
Ülke içi ve dışı turlarımız devam ediyor. Önceki hafta Trabzon''daydım. Cumartesi günü de Ankara''da oldum. Sırada bir Suriye seyahati var; ardından yeniden Trabzon ve bir de Bursa''ya uzanacağız.
Bir iki ay sürecek bu yoğun "hareketlilik hali"nden şimdiden çıkarmaya başladığım heyecan verici ve sevindirici sonuçlar var.
Türkiye, 200 yıldır tam bir anaforun ortasında oradan oraya savrulup duruyor: Her taraf, toz-duman ve de toz-bulanık olduğu için önünü de, arkasını da, geçmişini de, geleceğini de göremiyor; kestiremiyor. Örneğin, Fenerbahçe''nin şampiyonluğu garantilemesiyle birlikte bu topluma yaşatılan o acınası patolojik hal, o boşalma ve kaçış vaziyeti, aslında Türkiye''ye vaziyet eden zihniyetin hem örtük ama sapkın, primitif bir protestosu; hem de dolayısıyla kendi gerçekleriyle bir türlü yüzleşmeye yanaşma cesareti gösteremeyen ve sürgit anakronizm ve paranoya üreten resmi zihniyetin bitmişliğinin, tükenmişliğinin tescil edilmesi anlamına geliyor.
Bugün gelinen vaziyet, Türkiye''nin tastamam bir yol ayrımının eşiğine gelip dayandığını, bu ülkenin dinamiklerinden yola çıkarak ve dünyanın gerçeklerini ve geleceğini hesap edip Türkiye''nin nasıl yeniden belirleyici bir aktör olabileceğinin yollarını açacak kurucu bir irade geliştirmeye şiddetle ihtiyaç hissettiğini gösteriyor. Ama bugüne kadar Türkiye''ye vaziyet eden; bu ülkeye, bu topluma zaman, enerji ve heyecan kaybettiren bu anakronik ve paranoyak zihniyet, sadece senaryoda ve oyuncu kadrosunda rotüş yapmaktan başka bir şey yapmaya asla niyetli değil. Oysa her bakımdan iflas ettiği, köklü bir otorite, hegemonya ve meşruiyet krizi yaşadığı artık herkes tarafından tüm çıplaklığıyla gözlenen bu zihniyetin ve primitif aktörlerinin Türkiye''ye vereceği bir şey olmadığı anlaşıldı.
Türkiye''ye vaziyet eden zihniyetin ne denli anakronik ve paranoyak (toplumu, toplumun dinamiklerini sürgit oyun alanının dışında tutmaya çalışan) bir zihniyet olduğu, o yüzden ülkeyi tam bir çıkmaz sokağın eşiğine getirdiği gün gibi ortaya çıkmasına rağmen içerden ve dışardan bugüne dek Türkiye üzerinde hesap-kitap yapan aktörler, bugüne dek yapmaya çalıştıkları şeyleri biraz daha cilalayarak, parlatarak, daha ayartıcı hale getirerek Türkiye''yi kültürel, siyasal, toplumsal olarak rehabilite edeceklerini, ıslah edeceklerini düşünüyorlar!
Ama yanılıyorlar. Yanılıyorlar diyorum çünkü bugün bu anakronik ve paranoyak zihniyetin Türkiye''yi her defasında yepyeni kısır döngülerin, tıkanmaların, yanılgıların ve yanılsamaların eşiğine getirip sipsivri ortada bıraktığı kanıtlandı ve tanıtlandı.
Ankara''da Pınar Kültür Merkezi''nin konuğu olarak yaptığımız sohbette bu ülke insanının fırtına öncesi bir "sessiz"lik yaşadığını, kendi "ses"ine ve "söz"üne sahip çıkmaya hazırlandığını gözlemledim. Konuştuğumuz mekan tıka basa doluydu: Konferansı dinlemeye gelen hemen herkesin, ülkemizin ve küremizin sorunlarını resmetmek için çıktığımız zihinsel yolculuk sırasında ve sonrasında şu an uzun soluklu bir yolculuk öncesi yaşanan bir fırtına öncesi "sessiz"likle karşı-karşıya olunduğunu; aslında bu ülkenin müslümanlıkla yoğrulan imkanlarının ve dinamiklerinin yeniden, yeni bir dil ve heyecanla hayata ve harekete geçirilmesine imkan tanıyacak ve bu "sessiz"lik bariyerini aşacak bir özgüvene, özne olma azmine, dinamizmine sahip bir haleti ruhiye içinde olduğunu gözlemledim.
Pınar Kültür Merkezi''nin (PKM) ülkede yapay ve zoraki bir karabasan havasının estirildiği dört yıl süresince her hafta aksatmadan düzenlediği bu konferansların yeni dönemde de süreceğini öğrendim. PKM''nin yürekli ve alçakgönüllü yöneticileri, Hikmet Erdem, Musa Çağlar ve Ramazan Bey''e bu çabalarından (ve tabii gösterdikleri misafirperverlikten) teşekkür ediyorum.
Vadi ve Tezkire ile Ankara''da fırtına öncesi "sessiz"liğin entelektüel tohumlarını eken Ercan Şen, her biri kendi alanlarında hala ses vermeye devam eden Süleyman Arslantaş, Muhsin Mete ve Necip Tosun ve diğer dostlarla ses ve söz "konuşmamızı" zenginleştirdik.
En önemlisi de varlığın ve varoluşun hikayesini yazan ve düşüncesini yeni bir dille formüle eden Rasim Özdenören Ağabey''i hala dipdiri, coşkulu görmek beni hem çok mutlu etti; hem de heyecanlandırdı. İstanbul''a dönmeden önce Rasim Ağabey, evinde gösterdiği konukseverlik ve eşsiz sohbeti, ironi zekası ile "sessiz" ve "söz"süz olmadığımızı; ben PKM''de konuşurken konuşmayı kesip, mikrofonu ona bırakacağımı sezinlediği için olsa gerek salona girmeyip, konuşmayı yukarıda dinlemekle, güçlü ve has bir şahsiyetin ne demek olduğunu bir kez daha yakinen öğretti bana. Ve son olarak Ankara''dan Mehmet Doğan Ağabey''le görüşemeden ayrılmakla, içimdeki "suçluluk duygusu"nu bir türlü atamadığımı itiraf edeyim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.