|
Beyaz Türklük öldü mü?

Beyaz Türklük, seçkinci yapısını dönüştürerek bugünlere evrildi. Vesâyetçilik aslında seçkinciliğin en tek yanlı ve kontrole dayalı boyutunu ifâde eder. Bu aslında savunmacı bir duruşu düşündürüyor. Hücümkâr (ofansif) bir seçkinciliğin, savunmacı (defansif) bir çizgiye evrilmesi, yakın zamanlara kadar profesyonel-bürokratik bir ağda varlık gösteren Beyaz Türk seçkinlerin kültürel kayıpları üzerinden gerçekleşmiştir. Beyaz Türklüğün entelektüel-kültürel iddialarını kaybetmesi, onu özgüvenden mahrûm bırakmıştır. Özgüven eksikliğini kronik bir paranoyaya dönüştüren olgu ise son çeyrek yüzyılda kentlerin uğradığı demografik baskındır. Nihâyet son on yılda yaşanan göreli refah artışının yerleşik orta sınıflara eklemlediği yeni unsurlar, yerleşik Beyaz Türklüğü vesâyetçiliğe yöneltmiştir. Bu savunmacı duruş "yaşam tarzları"nın savunmasında odaklanıyor ve geleneksel seçkinciliği bir bastırma fiili ile de buluşturarak, çeşitli bahanelerle (çağdaşlığın korunması vb) otoriterliğe savuruyor. Hâsılı, bir zamanların ilerlemeci misyonlarına sâhip olan Beyaz Türklük hızla muhafazakârlaşıyor.

Endişeleri ve korkuları üzerinden donmuş olan Beyaz Türklük, morfolojik postmodern çağda hızla modüler bir hâle de gelmiştir. Bu modülasyonlar, topluluk-içi yapılarda örtük ya da yarı-açık; ama herkesin şu ya da bu düzeyde farkına vardığı bir şekilde tezâhür etmektedir. (Söyleyen az, ama söylenen çok). Beyaz Türklüğün paralelinde yer alan "Beyaz Müslümanlık", "Beyaz Alevîlik", "Beyaz Kürtlük" gibi bölünmeler sözkonusu modülasyonların düşündürücü çoğalmaları olabilir.

Misyoner ve (incelmişlik anlamında) kültürel niteliklerini kaybetmiş bir "Beyazlaşma" sâdece sonu gelmeyecek olan bir hazımsızlığı akla getiriyor. Mezkûr misyonları benimsediğim düşünülmesin. Sâdece bir kırılmaya işaret ediyorum. Daha önemlisi; bu hazımsızlığın çoğulculuğun önünü tıkadığına dikkât çekmek istiyorum. Kültürel bölünmelerden kalıcı bir barış doğduğu görülmüş değildir. Başarılan; olsa olsa "baltaların"; geçici, yâni bir gün yeniden çıkarılmak üzere toprağa gömülmesidir.

Beyaz Türklük, bütün modülasyonlarıyla birlikte işbu bilenmişliği anlatıyor. Durumu siyâsal bir mesele olarak algılamak çok yanıltıcı olur. Bu, günlük hayâtı kuşatan ve siyâsal aklı da kendisine tabi kılan bir bilenmişliktir. 21. yüzyılın demokratik açılımlarını da en derinde tehdit eden olgu budur.

Beyaz Türklük, içerdiği bütün çeşitlenmelerle birlikte, daha küresel ölçekte düşünüldüğünde Beyaz-Siyah ayırımının bizdeki yansımasından başka bir şey değildir. Meselâ Batı"nın yükselen İslâm korkusu "Beyaz Hristiyan"ın "Siyah Müslüman"dan duyduğu endişeleri anlatır. Bu geleneksel oryantalizmden çok farklıdır. Oryantalizm, beğenilsin beğenilmesin özgüveni yüksek kültürel bir misyondan hareket eden ve derinlikli ürünler ortaya koyan bir birikimi anlatıyor. Bu külliyât elbette "Doğu" ya da "İslâm" imgesinin doğrudan ya da dolaylı olumsuzlanmasına dayanır. Ama İslâm korkusu bu olumsuzlamanın en içeriksiz, en kaba duygusal karşılığıdır. Oryantalizmden İslâm korkusuna yönelik dönüşüm; Beyaz"ın Siyah"ı adam etmek niyetinden vazgeçip -çünkü hüküm verilmiştir: adam olmazlar- ona bir potansiyel tehlike olarak vaziyet etmeye başlamasıdır. Batı"nın seçkinciliği, sözkonusu korku ağı üzerinden Batı"nın Doğu"ya (İslam"a) karşı tuttuğu dursuz duraksız bir nöbete dönüşmüştür. Hâsılı vesâyetçilik sâdece Türkiye"ye özgü değil; küresel bir olgu olarak yaşanıyor.

İnsanlar kendi tarihsel-kültürel jungle"larına doğuyor. Kültürel olarak yaşadığımız dünyâ deneyimi, bu jungle"lardaki toplumsallaşmalarımızı, "jungle"lar arası" ya da "jungle içi" savaşlarda tüketmekten başka bir şey değil. Burada ilişkisellik çok boğucu bir durum. Bilinç geliştirmekte elbette ilişkiselliklere muhtacız. Ama sorun ilişkisel olanın varoluşsal hâle gelmesi. Bu da bilinci geliştiren etkenin bilinci körleştirmesiyle sonlanıyor. Kültürel jungle"larda "Beyaz" olmak iddiası acı bir vehimdir. Eğer yarattığı bütün olumlu ve masum beklentilerle "beyaz olmak", insanın kendi tarihinin nesnesi olmaktan kurtarılması, tarihinin öznesi olma düzeyine ulaşmasıysa durum değişir. Siyah"ı gerektirmeden ve belki de adı böyle konmak zorunda kalmadan "Beyaz olmak", jungle"lardan çıkmak; seçkincilik gütmeden seçkinleşebilmektir bu. Maharet ister...

10 yıl önce
Beyaz Türklük öldü mü?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi