KOBİ’ler ekonomide istihdamın taşıyıcısı durumundadır. İşsizlik önemli bir endişe olduğundan bu kalabalık sayıdaki taşıyıcılar düzenlemelerin ve kampanyaların odağına yerleşir.
Temelde büyük işletme olmaya odaklanmaları gerekir. Fakat böyle bir hedef gündemlerine hiç gelmez. Hatta KOBİ olmak, bahsettiğim avantajlarından yaralanmak imkanı sunduğundan hallerinden memnundurlar. KOBİ ekosistemi içinde kalmayı yeğlerler.
Ama artık yetmez mi? Dürtülmeleri gerekmez mi? Ya da gerçekten büyüyecek durumda olanlara, teknoloji uyumu ve kurumsallaşması iyi olanlara, proje geliştirip destek olmak gerekmez mi? Ne bileyim, seçilen yerlerde arsalarını verip fabrikalarını yapmak gibi. Teknoloji edinimlerini KDV’siz ve faizsiz gerçekleştirmek gibi. KOBİ’ler Türkiye’nin ihracat hedeflerini karşılamaya yetmez, yetmiyor da. Bu görülmüyor mu? KOBİ olmayı, büyük olma fırsatı olanlar için sahte konfor alanı olmaktan çıkarmak maliyetinden çok fayda getirmez mi?
Asıl büyük işletmelerin konforlu olduğunu göstermek gerekmez mi? Hedeflere ulaşılacaksa işletmeler büyümeli. İzmir İktisat Kongresinde Prof. Dr. Ege Yazgan hoca Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşüp düşmediği, düştüyse neden çıkamadığı üzerine bir sunum yapmıştı.
Orta gelirle - orta boy işletmeler arasında bir bağlantı olduğunu tartışmıştık. Dikkate değer bir tartışma.
Türkiye’deki KOBİ’lerin ihracat pazarlarında büyük aktörlerle iş ilişkisi kurması mümkün değil. Kapasiteleri yetmez. Hem tedarikte hem kalitede süreklilik sağlayacakları imajı oluşturamazlar. Böylece nitelikli işler de oluşturamazlar.
Büyükler ama öyle değildir. Büyükler Türkiye’ye daha stratejik katkı verir. Küresel devlerle istikrarlı iş ilişkileri kurarlar. İşleri döviz kurunun kaç olduğuna sıkışmaz. Tedarik zincirine giren çıkan öğeler değil, zincirin kendisidirler. Nitelikli istihdam alanları açarlar.
Türkiye’nin temel hedefi KOBİ’den büyüğe çıkan işletme sayısını artırmak olmalıdır.
KOBİ’lerin haberini dört gözle bekledikleri KGF’yi bilirsiniz. Kredi temin etmekte teminat kısıtı yaşayan işletmeler lehine bankalara Kredi Garanti Fonu tarafından garanti sunulmasını ifade eder. Bu garanti bankalar için sermaye yükünü hafifletir. Karşılığında KGF, bankalardan işletmelere uygun vade ve maliyet sunmasını ister.
KGF kapsamında çiftçiler de var. Fakat KGF ile tarımsal üretime kullandırılan krediler gözardı edilecek kadar ufak miktarlarda.
Çiftçilerin kendilerine müstakil bir KGF’si olabilir. Tarımda dönemsel değil, sürekli işleyen sürdürülebilir bir enstrüman lazım.
Çünkü tarımın asıl sorunu, finansman. Bu sorunu parça parça küçültmek lazım. Tarım bir süreç ve finansman modelleri geliştirilirken sürecin bir kısmına sıkışıyor. Üstelik tarlanın nakit akımı odağında finansman gerçekleşmiyor.
Çiftçilere özel bankalar kredi verirken tarlanın mülk (teminat) değeri üzerinden işlem yapıyor. Kamu bankasının teşvikli kredileri ise sadece seçim dönemlerinde bir soluk oluyor.
Türkiye tarımın finansmanı sorununun çözümlerini geliştirmek durumunda... Özellikle de faizsiz tarafta. Türkiye’nin en faizsiz sosyolojisi çiftçiler fakat faizsiz çözümlerden en mahrum bırakılanlar da onlar.
Çiftçi KGF’si ile yeni bir oyun kurulabilir.
Çünkü çıkış noktası metropollere göçün kırsalı zayıflatmasından kaynaklanıyor. Tıpkı Türkiye’deki gibi Japonlar metropollere göç ediyor. Göç veren şehirler ve köyler enerji kaybediyor. Buna mukabil furusato nozei kayıpları telafi etmek ve kırsalı da cazip kılmak için gündeme getiriliyor ve etkin çalışıyor.
Furusato nozei aslında ilave bir vergi değil. İnsanlara ikamet ettikleri belediyelere ödeyecekleri verginin bir kısmını (2000 Yen üst sınır) kendi memleketlerine yahut diledikleri yere göndererek mahsup etme imkânı veriyor.
Bu transfer mahallî bir ürün karşılığı, yani alım-satım şeklinde, yapılıyor. Gelen kaynakla kalkınma yatırımları (okul, spor, sanat, kadın kooperatifleri, mahalle kültürünü geliştirme) yapılıyor. Ürünle ilişkilendirildiğinden büyüme de sağlanıyor.
İstanbul’un kaynaklarının hem hizmet üretilmeyip hem reklamlara savrulduğunu görünce bu yolla aktarılan kaynağın kalkınmayı ve büyümeyi destekleyecek şekilde toplum tarafından yönlendirilmesi çok sempatik geliyor. Böylece İstanbul biraz olsun nimet olmaktan çıkarılabilir.
Depremin ve su krizinin eşiğinde kaynakları reklama savrulan İstanbul işin bahanesi tabi. Fakat model güzel ve işe yarayabilir.






