Türkiye Cumhûriyeti’nin kuruluş ve yapılanma süreçlerine baktığımız zamân,
kavramını çağrıştıracak hâdiselerle yüz yüze geliriz. Yunan işgâlini ortadan kaldırmak, en azından konjonktürel olarak bu sâyede mümkün olabilmiştir. I.Genel Savaş, bilindiği gibi İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’nın oluşturduğu bir ittifak tarafından kazanılmıştı. Bu ittifakta başat gücün Birleşik Krallık olduğunu biliyoruz. Gladstone liderliğinde Whiglerin iktidâra gelmesiyle, Birleşik Krallık o zamâna kadar yürüttüğü, Osmanlı Devletine her fırsatta saldıran
Rusya ve Fransa’yı dizginlemek siyâsetinden vazgeçmiş;
tam aksi bir istikâmette, onları da yanına alarak
Osmanlı mülkünü paylaşma savaşına girişmişti.
Ama arada, ittifak adına tuhaf gelişmeler yaşanıyordu. En ihtiraslı ortaklardan birisi olan Rusya’da ihtilâl olmuş; Rusya devre dışı kalmıştı. Zafer kazanıldıktan sonra ise Birleşik Krallık, başta ortaklarına yaptığı vaadleri tutmamış, onları dışarıda bırakarak petrol bölgelerinde neredeyse mutlak bir hâkimiyet kurmuştu. Hâsılı I.Genel Savaş, gerek Fransa gerek İtalya için neredeyse bir fiyasko ile neticelenmişti. Kâğıt üzerinde muzafferdiler; ama paylaşımdan istediklerini elde edememişler; savaş için harcadıkları maddî ve insânî kayıplarıyla ortada kalmışlardı. Savaşın akabinde peyderpey buralardan çekildiler. Birleşik Krallık ise, evet istediklerini elde etmişti. Lâkin bu savaş ona da ağır bir fatura getirmişti. Orduları hayli ağır kayıplar vermiş ve alabildiğine yorgundu. 1918 Grip salgını, bunların üzerine tuz, biber ekiyordu. İngiliz kaynaklarında, târihsel derinliklerinden ve niteliklerinden arındırılarak,
Yakındoğu gibi kimliksiz bir sıfatlamanın konusu olan bu coğrafyanın bir şekilde düzene sokulması gerekiyordu.