Tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Nazan Kesal, Zeytinburnu Belediyesince gazeteci Bedir Acar yönetiminde düzenlenen "Sanatın Ustaları Konuşuyor" isimli söyleşi programının konuğu oldu.
Kesal, sanata olan ilgisini, "Kendinizi farklı hissediyorsanız, bir de kadınsanız o avuç içi kadar yerde farklılığınız çok net göze çarpıyor. Opera sanatçısı olan iki amcam biraz bana yol gösterdi. Ben oyunculuk yeteneğimi büyüdüğüm kasabada besledim. Kendi bulunduğum alanda kadınların davranışlarına bakardım. Bir de gözlemci ve dışa vurumcu bir çocuktum. Bunları cımbızlayıp evde anneme, halama, komşulara taklit yapardım." sözleriyle anlattı.
Sinema, dizi ve tiyatro oyunculuğu... Hepsi birbirinden farklı
TRT 1'in yeni dizisi "Halka"da rol almaya başlayan oyuncu, şöyle devam etti:
- "Tiyatro ile ilk karşılaşmam, ticaret lisesinde coğrafya öğretmeninin bir tiyatro oyununda, 'Karakterin adı Nazan, senin adın da Nazan. Hadi gel sen oyna.' cümlesiyle oldu. Sahneye çıkmanın çok güzel bir duygu olduğunu hissettim. İlk sahne deneyimim çok tarifsiz oldu. Sonra lise bitti ve ticaret lisesinden sonra muhasebeci olmayacağım çok aşikardı. Benim yolum Dokuz Eylül Üniversitesi'yle buluştu. Yetenek de varmış ki 1986'da 300 kişinin başvurduğu sınavdan 15 kişinin arasına girebildim."
Kesal, eğitimin her alanda ve herkes için önemli olduğuna dikkati çekerek, "Tiyatro yapıyorsanız yüzde 100 konservatuvar eğitimi gerekli. Çünkü tiyatro dediğimiz alan çok özel bir alan ve canlı bir performans. Bunun için özel bir kondisyon, farkındalık, akıl ve disiplin gerekiyor. Bunu da gerçekten konservatuvarda ancak öğrenebilirsiniz. Tiyatro dışındaki alanlar için ise o eğitim olmasa da olur gibi geliyor." diye konuştu.
Üniversiteden mezun olup 1991'de İstanbul'a geldikten sonra özel tiyatrolarda görev yaptığına değinen Kesal, sinema, tiyatro ve dizi oyunculuğunda farklılıkların olduğunu dile getirdi.
Kaderden kaçılamayacağını vurgulayan sanatçı, Devlet Tiyatrolarına başlama hikayesini şu sözlerle anlattı:
Kesal, yakın zamanda tiyatroseverlerle buluşturacağı tek kişilik oyunundan bahsederek, "İranlı şair Füruğ Ferruhzad, Ortadoğu'da kadın omanın sancısını yaşamış çok önemli biri. 1967 yılında 32 yaşındayken trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Ben şimdi onun hayatını yeniden yazdırdım. Arada şiirleri de var ama bir biyografi oynayacağım. 25 yıl önce eşim Ercan Kesal'ın imzalı olarak hediye ettiği bir kitap vesilesiyle tanıştım Füruğ Ferruhzad'la. İlk hediyesi oydu bana. İran'da yaşadığı bütün sıkıntıları o kadar ortak ve evrensel bir yerden tarif etmiş ki şiirlerinde bir gün bunu oynamalıyım dedim hep kendi kendime. O günler bugünlermiş." ifadelerini kullandı.
Yeni kuşakların gelenekleri güncelleyip koruyamadığına dikkati çeken Kesal, "Yapımcılar yetenek peşinde koşarsa usta oyuncular kurtulabilir ama yapımcılar yetenek peşinde koşmuyor, kaşı gözü güzel kızlar, vücut yapmış erkekler peşinde koşuyor. Seyircimiz de bir biçimde bu kod üzerinden yakalamaya çalışıyor isimleri. Konservatuvardan mezun, çok yetenekli o kadar çok oyuncu var ki, kimse dönüp bakmıyor. Kimseyi yetenek ilgilendirmiyor. Kamera önü oyunculuk dersi veriyorum ve ünlü olmaya gelenleri oyunculuk dersine almıyorum. Yeteneği olmayan bir insana ne anlatabilirsiniz?" değerlendirmesini yaptı.
Nezaketsizlikten, hadsizlikten ve riyadan hiç hoşlanmadığının altını çizen oyuncu Kesal , sözlerini şöyle tamamladı:
"Çalıştığım setler neşeli olmak zorunda. Somurtan insana tahammülüm yok. O kadar uzun süre çalışıyoruz ki orada. Tatlı sohbet etmek, mutlu olmak varken, neden olumsuz duyguları çağıralım ki? O bizim işimize yansıyor. O ortamın neşeli olmasını temenni ediyorum ve bunun için çaba sarf ediyorum. Çalıştığım sete pasta, börek, helva götürüyorum. Çünkü sette çalışan herhangi birinin mutlu olması, beni çok mutlu ediyor."