Bir kaçıştan diğerine...

00:006/07/2000, Perşembe
G: 12/09/2019, Perşembe
Taha Kıvanç

Bir dostum, 28 Şubat sürecinin aslında 12 Eylül 1980 günü başlamasının planlandığı kanaatinde; ona göre, Kenan Evren''in desteğini sağlayarak darbenin o yöne gitmesini engelleyen Org. Necdet Üruğ''du. Kendisini yakından tanıyan bir başka dost ise, ne zaman sözü geçse, kamuoyunda bilinenden çok farklı bir ''Üruğ Paşa'' portresi çizer. Kendisiyle hiç tanışmadım, kişiliği hakkında bir fikrim yok; bu sebeple Neşe Düzel''in Radikal''de iki gün üst üste yayımlanan (3-4 Temmuz 2000) mülâkatını dikkatle

Bir dostum, 28 Şubat sürecinin aslında 12 Eylül 1980 günü başlamasının planlandığı kanaatinde; ona göre, Kenan Evren''in desteğini sağlayarak darbenin o yöne gitmesini engelleyen Org. Necdet Üruğ''du. Kendisini yakından tanıyan bir başka dost ise, ne zaman sözü geçse, kamuoyunda bilinenden çok farklı bir ''Üruğ Paşa'' portresi çizer. Kendisiyle hiç tanışmadım, kişiliği hakkında bir fikrim yok; bu sebeple Neşe Düzel''in Radikal''de iki gün üst üste yayımlanan (3-4 Temmuz 2000) mülâkatını dikkatle okudum. Bir yere geldiğimde, tıpkı kurtuluştan sonra ilk kez ziyaret ettiği İzmir''in girişinde, kendisine ikramda bulunan kahvecinin, boyunu kısa, sesini ince bulduğu Mustafa Kemal''e, bir de şekerli kahve isteyince kopardığı, "İşte bunu yapmayacağdın Paşam" nidasını bu kez ben tekrarladım...

Necdet Üruğ ya Neşe Düzel''in karşısına oturup sorularını cevaplamayacaktı, ya da buna râzı olduğuna göre, en içten cevapları verecekti... Oysa sadece 11 Eylül günü azgın olan terörün 13 Eylül günü bıçakla kesilmiş gibi durmasını ''olağan'' karşılamakla kalmıyor o, Türkiye sanki ABD veya İngiltere''ymiş gibi, "Madem dönemin başbakanı Ecevit benden kuşku duyuyormuş, neden beni derhal azletmedi?" diye bir soru da yöneltiyor...

Türkiye''de azledilmiş üst düzey subay oldu mu acaba? Görevdeki bir başbakan hakkında pek hoş olmayan ifadeler kullanmış bir general hatırlıyorum; bırakın azledilmeyi, iki dönemdir terfi edip duruyor... 1980 öncesindeki başbakanlığı döneminde, Abdi İpekçi suikastı ve Mehmet Ali Ağca''nın askeri cezaevinden kaçırılması eylemlerinden dönemin İstanbul sıkıyönetim komutanı Org. Necdet Üruğ''un ihmali olduğunu düşünüyormuş Bülent Ecevit; bunun için, "Madem öyle düşünüyordu" diyor, "Beni azletseydi ya..."

İşte bunu yapmayacaktın Paşam!...

Bu noktaya, Ağca''nın Türkiye''de faal olduğu dönemde içişleri bakanlığı koltuğunda oturan CHP''li Hasan Fehmi Güneş''in, gözaltına alınan zanlıyı biraz daha sorgulamak için 15 gün ek süre istediklerini, ancak Org. Üruğ''un buna izin vermediğini ileri sürmesiyle geldik... Emniyet''in yeterince sorgulayamadığı Ağca, kapatıldığı Maltepe Askeri Cezaevi''nden subay elbiseleri giydirilerek kaçırıldı. Üruğ Paşa, Neşe Düzel''e, "Askeri Cezaevi''nin güvenliğinden sorumlu bazı subay, astsubay ve erler Ağca''nın mensup bulunduğu sağ grubun sempatizanı çıktılar" cümlesiyle açıklıyor kaçışı...

Mehmet Ali Ağca''nın, Abdi İpekçi gibi ünlü bir gazeteciyi öldürme iddiasıyla kapatıldığı askeri cezaevinden kaçışının, ''sağ görüşlü görevlilerin yardımı'' tarzından ileri bir açıklaması olması gerekiyor... Org. Üruğ''un, 21 yıl önceki kaçış olayıyla ilgili kuşkuları, "Şerefe tecavüz" olarak değerlendirmesi yanlış... Kendisi haberdar olmayabilir, ancak onun görev alanından birileri kaçırma eylemini gerçekleştirdiğine göre, bu, silsile-i merâtip içerisinde Org. Üruğ''u elbette yakından ilgilendirir...

Cumhuriyet''ten Leyla Tavşanoğlu''na aynı olayı anlatırken, o dönemde, askeri cezaevlerinin sağ ve sol mahkumlara göre ayrıldığını, solcuların Selimiye''ye, sağcıların da Maltepe''ye gönderildiğini belirtmiş Org. Üruğ... Sağcıların yattığı cezaevinde koruma ve güvenlik işlerini aynı görüşteki subay ve erlere bırakmak biraz garip değil mi? Nitekim, Org. Üruğ da garipliğin farkında ve Neşe Düzel''le mülâkatında, "O örgütün sempatizanlarının hapishanede bulunmaları ve böylesine bir organize kaçırma olayını tertipleyecekleri kolay kolay düşünülemezdi" diyor...

Genelkurmay başkanlılığı da yapmış bir asker Org. Üruğ; köşeli sorular sormasıyla ünlü Neşe Düzl''in karşısına oturup, "Hayır, bizde Gladio şeklinde bir şey yoktu; bizde Özel Harp Dairesi vardır; o tertipte değildir" diyor ve bizde Gladio''nun niçin olmadığını "Bizimkilerin Rusya''nın içine istihbaratçı sızdırmak gibi bir görevi yok" biçiminde anlatıyorsa, bu işte bir yanlışlık var demektir...

O zaman kendisine daha önceki bir dönemden askeri cezaevinden eylemci kaçırma olayı aktaralım...

Olayı anlatan Deniz Kuvvetleri''nden yüzbaşı rütbesiyle ayrılmış yazar Erol Mütercimler... Kaynağı da 12 Mart''ın ünlü komutanlarından, Ziverbey Köşkü sorumlusu Memduh Ünlütürk... Gen. Ünlütürk şunları anlatmış Mütercimler''e: "Biz Mahir Çayan ve arkadaşlarının hapishaneden kaçacağının enformasyonunu aldık. Bu enformasyonu aldıktan sonra Faik Türün, ben, sonra Turgut Sunalp geldi, bir durum değerlendirmesi yaptık. Sonra Faik Türün Ankara''yla konuştu."

Bu olayın ilk safhası; bakın ardından ne olmuş: "Bir gün sonra, dört Amerikalı subay geldi. (..) Durum değerlendirmesi yapıldı. Hapishaneden kaçma hazırlığı yapıldığı istihbaratı kendilerine aktarıldı. Onlar şunu söylediler: -Bırakın kaçsınlar ve bunların hapishaneden kaçabilmeleri için de ne gerekiyorsa yapın. Örneğin hiç arama yaptırmayın. Kazılan toprakların saklanmasına göz yumun... gibi bize 26 maddelik bir öneri dizisi verdiler. Ondan sonraki süreçte şu planlandı: Bunlar hapishaneden kaçacak. Kaçışları dakika dakika izlenecek. Ondan sonra hiçbirisi hayatta bırakılmayacak. Ben Amerikalı subaylarla iki toplantıya katıldım. Üçüncü toplantı yapıldığında beni odaya almadılar ve bundan sonra benim bu grupla herhangi bir ilişkim olmadı." (Teori, Temmuz 1997, s. 14).

Çayan ve arkadaşları kaçtılar, Kızıldere''ye kadar izlenip öldürüldüler...