|
Kılıçdaroğlu anlayamadı ve anlayamayacak

Kılıçdaroğlu, sadece başkanlık sistemine geçmenin nedenlerini değil, Türkiye'nin el-Bab'a neden girdiğini ve Rakka'ya neden girmesi gerektiğini de anlayamıyor.



Hal böyle olunca, sistem değişikliğine karşı canla başla, kendi söyleyişiyle güya büyük sorumluluk duygusuyla mücadele veren muhafazakar bir devrimci (ironiye dikkat!) olarak erkenden başlattığı sahne çalışmalarında anlamadıkları üzerinden, siyasi çorbacılık yaparak, adeta, tuluat oyunundan kaçmış bir tip görüntüsüyle komedinin dibini buluyor.



Elbette Kılıçdaroğlu'nu ana muhalefet partisinin lideri olması, eleştiri hakkını kullanması, olası yanlışlıklara işaret etmesi, hatta salt ferdi hakları bakımından ciddiye almak, tutumlarını ve sözlerini tahfif etmemek gerekir.



Bu konuda, Kılıçdaroğlu'ndan bahsederken kendi adıma özel bir gayret sarf ettiğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.



Ancak, Kılıçdaroğlu'nun, şunca uyarıya, istirhama, ricaya rağmen anlayamamazlık sorununu idrak etme konusunda küçük bir gayreti bile gösterememesi, bilakis bu manada ensesini cazibedar bir şimşir olarak tokat severlerin önüne uzatması, benimki dahil herkesin onu ciddiye alma gayretini boşa düşürmekle kalmıyor, o ciddiyeti bir karikatür konusuna dönüştürüyor.



Örnek vermem mi gerekiyor? Konu Kılıçdaroğlu olunca örnekten bol ne var! İşte iki örnek:



Mehmet Akif Ersoy'un vefatının sekseninci yıl dönümü münasebetiyle yayınladığı mesajda, “İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy namuslu bir vatansever, Kurtuluş Savaşı'nda milletimize umut aşılayan bir ışık kaynağıdır.” diyerek, Akif'in sorumluluk sahibi, özgürlük ve bağımsızlık sevdasını en güzel şekilde dile getiren biri olduğunu vurguluyor.



Kılıçdaroğlu, rutin, herkesin dilinden verilebilecek ve hiçbir sorun oluşturmayacak bu mesajın, CHP Genel Başkanı sıfatıyla kendisi tarafından verildiğinde sorgulamaya tabi tutulacağını, çünkü Akif konusunda ondan beklenen ilk şeyin anma ve övgü değil, özür beyanı olduğunu anlayamıyor.



Ali Şükrü Bey'i hunharca şehit ederek, İstiklal Marşı şairinin de aynı akıbetin içine çekebileceğini ima edenler, CHF mensuplarıydı. Dolayısıyla Akif'i Mısır'a gitmeye zorlayan, orada vatan hasretiyle, yoksulluk içinde yaşamaya mecbur edenler, şimdi Kılıçdaroğlu'nun temsil ettiği partinin yöneticileriydi.



Bu nedenle, Kılıçdaroğlu Akif üzerine bir mesaj yayınlayacaksa bunun ondan özür dileyen bir mesaj olması gerekirdi ama Kılıçdaroğlu'nun bunu anlayabilmesi elbette çok zordur.



Diğer örneğim, Kılıçdaroğlu'unun son konuşmalarından birinde sarf ettiği şu sözlerdir:



“Efendim PKK'nın bizim güneyde boydan boya bir hat oluşturmasını engellemek için gittik oraya. İyi de sizin ta aşağılarda ne işiniz var? Rakka'ya girecekmişiz. Bu şehitlerin hesabını kim verecek? Ortadoğu bataklığının içinde şu anda Türkiye. Türkiye'nin bu bataklıktan çıkmasının süresi en erken 9-10 yıldır.”



Orası neresi, giden kim, daha aşağılara inen yaramazın orada işine, Rakka ne yana düşer, şehitler kimin şehidi, onların hesabını vermek kime düşüyor? Bataklığın içinde olan Türkiye ise Kılıçdaroğlu neden tedirgin oluyor? Bataklıktan çıkma süresinin uzunluğu onu ürkütüyor mu, sevindiriyor mu?



Kılıçdaroğlu aynen budur! Tanımsız, yeri yurdu belirsiz, tarafı şüpheli, tutumu muğlak, dili suçlayıcı, tehditkar ama nedeni belirsiz. Yüksek sesle konuşuyor belli ama o sesiyle kendisine zarar veriyor, ne söylediğini önce kendisi duyamıyor.



Alıntıladığım cümlesiyle, ne Fırat Operasyonu'nu, ne Rakka'ya yürüme ihtimalinin nedenlerini, ne PKK gerçeğini, ne şehitliğin değerini, ne de Suriye'de şunca zamandır olan bitenleri ve gelinen noktayı anlayamadığını ve asla anlayamayacağını kendisi bizzat beyan etmiş oluyor Kılıçdaroğlu.



Ben bu satırları yazarken, Şoygu'nun, “Rusya Savunma Bakanlığı, Devlet Başkanı Putin'in talimatı doğrultusunda ve Türkiye'nin arabuluculuğunda iki ay boyunca Suriyeli muhalif grupların liderleriyle görüştü. Görüşmelere en etkili 7 grubun liderleri katıldı.” cümlesinin de yer aldığı bilgilendirme konuşmasının haberleri ekrana düştü. Aynı anda Kılıçdaroğlu da Bodrum'dan şunları söylüyordu:



“Sorunlarını çözen değil, sorunlarıyla boğuşan ülke haline geldik. Çözen değil, sorun üreten hale geldik. Ancak bütün bu sorunları aşmak bizim elimizde. Birlikte çalışmak zorundayız. Orman köylüsüyle üniversitedeki bilim adamı bir araya geliyorsa, bilgi çözüm yolundayız.”



Türkiye nerede, dünya nerede, Kılıçdaroğlu nerede?



Kılıçdaroğlu'nun Türkiye'de ve Türkiye'nin meseleleriyle hemhal olmadığı malum.



Her şey bir yana, n'ola kendisiyle barışık ve anlaşabiliyor olabilseydi Kılıçdaroğlu.



Ama bu da mümkün görünmüyor.



Aslan sosyal demokrat olarak ortalıkta konuşuyor sadece.



Yani, son elli yıldır tüm aslan demokratların yaptığını yapabiliyor sadece.


#Kemal Kılıçdaroğlu
#Mehmet Akif Ersoy
#İstiklal Marşı
#Fırat Operasyonu
#PKK
7 yıl önce
Kılıçdaroğlu anlayamadı ve anlayamayacak
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık