Mevlâna şiirinin en güzel yanlarından biri de imlâ anlayışı. Nokta, virgül, soru işareti vb yok. Bu, okuyana da kolaylıklar sağlıyor. İtinayla hazırlanmış kitabın, ‘İçindekiler’ kısmında hata olması üzücü.
Sayfaların önlü-arkalı kullanılması ve hurufatın iri tutulması isabetli olmuş.
Çocuk muhayyilesini resmeden şiirler hoş: Dost, Sizin İçin, Ay’dan Merhaba, Söz, Panik, İlgi ve Ses gibi.
İki şiir
*
Aramakla bulunmaz!
Bulanlar -ancak- arayanlardır!..
Ufarak hikâye: Beş çayı
Mehmet Şeker’le oturduk. “Benim kaplumbağa sorun çıkardı yine” diye şikayete başlayacakken, “Çay içelim” deyip kalktım. Çaylar enfes. Daha ikinci yudumda Nusret Özcan geldi. “Selâmünaleyküm, bana da çay lütfen.” Tekrar kalktım “Hemen” deyip. “Bir çay daha eklesene” diye sesleniyor arkamdan biri. Kim ola? Derbesiyeli Hamit Can bu. Elinde ceket ve kitaplar. Ocağa geçtiğimde, ‘gümüş’ sakallarını sıvazlayan Nusret abi davudî sesiyle mevzuyu açıyor: Şimdiii, efendim... O ara, “Hani bize yok mu?” diye ocağa sesleniyor Kadir Demirel. Oturmuş, gözlüğünü siliyor. Hangi ara geldi? Masadan yükselen ses şiirleşip tütün dumanına karışıyor. Uzaktan uzağa ikindi ezanı.
Aaa, Mustafa Cambaz! Koşar adım dalıyor içeri. Sırtında çanta, elinde makine. Aniden durup, “Yaklaşın hele” diyor, “Fotoğrafınızı çekeyim. Beş çayı koyarız adını.”
Deklanşöre basıyor...