|

Kanuni ile Sinan’ın tarihi buluşması

Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) açılışı için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sipariş edilen “Sinan” operası dün ilk kez sahnelendi. Projede emeği olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fecir Alptekin, “Kanuni Sultan Süleyman’ı, kendi tarihimizi sadece tarih kitaplarında değil opera sahnesinde de anlatmak istedik” diyor. Eserin bestecisi Hasan Uçarsu ise 2019 yılından bu güne ekip olarak büyük bir özveriyle çalıştıklarını dile getiriyor.

Merve Akbaş
04:00 - 31/10/2021 Pazar
Güncelleme: 03:33 - 30/10/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Projede emeği olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fecir Alptekin, “Kanuni Sultan Süleyman’ı, kendi tarihimizi sadece tarih kitaplarında değil opera sahnesinde de anlatmak istedik” dedi.
Projede emeği olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fecir Alptekin, “Kanuni Sultan Süleyman’ı, kendi tarihimizi sadece tarih kitaplarında değil opera sahnesinde de anlatmak istedik” dedi.

Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) Cumhuriyet Bayramı’nda yapılan açılışında Mimar Sinan’ı konu alan “Sinan” operası seslendirildi. Hareketli sahnesi, akustik performansı ve 2 bin 40 kişi kapasitesiyle Türk operasının “gurur binası” olarak inşa edilen salonun açılışı için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın isteğiyle hazırlanan eser Türk kültür ve sanatına damgasını vurdu. Hasan Uçarsu’nun bestelediği eserin librettosunu Halit Refiğ’in aynı adlı senaryosundan hareketle Bertan Rona yazdı. Orkestrayı ise şef Gürer Aykal yönetti. Bu önemli eserde emeği olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fecir Alptekin, eserin bestecisi Hasan Uçarsu, libretto yazarı Bertan Rona ile buluşup hem eseri hem de bu eserin kültür hayatımıza katkıları üzerine konuştuk.


-AKM’nin açılışı için nasıl bir eser seçileceği merak konusuydu. Peki bu eser narış sipariş verildi? Hikâye nasıl başladı?
Fecir Alptekin
: Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Atatürk Kültür Merkezi için yeni bir eser gerektiği, yerli ve milli, yeni bir eser gerektiği noktasındaydı. Birtakım fikir alışverişleri yapıldıktan sonra Sinan konusu üzerine yoğunlaşıldı.
- Başka konu seçenekleri de var mıydı?
Fecir Alptekin:
Birçok konu geçti aklımızdan. Kuşkusuz bu konuların hepsi değerli, önemliydi. Ama Atatürk Kültür Merkezi’nin İstanbul’da olması, Sinan’ın bir İstanbul mimarı olması ve bu yapı aynı zamanda İstanbul için değerli bir yapı olması nedeniyle Mimar Sinan’ı anlatan bir opera yapmak fikri öne çıktı. Bu süreçte Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefi Cemi’i Can Deliorman’la da çok fikir alışverişinde bulunduk. Sonuç olarak Sayın Cumhurbaşkanımız bu operayı bestelemesi için Hasan Uçarsu’ya sipariş vermiş oldu.

SİNAN OPERASI BENCE BİR BAŞ YAPIT

- Tarihimiz için değerli bir hikâyenin seçilmiş olmasının önemi neydi?
Fecir Alptekin:
Bizim için Verdi’nin Aida Operasını izlemek başka bir şey Kanuni Sultan Süleyman ile Sinan’ın diyaloğunu bir opera formatında izlemek başka bir şey. Biz bu operanın hem ulusal opera repertuvarımıza girmesini hem de New York’ta, Londra’da Milano’da bizden bir hikâye olarak opera sahnelerinde olmasını istiyoruz. Kanuni Sultan Süleyman’ı, kendi tarihimizi sadece tarih kitaplarında değil opera sahnesinde de anlatmak istedik. Sinan Operası bence bir baş yapıt oldu. Ben librettoyu okurken bile ağlamıştım. Beste eklendi, provalarda daha çok ağladım. Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman’a Süleymaniye’nin anahtarını sunduğu anı görüyorsunuz. Bizim milletimizden kim olsa bunu sahnede görüp duygulan-maması mümkün değil.
- Eser birden çok tesadüfü de barındırıyor...
Fecir Alptekin:
Öncelikle 85 yıl aradan sonra Türkiye tarihinde ilk defa bir cumhurbaşkanı opera eseri siparişi verdi. Yani Gazi Mustafa Kemal Atatük’ten sonra ilk kez Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bir opera eseri için sipariş vermiş oldu. Bu gerçekten çok anlamlı bir detaydır. Bunun yanında eserin librettosu için Halit Refiğ’in filmleştirilmemiş bir Koca Sinan senaryosundan yola çıkıldı. Refiğ sağlığında bu eser filme çekilirse müziklerini Adnan Saygun’un yapmasını istemiş. Seneler sonra operaya uyarlanan bu eserin müziklerini Saygun’un geride bıraktığı en önemli öğrencisi Hasan Uçarsu yaptı. Başka bir tesadüf de Bertan Rona’nın Halit Refiğ’in kıymetli eşi Gülper Refiğ’in doktora öğrencisi olmasıydı. Atatürk’ün sipariş verdiği operada da yine Adnan Saygun’un imzası var.

Türkiye bayraktar olabilir

Eserde hangi karakterleri göreceğiz?
Bertan Rona:
Tabii Sinan’ı ben bir sanatçı olarak verdim. Aşırı romantize etmeden ama heyecanlı ve hayatını işine adayan biri olarak yansıttım. Kanuni Sultan Süleyman da bana kalırsa bu eserde Sinan kadar önemli. Çok bilge ve kışkırtmalara rağmen Sinan’a yani sanatçıya güveniyor. Onun dışında Rüstem Paşa, devlet terbiyesiyle yetişmiş ve aslolanın devletin devamlılığı bekası olduğuna inanan yönüyle ortaya çıkıyor. Mihrimah Sultan’ı hem sanat düşkünü hem de dünyanın maddi anlamda da en zengin sultanı olması özelliğiyle görüyoruz. Ebusuud Efendi ise gerçekten yana olan tipik bir kadı. Bütün bunların yanı sıra aynı zamanda Türk ulusal opera repertuvarına bir eser kazandırmak çok önemliydi. Avrupa’da ve dünyada da melodik yapıya ve zengin folklorik malzemeye çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çok sesli müzik dünya genelinde aslında bir arayış içerisinde ve Türkiye gibi Azerbaycan gibi ülkeler bu konuda aslında bayraktarlık yapıp yani ipi göğüsleyebilirler.

Bu eser kendimize olan inancın somut halidir

- Hem eserin içeriği hem de sahneleneceği mekân kuşkusuz çok özel. Peki Hasan Uçarsu Hocam siz beste siparişi alınca neler hissettiniz?
Hasan Uçarsu:
Benim için bu serüven 2019 yılının haziran ayının son gününde başladı. Fecir Hanım bana bu konudaki düşüncelerini, fikirlerini iletti. Ben sürecin kolay olmayacağını biliyordum. Çok büyük bir sorumluluk olduğu ortadaydı. Ama düşünüp taşınınca bu riski almak istedim. Ardından da çalışmalara başladım.
- Sinan üzerine çalışmak sizin üzerinde nasıl bir etki oluşturdu?
Hasan Uçarsu:
O yaz boyunca Sinan üzerine yazılan hemen her eseri inceledim, okudum. Onunla ilgili yazılan oyunları topladım. Bu çalışmalar esnasında Sinan ile aramda bir gönül bağı oluştu. Bu süreçte benim için de ilginç bir tesadüf ortaya çıktı. Mimar Sinan’ın arkadaşı şair ve nakkaş Sai Mustafa Çelebi tarafından Mimar Sinan’ın ağzından yazılan Tezkiretü’l-Bünyan’da (Yapılar Kitabı) şu ifadelere rastladım: “Ustamın eli altında, tıpkı bir pergel gibi bir ayağım sabit olarak, merkez ve çevreyi gözledim. Sonunda yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek, görgümü artırmak için diyarlar gezmeye istek duydum.” Aslında bu pergel örneğini ben yıllardır sanat anlayışımı anlatırken kullanırdım. Bu ilginç tesadüf beni daha da heyecanlan-dırdı.


- Çalışmalara Bertan Bey eklendikten sonra süreç netleşmeye başladı sanırım...
Hasan Uçarsu:
2019’un ekim ayında librettosu için Bertan’la iletişime geçtik. Tabii o sıralarda aklımızda çok fazla soru vardı: Sahneler nasıl olacak? Sahne değişimleri nasıl olacak? Neyi vurgulayacağız? Neyi ne kadar vurgulayacağız? Bu noktada bir besteci olarak benim de ondan isteklerim oldu. Mesela koro olsun dedim. Yeniçeri, işçiler ve finalde de bir halk korosu var. Hakikaten çok yoğun çalıştık. Provalar gayet güzel gitti. Orkestra şefimiz olan Gürel Aykal da bize çok iyi geldi, bizi toparladı. Herkes büyük bir özveri ve şevkle çalıştı. Yoğun çalıştık ve ben sonuçtan çok çok memnunum. Bu eser kendine, kendi besteciliğine, kendi müzisyenine, kendi toprağının insanına inanmasının somut bir halidir. Bu hepimiz için önemli bir örnek olacak. Çünkü bir ülkeyi kalkındıracak olan budur.

Kronoloji değil ontoloji önemli

- Son iki yıldan bu yana bu eser üzerine çalışıyorsunuz. Peki Osmanlı tarihiyle ilgili bir hikâyenin opera eseri haline getirilmesi zor muydu?
Bertan Rona:
Öncelikle Sinan’ın hayatı opera olmaya çok müsait değildi. Tabii ki bu AKM gibi bir binanın açılışı için çok iyi bir konu tercihi. Fakat Sinan’ın hayatında dramatik çatışma unsuru az. Bir hikâyenin senaryoya dönmesi için çatışma gerekir. O dönemde ise özellikle insanların birey olarak varlıkları ön planda olmadığı için Sinan’ın hayatıyla ilgili bu tür detaylara hâkim değiliz. Sadece ana hatlarıyla biliyoruz.
- Peki çözüm nasıl sağlandı?
Bertan Rona:
Sinan hayatına baktığımızda çatışmayı gördüğümüz tek bir konu var. O da Süleymaniye Camii’nin kendisine Sultan tarafından kendisine sipariş edilmesi, ancak inşaatın yedi yıl uzaması ve çok fazla harcama yapıldığı gibi dedikoduların ortaya çıkmasıdır. Bu süreçte Rüstem Paşa tarafından yürütülen muhalefet, Sinan’ın bu konuda sıkıntı çekmesine ve padişahla da karşı karşıya gelmesine neden oluyor. Biz de hikâyemizi buraya kurduk. Turan Oflazoğlu ve Hayati Çorbacıoğlu gibi büyük oyun yazarlarımız da Sinan üzerine çalıştıkları oyunlarında hep buraya yoğunlaşmışlar. Tabii tek sıkıntı bu değildi. Bizden bir konuyu, İslam muhitinden ve doğudan bir konuyu, Avrupa medeniyetinin ifadesini en yüksek noktada bulduğu bir opera formuyla vermek gibi riskli bir unsuru barındırdığı için zorlandığımı itiraf edebilirim. Bu başlı başına bir analoji, başlı başına bir anakronizm tehlikesi içeriyor zaten.
- Bu nelere neden olabilirdi?
Bertan Rona:
Haremlik selamlık nedeniyle bir araya gelmemesi gereken insanların birlikte arya söylemesi ne kadar doğru olabilir? Bunlara dikkat etmek gerekiyordu. Bunun yanında Kanuni Sultan Süleyman ve Rüstem Paşa gibi çok önemli şahsiyetlerin de tarihsel kimliklerine haksızlık etmemek gerekiyordu. Benim elimin, kolumun bağlı olduğu noktalarda müzik ciddi manada imdada yetişti. Finalde Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirini kullandım. Çünkü bizler bu coğrafyanın insanları olarak zaman dediğimiz şeyin yaratılmış bir şey olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bu metinde kronoloji değil ontoloji önemli, yani tevhit kavramı bütün eserin temelinde yer alıyor. Hem mekânda hem de zamanda birlik söz konusu.



#Atatürk Kültür Merkezi
#Recep Tayyip Erdoğan
#Sinan
#Fecir Alptekin
#Adnan Saygun
#Bertan Rona:
3 yıl önce