|
Türkiye"nin Rumeli/Balkanlar ile İmtihanı

Osmanlı devletinin kuruluş devirlerinden beri ülkenin kaderinde Balkanlar/Rumeli başat rol oynamıştır. 1402 Ankara Savaşı (Timur-Yıldırım Bayezid) deneyimi Balkanlar''ın Osmanlı''nın merkez hinterlandı haline gelmesine yol açmış, Osmanlı devleti Balkanlar ve Doğu Avrupa''da ilerleyip, güçlü olduğu devirlerde parlak ve yükselme dönemini yaşamış, Tuna boylarının ötesine geçemediğinde ise duraklama, gerileme ve dağılma dönemlerine maruz kalmıştır. Bu anlamda, Osmanlı devletinin yükselme, duraklama, gerileme ve dağılma dönemlerinin temel belirleyeni Rumeli/Balkan coğrafyasındaki konumu olmuştur.

Balkanlar ve Doğu Avrupa Osmanlı''nın batıya uzanan ucu, aynı zamanda Roma merkezli Hristiyan dünya/Batı Avrupa ile encounter ettiği/karşı karşıya geldiği bölge konumundaydı. Osmanlı''nın duraklama ve gerilemeye yüz tutması ile Batı Avrupa''nın yükselişi birlikte cereyan etmiştir. Osmanlı Rumeli''de gerilemeye ve toprak kaybına maruz kaldıkça, Batı Avrupa güçlenmiş ve aynı zamanda 18. Yüzyıl''dan itibaren Osmanlı Batılaşmasının da başlangıcını teşkil etmiştir.

19. Yüzyıl''da hızlı dağılma süreci ve paralel gelişen reform ve batılılaşma hareketi özellikle Tanzimat sonrasında başlayıp, 1912 Balkan Savaşı ile Edirne''ye kadar tüm Rumeli/Balkan topraklarının kaybına kadarki süreç, aynı zamanda Osmanlı hanedanının/devletinin Birinci Dünya Harbi akabinde sonunu getirmiştir. Gerileme ve dağılma döneminde gelişen batılılaşma zihniyeti, İttihat-Terakki İdaresi''nde iyice olgunlaşıp Rumeli ve Ortadoğu''ya sırtını dönmüş Anadolu/Misâk-ı Milli merkezli cumhuriyet projesi olarak neticesini vermiştir.

Falih Rıfkı Atay, misak-ı milliciliğin, Osmanlı''nın eski ülkeleriyle (özellikle Orta Doğu ve Balkanlar) ilgilenilmemesinin meşruluğunu ve gerekliliğini isbat için kaleme aldığı ''Zeytindağı'' kitabının girişinde şöyle bir anlatımda bulunur:

''Berlin Konferansı sırasında, Osmanlı''nın Niş''i de bırakması talep edildiğinde, Osmanlı murahhası olan paşa sinirlenerek, eğer Niş''i de istiyorsanız, ne hacet İstanbul''u da size verelim, bu mesele olsun bitsin, der. Bizim baba ve dedelerimiz için Niş İstanbul kadar yakındı, Niş''in kaybedilmesiyle Osmanlılığın, Türklüğün biteceği zannediliyordu. Halbuki, bizim çocuklarımızın Avrupası , Marmara ve Meriç''te bitiyor.''

Tek Parti dönemi statükoculuğunun ve resmi ideolojisinin mimarlarından olan Falih Rıfkı Atay bu anlatımında Niş''in ve Balkanlar''ın kaybedilmesinin herhangi bir sona neden olmadığını, bir facia olarak nitelendirilemeyeceğini söylemeye çalışmaktadır. Daha doğrusu, ''Meriç''in ötesi cehennem, bizi alakadar etmez, oralara gitmek sadece 500 yıllık boş bir maceraydı'' söylemini dile getirmekte, teorik çerçevesini belirlemektedir.

Osmanlı devrinde Rumeli/Balkanlar''daki toprak kayıplarından başlayan ve cumhuriyetle/Kemalizm''le neticelenen batılılaşma süreci, ne kadar zorunlu gerekçelere dayanırsa dayansın, nihayetinde Rumeli''yi kaybetme, yenilgi psikolojisine, dayalı bir süreç ve sonuçtu. Asırlardır yaşanan ve bugüne gelen süreç ve macera bu ülke için Rumeli''nin önemini belirtmesi açısından önemlidir. 1990''lı yıllarda Soğuk Savaş döneminin, İki Kutuplu Dünya dengelerinin sona ermesinin ardından, salt Misâk-ı Milli ve çevresine, özellikle Rıumeli''ye kapatılmış bir Türkiye''nin artık bu statüko ile devam edemeyeceği açıktır. 90''lı yıllarda Doğu Bloku''nun ardından Yugoslavya''nın dağılması o bölgeyi Türkiye''ye farz kılmıştır. Ancak, Türkiye''deki Statükocu sistem ve anlayış bu kritik dönemlerde birçok fırsatların kaçırılmasına yol açmıştır. Ayrıca, yine bu statükoya dayalı, Rumeli''ye yönelik bir yandan ilgisizlik, diğer yandan Mamuşa türkleri endeksli Türkçü politika, Türkiye''nin Rumeli''deki tarihi ve kalıcı müttefikleri olan Arnavut-Boşnak hinterlandına açılımını engellemektedir. Türkiye''de, nüfusu ner kadar olursa olsun, çoğu Arnavut ve Boşnak olmak üzere milyonlarca Balkan/Rumeli kökenli Müslüman vatandaş yaşamaktadır. Buna rağmen bölgeyle ilşkiler bir hayli yetersiz düzeyde olup, özellikle Rumeli''deki Arnavut nüfus ve hinterlandı gözardı eden politikalar halen de Türkiye hariciyesince izlenmektedir.

Bir zamanlar, uluslararası dengeler de, özellikle Soğuk Savaş döneminde, Türkiye''nin bir şekilde Balkanlar/Rumeli''ye açılmasına ciddi engel teşkil etmekteydi. Ancak 1990''lardan beri gelen süreç Türkiye''nin önüne bu anlamda büyük imkanlar sunmaktadır. Bahusus,, Yunanistan, İtalya ve İspanya başta olmak üzere, Avrupa birliği ülkelerinin, ağır ekonomik krizlere maruz kalıp boğuştuğu, Batı Avrupa''nın neredeyse duraklama devrine girdiği şu dönemlerde Rumeli/Balkanların yüzü, Arnavutlar ve Boşnaklar başta olmak üzere Türkiye''ye yönelmiş durumdadır.Sadece, Bosna, Arnavutluk, Kosova ve Makedonya değil, Karadağ ile de siyasi, iktisadi ve kültürel münasebetlerin ciddi oranda geliştirilmesine ilişkin elverişli bir ortam/zemin sözkonusudur. Mevcut konjunktür, Türkiye''ye, Balkanlar''da ekonomik ve siyasi anlamda patronajlık misyonu yüklemektedir.

Böyle bir ortama karşın Türkiye''nin hala neredeyse statükocu bir çizgiye yakın durması, Osmanlı''nın bölgedeki ve Osmanlı bürokrasisinin en güçlü topluluğu olan Arnavut hinterlandını görmezden gelen, Mamuşa Türkleri merkezli politikalar Türkiye''nin önüne açılan fırsatları kaçırttığı gibi bölgedeki elini önemli oranda zayıflatmaktadır.

1402 Ankara Savaşı akabinde Anadolu''daki topraklarını büyük oranda kaybetmiş olan Osmanlılar Balkanlar''da Tuna boylarına kadar sahip oldukları topraklar sayesinde gerek Çelebi Mehmed gerekse sonraki dönemde tekrar toparlanabilmeyi ve yeniden yükselme şansını yakalayabilmişlerdir. Bugün Türkiye''nin önünde bu durum acil olarak yönelinmesi gereken bir sorun olarak ortada durmaktadır. Yanısıra, Rumeli sorunu, Türkiye''nin Ortadoğu ve Kürt sorunundan, Alevi sorunundan bağımsız değildir. Türkiye eski alışkanlıklarını, Tek-Parti devrine damgasını vuran Rumeli''yi kaybetme, yenilgi ideolojisini bir tarafa bırakarak, Rumeli''ye, Arnavut-Boşnak hinterlandına ve kimliğine açılmalıdır. Türkiye hariciyesi, Mamuşalıları merkeze alarak, Arnavut-Boşnak nüfuz alanını görmezden gelme, Rumeli''de Müslüman Arnavut kimliğini dışlama hakkına sahip değildir.

12 yıl önce
Türkiye"nin Rumeli/Balkanlar ile İmtihanı
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…