|

Mesut Özil’e teşekkür borcumuz var

Avrupa gündemini oluşturan siyasi tartışmalar faşizm tehlikesi ile karşı karşıya kalındığını gösteriyor. Irkçı söylem medya ve siyaset başta olmak üzere her alanda hâkimiyetini pekiştirdi. Söylemin eyleme dönüşme emarelerini NSU örgütünde, camilere ve Müslümanlara yapılan saldırılarda görüyoruz. Almanya gibi faşizm hastalığını İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte bastırmayı ve kontrol altında tutmayı başarmış bir ülkenin bundan sonra da nüksetmemesi için Türkiye önemli potansiyele sahip.

Yeni Şafak ve
04:00 - 29/07/2018 Pazar
Güncelleme: 03:37 - 29/07/2018 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ASİYE BİLGİN – UID GENEL BAŞKAN DANIŞMANI

Almanya futbol tarihinde ilk defa bir futbolcu ırkçı saldırı, hakaret ve tehditlere maruz kaldığı için milli takımdan istifa etti. Mesut Özil’in açıklamasında değindiği hususlar Almanya’nın yakın tarihi ve entegrasyon politikaları ile bir hesaplaşma. Son yıllarda Türkler üzerinde artan baskılar, Alman siyaseti ve medyasının her fırsatta gündem değiştirmek ve toplumu manipüle etmek için araçsallaştırdığı nefret kültürünün tezahürü. Bir futbolcu, siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve elitlerin ‘entegrasyon’ kavramı arkasına saklanıp Türk ve Müslüman düşmanlığı yaptığı maskeyi çekip aldı. Mesut Özil, Almanya’daki Türklerin nefret kültürü ve ırkçılıkla hesaplaşmasını başlattı. Birikmiş duygu ve düşüncelerin önünü açtı. Hiç bir göç ve entegrasyon tartışması istifa öncesi gibi olmayacak.

Almanya’daki ırkçılık dünya gündeminde

Resim çektirirken amacımız yaşadığımız özel ve güzel anları ölümsüzleştirmek ve sevdiklerimizle paylaşmak olur. 2010 yılından bu yana Sayın Cumhurbaşkanımız ile defalarca resim çektiren Özil bu seferki resim ile tarihe geçeceğini muhtemelen düşünmemiştir. Almanya’da kimlik tartışmaları, aidiyet zorlamaları, ötekileştirme ve Türkiye’ye karşı mesafe koyma baskıları Almanya’da doğmuş olanların bir kaç yıldır gündelik hayatının bir parçası. Türklere ve faaliyet gösterdikleri sivil toplum kuruluşlarına karşı baskı ve sindirme politikası artarak devam ediyordu. Kamuoyunda yer verilmeyen ve medyanın bilinçli şekilde yok saydığı bu kesimin hissiyatı Mesut Özil’in istifa mektubu ile temsiliyet kazandı. Tek kişi Türklerin oldukça sabırlı olmasına rağmen ırkçılık ve İslam düşmanlığında tahammül sınırının aşıldığını 82 milyona gösterdi. Almanya’da yaşayan Müslümanlar için bir dönüm noktası.

Mesut Özil Almanya’da doğmuş ve yetişmiş, 92 maçta Almanya için 23 gol atmış, Avrupa şampiyonu ve dünya şampiyonu olmuş, defalarca Almanya’nın en iyi futbolcusu seçilmiş, 2010 yılında Bambi entegrasyon ödülü alarak örnek ‘Alman!’ seçilmiş dünya çapında bir futbolcu. Almanya’da vergi ödeyen, eğitim ve entegrasyon alanında sosyal sorumluluk projelerinde yer alan başarılı bir sporcu. Tüm kazanımlarına ve Almanya’ya kazandırdıklarına rağmen ötekileştirilmesi, ‘pis Türk’ ve ‘Türk domuzu’ olarak hakarete uğraması, Almanya’da yaşayan gençlere bir gerçeği gösteriyor; hangi başarıyı elde ederseniz edin, bu toplumda her zaman ikinci sınıf vatandaş olarak görüleceksiniz çünkü sorun sizde değil, topluma enjekte edilen nefret kültüründe! Bu istifadan sonra Almanya’daki Türk ve Müslümanlar ayrımcılığa uğradığında kendini sorgulamayı, yetersiz görmeyi bırakacak. Ne yaparsa yapsın nefret kültürünün egemen olduğu bir ülkede her şeyi doğru yapmanın kabullenme getirmediği bilinci ile hayatını idame ettirecek. Bu kabulleniş Özil’in Almanya’daki yabancılara vermiş olduğu en büyük armağan.


Aslına bakıldığında Almanya’da artan Türk ve İslam düşmanlığı Özil gibi inancına, değerlerine ve kültürüne bağlı bir futbolcuyu milli takımda barındırmayı zorlaştırmıştı. Almanya Futbol Federasyonu, siyasiler ve medya Özil’in üzerine giderek öncelikle Cumhurbaşkanımız ile çektirdiği resim dolayısıyla özür dilemesini, pişmanlık bildirmesini ve sonrasında istifasını bekliyordu. NSU davasında yaptıkları gibi, Özil konusunun da üzeri örtülecek, Özil hata yapmış konumuna düşürülecek, Alman ırkçıların egosu tatmin edilecek, bu olaydan da kazançlı çıkılacaktı ancak bu sefer evdeki hesap çarşıya uymadı. Özil Almanya’daki ırkçılığı uluslararası camiaya taşıdı.

Avrupa da teslim olur

Almanya özelinde Avrupa’da artan ırkçılık ve Türk düşmanlığını uzun yıllardır tartışıyor ve gündemde tutmaya çalışıyoruz. Türkiye olarak Avrupa’nın ırkçılık ve faşizm tuzağına yeniden düşmemesi için gerekli uyarıları yapmak öncelikli sorumluluğumuz. Avrupa Birliği ülkelerinde 5 buçuk milyon Türk olmak üzere toplam 30 milyona yakın Müslüman yaşıyor. Türkiye’nin Batı Avrupa ülkeleri ile ilişkilerinin en önemli boyutlarından birisi bu ülkelerde yaşayan Türk ve Müslüman varlığı. Avrupa’da izlenen asimilasyon politikaları Almanya, Belçika, Hollanda, Avusturya gibi Türklerin yoğun yaşadığı ülkelerde yerel politikacıların kurguladığı şekilde gerçekleşmediğinden nefret kültürü gittikçe etkinleşiyor. Asimile edilemeyen toplum‚ öteki’ olarak dışlanmaya, fiili ve psikolojik baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Avrupa’da yaşayan Türklerin Türkiye ile bağlarının koparılması, İslami hassasiyetlerin yok edilmesi, Türkçe’nin konuşulmaması isteniyor. Artan baskı karşısında toplum içerisinde oluşan direnç Özil örneğinde olduğu gibi hesaplaşmaları beraberinde getiriyor. Avrupa’da doğmuş ve yetişmiş neslin eşitlik, adalet ve temel insan hakları üzerine bina etmeye çalıştığı vatandaş-devlet ilişkisi çoğunluk toplumun kendini ayrıcalıklı görmesi ve ‘üstünlük’ psikolojisi ile yaklaşması sonucu başarılı olamıyor. İş hayatında, eğitim kurumlarında, sosyal yaşamda, kültür ve sanatta çatışma alanları oluşuyor. Farklı fikirleri kabullenişte zorlanan toplum çareyi çoğunluk gibi düşünmeyenleri söylem ile Türkiye’ye yollamakta, ülkeden kovmakta hatta NSU cinayetlerinde şahit olduğumuz gibi imha etmekte buluyor.

Avrupa gündemini oluşturan siyasi tartışmalar faşizm tehlikesi ile karşı karşıya kalındığını gösteriyor. Irkçı söylem medya ve siyaset başta olmak üzere her alanda hâkimiyetini pekiştirdi. Söylemin eyleme dönüşme emarelerini NSU örgütünde, camilere ve Müslümanlara yapılan saldırılarda görüyoruz. Almanya gibi faşizm hastalığını İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte bastırmayı ve kontrol altında tutmayı başarmış bir ülkenin bundan sonra da nüksetmemesi için Türkiye önemli potansiyele sahip. Avrupa Birliği’nin lideri olan bir ülkenin faşizme teslim olması Avrupa’nın teslim olması demek. Türkiye, Avrupa Birliği müzakere sürecinden bağımsız olarak Avrupa politikasını etkinleştirmek ve Avrupa içerisindeki hümanist, liberal, çoğulcu topluma inanan güçleri desteklemek zorunda.

#Mesut Özil
#Almanya
#Irkçılık
6 yıl önce