sadedinde şöyle der: “Bu zikredilenlerin yekûnundan şu sonuç çıkar: Fazilet bakımından receb ayının diğer aylara bazı üstünlükleri vardır. Bazı insanların bu ayda daha çok ibadet etmek, daha fazla umre yapmak ve daha çok zekat vermek gibi salih amel işlemesinde hiçbir beis yoktur. Bazı âlimlerin bidat gerekçesiyle bu ayda orucu yasaklaması da çok anlamsızdır. İnsanlardan beklenen; takatlerine göre bolca ibadet etmeleridir. Ayrıca âlimler, salih amellere teşvik ihtiva eden zayıf hadislerle amel edilebileceği hususunda icmâ etmişlerdir” (el-Edeb fî Receb, s. 41-2).

Regâib gecesine gelince, bu gecenin faziletine dair Efendimiz’e (sav) isnat edilen pek çok söz vardır. Ancak hadis âlimleri, bu gecede yapılan amellerin sevaplarının kat kat fazla olduğuna dair rivayetlerin tamamının sened açısından ya zayıf ya da mevzu (uydurma) olduğunu belirtmişlerdir. “Regâib gecesi namazı” diye bilinen namazın da bidat olduğunu özellikle vurgulamışlardır. Hatta bu namazı kılanlar hakkında ağır ifadeler kullananlar olmuştur. Mesela Ali el-kârî, şöyle bir bilgi nakleder: “Bazı Mâlikî ulemâsı, regâib namazı kılan insanlar ile bazı haramları işleyen insanları görmüşler ve haram işleyenlerin durumunun regâib namazını kılanlardan daha iyi olduğunu söylemişlerdir. Bunu da şöyle gerekçelendirmişlerdir: Haramları işleyenler, yaptıkları şeyin günah olduğunu biliyorlar; dolayısıyla belki bir gün tevbe ederler ancak regâib namazını kılanlar ibadet ettiklerini düşündükleri için hatalarından dönmeyeceklerdir.” Ali el-kârî, bu bakış açısını doğru ve sağlıklı bulmadığını şu sözlerle ifade eder: “Bu, hakikaten çok tuhaf bir düşünce ve hükümdür. Sübhanellah! Namaz kılmanın kendisinin bidat olduğu ve namaz kılan kişinin tevbe etmesi gerektiği nasıl düşünülebilir!” (el-Edeb fî Receb, s. 48).

Kültürümüzde “kandil geceleri” olarak bildiğimiz beş geceden Kadir gecesinin fazileti Kur’an ayeti ile sabit olduğu için onun hakkında hiçbir ihtilaf yoktur. Ancak diğer dört gecenin faziletli olup olmadığı, bu gecelere dair rivayet edilen hadislerle amel edilip edilmeyeceği, bu gecelere mahsus ibadetlerin olup olmadığı ve bu gecelere mahsus ibadetler yapan kimselere nasıl davranılması/bakılması gerektiği hususunda öteden beri âlimler arasında ihtilaf vardır.

Bu konuda iki uç noktada duran şu görüşler kanaatimizce yanlıştır: 1. Bu gecelere mahsus rivayetlerin tamamı güvenilirdir. Bu gecelere mahsus ibadetler (mesela özel namazlar) vardır. Bunları, insanları teşvik için bol bol anlatmalı ve bu ibadetleri bu gecelerde “sünnet” bilerek ifa etmelidir. 2. Bu gecelerin faziletine ve bu gecelere mahsus ibadetlere dair rivayetlerin tamamı ya çok zayıf ya da mevzu olduğu için bu rivayetlere itibar edilmemelidir. Bunlar uzak durulması gereken bidatlerdir. Bu gecelere özel ibadet etmeye kalkışanlar uyarılmalı ve bu tür bidatler yasaklanmalıdır. Bu bidatleri işleyenler, sevap kazanmak şöyle dursun günahkâr olurlar.

Kanaatimizce meseleye şöyle bakmak isabetli olacaktır:

1. İslam’ın iki temel kaynağı Kur’an ve sünnettir. Herhangi bir şeyin İslam’daki yerini tespit etmek için bu iki kaynağa müracaat etmelidir. Ancak bu iki kaynakta doğrudan bulamadığımız her şeyi de bidat diyerek reddetmek doğru değildir. Eğer bidat olan şey, dinin herhangi bir aslının yerine geçmiyorsa veya dinin asıllarından olan bir şeyle çelişmiyorsa ve bununla birlikte fertlerin ve cemiyetlerin dinî hayatlarına müspet bir tesir yapıyorsa onu ortadan kaldırmaya çalışmak doğru değildir.

2. “Hz. Peygamber (sav) filanca gecenin fazileti hakkında şöyle buyurdu ve o gece şu şekilde namaz kıldı. Ben de onun sünnetine tâbi olarak bu şekilde ibadet ediyorum.” sözüyle şu söz arasında ciddi fark vardır: “Hz. Peygamber’den (sav) ve seleften nakledilen bilgilerin yekûnuna bakıldığında bu gecenin faziletli bir gece olduğu anlaşılıyor. Yalnız bu geceye mahsus bir ibadet şeklinden, mesela özel bir namazdan bahseden rivayetlerin sahih olmadığını biliyorum. Bununla birlikte bu geceyi namaz, tilavet, evrâd ve ezkâr ile ihya ederek bolca ibadet etmek istiyorum.” Birincisinde Hz. Peygamber’den (sav) güvenilir bir yolla bize ulaşmamış olan rivayetlere inanıp onun yapıp yapmadığı belli olmayan bir şeyi kesin yapmış gibi telakki etme yanlışına düşme vardır. Yani aslında bidat olan bir şeyi sünnet olarak bilme, inanma ve yayma hatası vardır. Bu, çok riskli bir durumdur. Zira bidatlerin yaygınlaşıp sünnetlerin yerini alması dinin ruhuna da şekline de zarar verebilir. İkincisinde ise, kişi vâkıayı/gerçeği doğru bir şekilde tespit etmekte, bununla birlikte bu geceleri fırsat bilerek ibadete yönelmektedir. Bunda hiçbir mahzur olmasa gerektir.

3. Kandil geceleri olarak bilinen bu gecelerde işlenen bidatlere karşı gerekli hassasiyeti göstermek gerekir. Ancak bu gecelerin, toplumun kültürel yapısındaki yerini ve etkisini de düşünerek daha geniş bir bakış açısıyla meseleyi ele almakta fayda vardır.

4. Bu tür gecelerin, toplumların dinî hayatı toplu ve coşkulu bir şekilde yaşamaları ve yaşatmaları açısından çok önemli katkıları vardır. İnsanlar, ibadet için vesilelere ihtiyaç duyarlar ve din cemiyet içinde ve cemiyetle birlikte yaşandığında çok daha etkili olur. Dolayısıyla Türk-İslam kültürünün kadim bir parçası hâline gelmiş olan kandil gecelerinin ihyasına engel olmaya çalışmak, gittikçe sekülerleşen bir dünyada insanları bidatten uzaklaştıralım derken dinden uzaklaştırmaya, insanların dinle olan bağlarını daha da zayıflatmaya neden olabilir.

5. Receb ve şaban ayının önemi, ramazandan hemen önceki aylar olmaları, dolayısıyla ramazana hazırlık dönemi olmalarından gelir. Receb ayının girmesiyle Müslüman, ramazanın yaklaşmakta olduğunu fark eder; bu ayda yavaş yavaş nafile oruçlara başlar, Kur’an tilaveti ve sair ibadetlerle daha fazla meşgul olur; ilk cuma gecesi olan Regâib gecesini, Rabbi’nin rızasına “rağbet”ini daha da artırması gerektiği bilinciyle ihya etmeye çalışır. Akabinde bu ayın 27. gecesinde Efendimiz’in (sav) miracını hatırlar. Bir beşerin ulaşabileceği en yüksek makam olan miraç makamını tefekkür eder ve kendi hayatında kendine mahsus miraç tecrübesini nasıl yaşayabileceğini düşünür. Şabanın 15. gecesinde (Berat kandilinde) ise ramazana girmeden evvel elinden geldiğince günah ve kötülüklerden berat etmeye, manevî arınmayı gerçekleştirmeye çalışır. Böylece ramazana hazır bir şekilde girmiş olur.

Hak Teâlâ’nın, bizlere receb ve şaban aylarını layıkıyla değerlendirmeyi ve ramazanın rahmet iklimine kavuşmayı nasip etmesi niyazıyla…


#Regaib Gecesi
#Ramazan
#Üç Aylar