|

Mış gibi balonunun içinde yaşıyoruz

Lokma Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni olan Hatice Tülin Özdemir’i Portakal Ağacı isimli blogundan bu yana tanıyoruz. Ancak artık olağanüstü sofralarını değil, vakıf ve derneklerin hayır faaliyetlerini, duaları paylaşıyor. Sosyal medyanın birey üzerindeki değişimlerini konuştuğumuz Özdemir, “–mış gibi balonunun içinde yaşıyoruz” diyor.

04:00 - 2/06/2019 Pazar
Güncelleme: 11:37 - 1/06/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Hatice Tülin Özdemir
Hatice Tülin Özdemir

Betül Şatır

Dijital çağda, sayısız etkileşimler içerisinde olumsuzluklar üstümüze üstümüze gelirken Mücahit Küçükyılmaz’ın ifadesiyle bu girdabın içerisinden “bizi fıtrat kurtaracak” sözleriyle ferahlıyoruz. İşte bu konunun kanlı canlı örneklerinden bir tanesi…

Hatice Özdemir Tülün 1980 Ankara doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu. Daha çok Türkiye’nin ilk yemek bloğu Portakal Ağacı’nın kurucusu olarak biliniyor. Bunların dışında Trt Çocuk Dergisi Genel Müdürü, Lokma Dergisi Genel Yayın Yönetmeni. Ormanın En Sıradan Ağacı kitabının ve Portakal Ağacı’ndan Dualar’ın yazarı.

Elbette çok başarılı çok renkli çok tanınmış biri. Fakat onu ne zamandır kurduğu olağan üstü sofralarda, ağız sulandırıcı yemeklerin mutfağında göremiyoruz. Sayfasında nicedir kekler börekler yapılması en zor, sunumu en güzel yemekler yerine, dua paylaşımları, vakıf ve derneklerin hayır faaliyetlerinin duyurulduğu capsler var. Ramazan ayında hadis ve tefsir podcastleri ile hiç durmadan içerik ürettiğine de şahit oluyor çalışmalarından çokça da istifade ediyoruz.

Fıtratından gelen sesi, bunca gürültüye rağmen duyabilmiş, hayrı fısıldayan bu sese doğru yönelmiş bir hanımefendi o. Yemek ve hayat tarzı yazılarıyla takipçilerine yön veren, çok tıklanan sayfaların yazarı olarak tanımıştık onu. Sektörün ilklerinden ve bunu başarı ile sürdürenlerden biri. Ne oldu da bile isteye bunca popülerliği arkasında bırakıp artık işin sadece hayır kısmında yer almayı tercih etti, kendisine sorduk. O da içtenlikle cevapladı.

TRT Çocuk dergisi, Lokma Dergisi, herkesin rağbet ettiği bir blog, çok takipçisi olan instagram hesabı, çocuk masalları, podcastler sahi kaç tane Hatice var?

Sosyal medya kurallarına göre her gün hepsini mükemmel idare etmesi gereken ama gerçekte her gün her şeyden azar azar yapabilen bir Hatice var. Sosyal medyanın böyle bir hissiyat uyandırma aldatmacası var. Sanki o gün ne paylaşmışsanız o da her gün yaptıklarınız hanesine yazılıyormuş gibi. Hâlbuki o gün ne paylaşmışsam muhtemelen düzgün tamamlayabildiğim tek iş odur. Ancak bir –mış gibi balonunun içinde yaşıyoruz dijital dünyada. Herkes her gün muhteşem işlere imza atıyormuş, bir güne 500 iş sığdırıyormuş, tabii bu arada evi asla dağılmıyormuş, çocukları asla kavga etmiyormuş, eşiyle asla tartışmıyormuş, her gün muhteşem sofralar kuruyormuş gibi… Hatice bir gün çok istediği bir seminere gitmişse mesela muhtemelen o gün akşam yemeğinde kahvaltı yapacaklardır. En önemli meşguliyetim eşimle beraber 3 çocuğumuza hayat yollarında hayırlı bir yoldaş olabilmek zaten.

EŞİM BİLE İNANMAKTA ZORLANDI

Herkesin takip için birbirini ezdiği, takip uğruna mahremiyetini yer yer benliğini sunduğu bu ortamda takipçi kaybını göze aldıran tavrınızı; işi hayra döndüren kararınızı anlatır mısınız?

Portakal Ağacı bloğu 2003’te başladı. O zaman instagram yoktu ve dijital platformda kendini gösterme bu kadar ön planda değildi. Ancak sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla “bana bakın!” trendi ortaya çıktı. Bu alana ilk girenlerden biri olarak zihnimde daha çok insana ulaşmak için neler yapmalıyım düşünceleri dönmeye başladı. Bu alanın uzmanları daha çok kendimi ön plana çıkartmam gerektiğini, ailemi, herkesi mutlaka ama mutlaka hayatlarının en güzel günlerini yaşıyormuşçasına güldükleri fotoğraflarını (2 dakika önce kıyamet kopuyor olsa bile), benim her seferinde başka bir yerde başka bir alakasız özlü sözle dikkat çekici fotoğraflarımı paylaşmam gerektiğini… Yani kısaca bu –mış gibi dünyasının kurallarına göre oynamam gerektiğini söylediler. Bu role birkaç zaman devam ettim ama fıtratıma uygun olmadığını fark ettim. “İyi ama bu ben değilim! Benim sosyal medyadaki hedefim bu değildi!” dediğim bir duvara çarptım 2017 Eylül ayında. Ve o gün “Rabbim beni sosyal medyada hayra vesile et” diye dua ettim. Eşim bile inanmakta zorlandı.

UNU VE ŞEKERİ BRIAKINCA TEPKİ ALDIM

Aldığınız tepkiler nefsinizden gelen itirazlar... Hepimizin baş etmeye çalıştığı bu modern cağ hastalığının nasıl üstesinden geldiniz? Üstelik sizinki düzeyli bir popülerlikti...

Aslında tepki kısmını 2017 Eylül’ünden birkaç sene daha önce “Türkiye’nin ilk yemek Bloğu” sahibi, binlerce tarifin, hamur işinin, tatlının yazarı iken unu ve şekeri bırakmaya karar verdiğimde ve bunu takipçilerimle paylaştığımda almıştım. Çevremdeki pek çok kişi bireysel olarak böyle bir tercih yapsam da bunu sosyal medyaya yazmamam gerektiğini, kendim yemesem de markamı korumak için bunu paylaşmadan normal tarif paylaşımlarıma devam etmem gerektiğini söylediler. Ama bence Portakal Ağacı’nı Portakal Ağacı yapan karşınızda gerçek bir insan olduğunu bilmek ve samimiyetle paylaşımlar yaptığını hissettirebilmekti. Çünkü bloğum hiç bir zaman tek başına bir yemek sitesi değildi. Orada anlatılan bir hayat öyküsü vardı ve tarifler bu öyküye eşlik ediyordu. Bu yüzden kendime ve okuyucularıma karşı dürüst olmak benim için çok daha önemliydi. Bir de çok küçük bir detay, çok inatçı bir kişiliğim vardı, Allah’tan 40’a yaklaştıkça törpülendi.

Tariflere ve sofralara kıyamadım

Yemek tarifleriniz o güzel sofralar... Sahi onlara nasıl kıydınız? Ve sizce teknoloji tövbeleri kabul eder mi?

Tariflere ve sofralara kıymadım, hala bloğum duruyor. Sadece eskisi gibi güncellemiyorum ama bugün bile kendim bir tarif ararken Google’a yazınca ilk başlarda yanında öneri olarak portakal ağacı çıkınca çok mutlu oluyorum. Demek ki insanlar hala kullanıyorlar siteyi. Zaman zaman açıp 15 sene önce bir tarifi yaparken ki anıları okuyorum. Sosyal medyanın sizi sürekli eksik, yetersiz bulan, tövbe kabul etmez bir yapısı var evet ama belki de Rabbim o yıllarda Portakal Ağacı’nın bu kadar tanınıyor olmasını sırf bugünkü çabalara vesile olsun diye nasip etmiştir diye düşünüyorum. Çok şükür tövbeyi de gayreti de teknolojiden değil Rabbimden beklemeyi öğrendim bu süreçte.

Bunu yapmak isteyen her gün tövbe edip bozan görünürlük ve şöhret iptilasına kendini kaptıranlara tavsiyeniz nedir?

Naçizane fikrim ki bu benim de yol haritam olmuştur; ilk adım niyet (dua), ikinci adım gayret (fiili dua), son adım iyileri dost edinmek. Kendimizi kaptırmamız, bozulmaya başladığımızda bizi uyaracak dostlarımızın olması çok kıymetli, Muhsinlerin olduğu ortamlarda olmaya çalışmak. Zaten enerjimin çoğu o güzel insanlara yetişebilme, Rabbimin lütfettiği bu dostluklara layık olabilme gayreti ile geçiyor. Bunu sadece yüz yüze ilişkiler için söylemiyorum, hiç tanımadığım ama sosyal medyadan takip ettiğim bir kişi ya da sadece 1-2 sohbetine katıldığım bir hoca hanım da benim motivasyon kaynağım olabiliyor. Çevremde hiç öyle dostlar yok demek de şeytanın atalete düşürmek için bir hilesi diye düşünüyorum. Mesela Ramazan’ın başında İsmail Kılıçaslan beyefendinin bir Ramazan İmsakiyesi’ni paylaşmıştım. Her gün açıp o günkü öğütle ilgili ne yapabilirim diye düşündüm. Ardından Tefsiri yapılan mukabele notlarını arkadaşlarım yolladıkça bugünkü ders bana ne söylüyor diye kafa yormaya başladım... Hülasa işin özü zihnimizi sürekli olarak İnşirah Suresi’ndeki gibi iyi işlerle meşgul etmek...

Atalete düşürecek fikirler pompalanıyor

Böyle bir uyanık zihin rikkat hali nasıl mümkün bilhassa gençler için?

Eğer gerçekten iyi bir şeyler yapmak istiyorlarsa aslında sosyal medyanın buna çok uygun olduğunu düşünüyorum. Sadece dediğim gibi kimleri takip ettiklerine, zihinlerini neyle meşgul ettiklerine bakmalılar. Başta kendilerine çok yanlış gelen şeyleri göre göre gözümüzün nasıl alışabildiğini hatta özenebildiğimizi unutmamalılar. Bir de şu anda hayatlarının hangi aşamalarında, nasıl konumlarda olurlarsa olsunlar kendimizi Rabbimize teslim etmek çok önemli. Çünkü şeytan insana sürekli “baksana şu profillere; başkaları istedikleri okulları okudular, muhteşem işlere girdiler, harika bir evlilik kurdular, vs vs” gibi kendimizi karamsarlığa, atalete düşürecek fikirler pompalıyor. Bu durumda şöyle şeyler düşünebilmek beni ferahlatmıştı; “Belki kendimi şu an bulunduğum noktada hayal etmemiştim ama Rabbim’in benimle ilgili bir planı var ve ben O’na güveniyorum. Bulunduğum konumu, yeri en güzel biçimde salih amellere vesile etmek için ne yapabilirim onu düşünmeliyim demiştim.

Modern zaman radyo kanalı

Mesela Podcast’ler. Herkesin Youtube’da olduğu bir devirde kendinizi ön plana çıkarmadan da bilgiyi paylaşabileceğinizi gösteren önemli bir çaba nereden aklınıza geldi?

Modern zaman radyo kanalı gibi düşünebileceğiniz bu ses kayıtlarına ilk önce Pedagog arkadaşım Zeynep Atalar ile Psikoloji Sohbetleri çekelim diye başladık. Beslenme uzmanı arkadaşım Sibel Elçin ile Sağlıklı beslenme sohbetleri çektik. Sonra vaize arkadaşım Merve Safa Likoğlu Tefsir podcastleri de çekmemizi önerdi. Ramazan öncesinde her Pazartesi Tefsir, perşembeleri de dönüşümlü olarak Psikoloji ve beslenme kayıtları yayınladık. Ramazan boyunca her gün için de kısa kısa Hadis ve Fetva podcastleri yayınlıyoruz Spotify vb podcast uygulamalarında Portakal Ağacı kanalında. Podcastlerle beraber acaba birlikte kitap okusak mı dedik ve online bir Kitap Kulübü kurduk. Kitap platformu alanında dünyada en çok tercih edilen Goodreads uygulamasında Kitap Kahve Kulubü diye bir kulubümuz var. Listemizdeki kitapları iki haftada okuyup dünyanın her yerindeki insanlarla tartışıyoruz.

Alay konusu olacağımı söylediler

Sizin tövbenizin en keskin dönüş noktası
nedir mesela?

2017 Eylül’ünde “Rabbim beni hayra vesile et!” diye dua edince çevreme bir gün niyetimin bir hayır kurumu kurmak olduğunu anımsadım. Her gün gittiğim kahveciye kendi fincanımı götürürsem 75kr indirim yaptıklarını fark ettim, bu 75 kuruşları bir kenarda biriktirerek bir yetimhane açmak istediğimi ve bunu sosyal medyada paylaşacağımı söyledim. Doğrusu çevremde pek çok kişi sosyal medyada alay konusu olacağımı ve yazmamam gerektiğini söylediler ama ben yine de yazdım.

Ne kadar sürede
gerçekleşti bu proje?

Sosyal medyada doğrusu korka korka bu niyetimi paylaştım ve hiç beklemediğim çok büyük bir olumlu geri dönüş aldım. Bu niyeti paylaştıktan 2-3 gün sonra İyilikhane Derneği’nden beni aradılar ve biz; Bangladeş Yetimhanesi’ne bir yatakhane yapmaya niyetlendik takipçilerle beraber. Doğrusu yatakhanenin masrafını 2 günde toplarız sanıyordum ama haftalar geçtikçe bir türlü tamamlayamadık, o günlerde “bak gördün mü, markana zarar verdin Hatice!” diyordu içimdeki ses. Sonunda anladım ki bu markayla, benimle vs alakalı bir konu değil, bu belki de Bangladeş’de belki de yatağı olsun diye dua eden tek bir yetimin duasının karşılığı idi! “Ben niyetimi ve o duayı Rabbime teslim ediyorum!” dedim. Aynı gün içinde kalan bütün para tamamlandı! Öyle ki üzerine aynı yetimhanenin mutfağını ve bahçe düzenlemesini bile yaptık. Meğer Rabbim aslında bize çok daha fazlasını nasip edecekmiş sadece niyetimizin halis olması gerekiyormuş. Ardından farklı kurumlarla Mescid-i Aksa’da bir Müslüman kadının evinin tamiri, Mardin’deki çocuklara bayramlıklar, Suriye’li çocuklarımızın eğitimlerine katkı projeleri vb işler yaptık. Şimdi de gençlere nasıl daha çok ulaşırız, birbirimizi nasıl hayra teşvik ederiz diye projeler düşünmekle geçiyor günlerim...

#Hatice Tülin Özdemir
#Lokma
#Lokma.net
5 yıl önce