|

Sultan Abdülhamid Han’ın kara altınları

Arap coğrafyasının en zengin petrol yataklarını barındıran ve bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası iken şimdi Irak olarak bilinen, Mezopotamya’nın petrolleri Sultan Abdülhamid’in detaylı raporlarla takip ettiği bir mesele idi. Bu coğrafya aynı zamanda İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve mücadeleye sonradan katılan Amerika’nın iştahını kabartmış ve aralarında sıkı bir rekabete sahne olmuştu.

00:00 - 29/06/2022 Çarşamba
Güncelleme: 20:04 - 28/06/2022 Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Zafer Bilgi / Tarihçi - Yazar

Yakın coğrafyamızdaki etkin yeraltı kaynaklarını ortaya çıkarma işlevi gören sondaj gemilerimiz Fatih, Yavuz ve Kanuni’nin ardından 4. sondaj gemimizin ismi, Abdülhamid Han olarak belirlendi. Peki, son gemiye verilen Sultan Abdülhamid ismi nasıl bir anlam ifade ediyordu?

Günümüze en belirgin iz bırakan padişahlardan biri olan Abdülhamid Han, bu coğrafyada yapmış olduğu kalkınma hamleleriyle, bir döneme de ismini vermişti. Başta Arap coğrafyası olmak üzere dünyanın farklı bölgelerindeki petrol kullanımı ve petrol endüstrisi, Sultan Abdülhamid döneminin üzerine en çok düşülen konulardandı. 20. yüzyılın başlarında büyük devletler arasında geleceğin enerji kaynakları, özellikle “kara altın veya neft ” olarak da adlandırılan petrol için yapılan mücadele artarak devam edecekti.

MEZOPOTAMYA PETROLLERİNİ ŞAHSİ MÜLKÜ YAPTI

Arap coğrafyasının en zengin petrol yataklarını barındıran ve bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası iken şimdi Irak olarak bilinen, Mezopotamya’nın petrolleri Sultan Abdülhamid’in detaylı raporlarla takip ettiği bir mesele idi. Bu coğrafya aynı zamanda İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve mücadeleye sonradan katılan Amerika’nın iştahını kabartmış ve aralarında sıkı bir rekabete sahne olmuştu. Bu bölge için uzun ve amansız mücadeleden zaferle çıkan, Mezopotamya’nın petrol dolu toprakları üzerine sarsılmaz otoritesini kuran ve çıkarlarını gözeterek zengin petrol bölgelerini ele geçiren Büyük Britanya olmuştu. İngiliz Dışişleri Bakanı Henry John Temple Palmerston’un Avam Kamarası’nda yapmış olduğu konuşmada devletinin gerçek gayesi alenen şöyle dile getirilmişti: “Ebedi müttefiklerimiz veya daimi düşmanlarımız yoktur. Ebedi ve daimi olan çıkarlarımızdır ve bu çıkarların sonuna kadar takipçisi olmak da bizim görevimizdir.”

Mezopotamya’daki bu zengin petrol yataklarının arazisi aslında dönemin Osmanlı padişahı Sultan II. Abdülhamid’in şahsi emlakıydı. Sultan bu bölgedeki sıkıntıyı evvelden görünce böyle bir yöntem ile bu toprakları güvence altına almak istemişti. Ancak tahttan indirildikten sonraki süreçte, sultanın varisleri bu bölgedeki haklarını arasalar da, İngiltere başarılı bir şekilde uyguladığı “güçlü haklıdır” politikasıyla bu toprakları kendi çıkarlarına uygun hale getirmişti. Osmanlı hanedanı mensupları Batılı büyük devletler ve petrol şirketleri nezdinde bu şahsi mülklerin savunuculuğunu üstlenmişlerse de bu hukuk mücadelesi güçlü olanın baskın tutumuyla kaybedilmişti.

PADİŞAHIN HARİTASI GÜNCELLİĞİNİ KORUYOR

Bugün Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) yaptığı araştırmalara ve bunlar ışığında hazırladığı verilere göre Abdülhamid’in petrol haritası gerçekliğini ve güncelliğini korumakta ve bölgedeki petrolün varlığını gözler önüne sermektedir. Petrol haritasında gösterilen yerlerde, mesela Batman’ın Kozluk ilçesinde sondaj yapan TPAO Nisan 2013’de Türkiye’nin en verimli ve kaliteli petrolüne ulaşmıştı. Bunun üzerine bütün gözler Abdülhamid’in bir asır önce hazırlattığı petrol haritasına çevrilmiştir. İsmail Çolak’ın Zafer Dergisi’nin 478. sayısında yayımlanan “Sultan II. Abdülhamid’in Gizemli Petrol Haritası” başlıklı yazısında yer alan bilgiye göre gerek TPAO’nun gerekse dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın haritada yaptığı incelemeler sonucunda, bugün bilinen veya üzerinde araştırma yapılan birçok petrol sahasının bir asır öncesinden tespit edildiği anlaşılmaktadır. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 10 Eylül 2012 tarihli bazı gazetelerde çıkan demecinde Sultan Abdülhamid’in petrol haritasının gerçek olduğunu; bakanlık olarak bu haritaya bakarak sondaj çalışmalarını yürütmediklerini ama bu haritanın, kendilerinin oluşturdukları haritalarla örtüştüğünü ve geçerliliğini koruduğunu belirtmişti.

Sonuç itibarıyla görüyoruz ki, Sultan Abdülhamid Han ortaya çıktığı ilk dönemden itibaren petrolün kıymetini, gelecekte oynayacağı siyasi, ekonomik ve stratejik rolü ve belirleyiciliğini dâhice kavramıştı. Çağını aşan bir ufuk ve vizyonla sahip olduğu bu coğrafyayı elinde tutmak için olağanüstü çaba göstermişti. Sultan’ın bu gayreti, güncelliğini ve gizemini kaybetmeyen dünya çapında keşif, araştırma ve projelere ilham kaynağı olmuştu.

Bugün bu coğrafyada hala güçlü olanın haklı olduğu ilkesiyle hareket edenlere inat Türkiye Cumhuriyeti bu bilinen ezberi bozmanın peşine düşmüştür. Abdülhamid Han Sondaj gemimiz bölgedeki petrolü ararken aslında geçmişteki hakların yeniden savunuculuğunu da üstlenmektedir. Bu coğrafyada en az Batılı devletler kadar hakkının bulunduğu ve haklı olanın hakkını savunması ilkesiyle, bu sondaj gemilerimiz mücadelesini sürdürmeye devam ettirmektedir.

Bu ufku taşıyan Sultan Abdülhamid Han, petrol politikasını hayata geçiremeden rahmeti rahmana uğurlanmıştı. Sultan’ın ömrü vefa etmese de son döneminde Osmanlı’nın dimdik ayakta durmasını sağlaması manidardı. Onca sıkıntıya rağmen, tahtan indirildiği 1909 yılında, Osmanlı devleti dünyanın en güçlü ilk beş devletinden biriydi. Sultan, sonraki dönemlerde ne kadar unutturulmaya çalışılsa da, eserleriyle yaşamıştır.

Okuma Önerisi:
Daha detaylı bilgi için, Zafer Bilgi, “Modern Türkiye’nin Mimarı - Abdülhamid’in Kalkınma Hamlesi”, Mihrabad Yay., İstanbul, 2020.
#​Sultan Abdülhamid
#Osmanlı İmparatorluğu
#Irak
#petrol
#TPAO
2 yıl önce