|
Adını koyalım-III

Bu sütunda iki hafta BM’nin yayımladığı “iklim değişikliği” konusunda yazdık. Bu son yazı olacak.

Gün geçmiyor ki televizyon ekranında bir kurumuş göl, çürümeye terkedilmiş balıkçı sandalları görmeyelim. Göllerimiz kuruyarak haritadan siliniyor.

Derelerimizin suyu kapkara. Bu kirli dere suları toplanıp nehirlere karışıyor. Ergene’nin suyu tarımda bile kullanılmayacak hâle gelmiş. Gediz, Menderes, Sakarya, Kızılırmak gibi büyük nehirlerimiz aynı kaderi paylaşıyor.

Sanayi atıkları yüzünden zehirlenen bu nehirler, dereler ve göllerde sık sık balık
ölümlerine
raslanıyor
. Kuş cenneti diye meşuhr olan sazlıklarda kuraklık yüzünden ne saz kaldı ne kuş.

Yirmi beş yıldır Avrupa’da çalışan bir makina mühendisi arkadaş anlatıyor: “Bir göl görüyorsunuz, etrafı temiz, suyu billur gibi. Adamlar çevreyi korumayı biliyor diyorsunuz. Ne var ki o billur gibi suyu olan gölde değil balık, bakteri bile yaşamıyor. Asit yağmurları ile zehirlenmiş bir su.”

Bu bahsi burada bırakalım.

Tabiata savaş açan. “Hududullah”ı çiğneyip geçen; Allah’a, Peygamber’e,
öte
dünyaya inanmayan, kendini kainatın merkezine koyan insan “Sanayi Devrimi” ile kendi putunu kendi yaptı.
Bu putun inşası dünyadaki hayatın varlığını teşkil eden “Anasır-ı erbaa”nın neredeyse imhasına doyamıyor.

Kalkınma, zenginleşme, ilerleme, refah ve konfor toprağın, suyun, havanın zehirlenmesi; insanın-hayvanın ve bitkilerin insafsızca sömürülmesi sonucu elde edildi.

Pek çok bitki türü, pek çok hayvan nesli yok edildi. Nehirlerin ne denizlerin yapısı değişti.

Galipler mağlupların kanını içti, eskiden zevk için arslanların önüne atılan insanlar, çağdaş dünyada fırınlarda yakıldı veya nükleer-kimyasal bombalarla imha edildi.

Günümüzde hangi sanayi insanlığın hayrına çalışmaktadır. Gıda mı, silah mı, ilaç mı? Kimya mı, petrol mü, nükleer mi?

Hadi biz “plastik”te karar kılalım. Bu zehirli maddeden kaç milyon eşya
üretiliyor? Bu üretim için kaç fabrika çalışıyor? Tabiatta yok olmayan bu zehirli atıklar “geri dönüşüm” ile temizleniyor mu? Kendimizi aldatmayalım. Geri dönüşümün tüm dünyadaki oranı yüzde yedi veya sekizdir.
Bırakın toprakları okyanusların dibinde plastikten dağlar oluştu. Yediğimiz balıkların gövdesinde etinde plastik kalıntılar var.

Evdeki eşyalardan, duvardaki boyalardan, çocukların oyuncaklarından sinsi sinsi sızan nedir?

Nasıl bir çıkmaza saplandığımız ve bunun içinde çırpındığımız artık anlaşılmalı.
Artık bunun adını koymalıyız.
“Sanayi Devrimi” insanlığa değil medeniyet, bir felaket getirdi. Fabrika bacaları
“Çağdaş
Küresel Medeniyet”in zafer sembolüdür.
Ama ne zafer?
El emeği-göz nuru-alın terine dayanan tabiata dost, aza kanaat eden, komşusu aç iken kendisi tok yatmayan, 72 millete bir göz ile bakan, bu sebeple “öteki” kavramını barındırmayan, dünya hayatını
“gölgelikte bir lahza dinlenme”
kabul eden, ebedî olan öte dünya inancını esas alan, yaradandan ötürü yaradılmış her şeyi seven, dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim diyebilen, insaf, merhamet, af, bereket, feraset, basiret, mürüvvet, hidayet, hürmet, hizmet, sadakat, ehliyet, liyakat, fazilet, feragat, hürriyet, sabır, şükür, teşekkür, tefekkür, tevazu, cesaret, şecaat, hamaset, cömertlik, infak, ikram, tevazu, izzet, iffet, letafet, nezaket, zerafet, ahde vefa, uhuvvet, sükunet, hamiyet, nihayet “adalet”e dayanan bir “hayat tarzı”nın özlemi içindeyiz.
Türkiye olarak biz başta “savunma” olmak
üzere
stratejik hamleleri terkedecek değiliz.
“Musa Musa da, o kadar uzun boylu değil” denilmiş.

Bu hayat tarzını oluşturacak sistem önce fikrî bir ceht istiyor, bir zihniyet değişimi. Açıkçası “Bir başka dünya mümkün” demek lazım. Sonra “toprağa dönüş”ün ilmî, içtimaî, iktisadî, siyasî ve hukukî çerçevesini çizmek. Bu ne kadar zaman alır. Bilemeyiz. Gayret bizden tevfik Allah’tan.

#BM
#İklim
#Avrupa
3 yıl önce
Adını koyalım-III
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset