|

Şehirli bahçıvan şifayı toprakta buldu

Yıldıray Kaya, çocukluk yaşlarında geçirdiği bir kazanın ardından konuşma yetisini yitirdi. Toprak onun için bir terapi alanı oldu ve birkaç yıl içinde yeniden sağlığına kavuştu. Bugün bir moleküler biyoloji uzmanı ama o yine de toprakta organik meyve ve sebze yetiştiriyor. Şehrin içinde devam ettirdiği bu faaliyetleri insanlara da ilham oluyor. Kaya, “Hastalıkların şifası olabildiği gibi stresli iş hayatlarından uzaklaşmanın yolu da bence toprak” diyor.

Merve Akbaş
04:00 - 23/06/2019 Pazar
Güncelleme: 17:34 - 22/06/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
​Yıldıray Kaya
​Yıldıray Kaya

Yıldıray Kaya, şehirli bir bahçıvan. 4-5 yaşlarında geçirdiği bir ev kazasının ardından konuşma yetisini kaybetmiş. Çevresinden destek göremeyince de doğayla, bitkilerle, çiçeklerle ilgilenmeye başlamış. Evlerinin arkasındaki küçük bahçeyle daha okula bile başlamadan önce ilgilenmeye başlamış. Tamamen deneme yanılma yöntemiyle, biraz da oyunla başlamış toprak işlerine... Tabi ki bu çabası bir nevi terapi olmuş ve okul çağında yeniden konuşabilmeye başlamış. Ancak konuşamadan geçirdiği bu ayların kendisi üzerinde bıraktığı bir etki de var. Bu kaza onun kendi başına, kendi çabasıyla toprağı sevmesini sağlamış. Kaya üniversitede moleküler biyoloji alanında eğitim alsa ve bu alanda yüksek lisans yapsa da yeniden toprağa dönmeye karar vermiş. Bugün sosyal medya hesapları üzerinden insanlara sebze- meyve yetiştiriciliği, organik tarım gibi konularda bilgi verirken bir yandan da bahçıvanlığına devam ediyor. Şimdi hikâyesini bir de ondan dinleyelim...

Toprakla ilgilenmeye ne zaman başladınız?

Toprakla ilgilenmeye başlamam çocukluk çağlarıma denk geliyor. 4-5 yaşlarımda bir kaza geçirdim. Bu kaza neticesinde beyin fonksiyonlarımda bir takım sorunlar ortaya çıktı. Bunun sonucunda konuşma kabiliyetimi yitirdim. Bu zorunlu suskunluk hayatımın yeniden şekillenmesine neden oldu. Maalesef bu süreçte toplum tarafından dışlandım. Konuşma kabiliyetimi kaybetmemle birlikte çevremdeki bazı insanlar daha fevri ve kaba davranmaya başladılar. Bu durumda da bir çocuk olarak fazlaca incindim ve toplumdan soyutlandım. Kendimi evimizin yanında atıl bir yeri temizleyerek orada kendi halimde toprakla uğraşırken buldum. Kendimi belki diğer çocukların da yapmış olduğu gibi yeşermiş soğan ve patatesleri toprağa ekerken hatırlıyorum.



KENDİ BAŞIMA ÖĞRENDİM
Ailenizden birileri toprakla ilgileniyor muydu? Nasıl öğrendiniz bu işleri?

Hayır. Ailemden herhangi birinin bahçe ile uğraşmaması ve yönlendirici ya da öğrenebileceğim birinin olmaması tamamen deneme yanılma yöntemi ile öğrenmemi sağladı. Sanırım bu deneme yanılma yönteminden duyduğum mutluluk ileride seçeceğim mesleğimi belirledi. Deneyerek doğru ya da yanlış bir şeylerin ortaya çıkması beni hem şaşırtıyor hem de mutlu ediyordu. Bu saye de zamanla kendimi doğada tek başıma buldum.


Hastalık sürecinde bahçeyle ilgilenmeniz sizin için bir nevi terapi oldu sanıyorum...

Hastalık demeyelim de düşünme, dinleme süreci daha doğru aslında. Bunu da şu an idrak edebiliyorum. Toplumdan dışlanmak bana kendi gücümü keşfetme imkanı sağladı. Her zaman bizi öldürmeyen şeyin güçlendirdiğine inanırım. Toplumdan dışlandım ancak toprak, bitki ve bahçe işleri ile ilgilenirken kendimi mutlu hissetim. Hatta doğanın ritmi, düzeni beni şaşırttı ve aslında her şeye rağmen savaş vermek ve pes etmemek gerektiğini öğrendim. Bitkileri düz de ekseniz yan da ekseniz, hatta ters çevirip dahi ekseniz her zaman doğru olan şeye, yani ışığa ulaşmak isterler. Ben de günün birinde ‘anne’ diyerek bu süreci atlattım. Demiştim ya öldürmeyen her şey güçlendirir. Şu an o yılların acısını daha hızlı ve daha fazla konuşarak çıkarıyorum. Çok konuştuğum için yakın çevrem illallah etti.

Peki eğitim hayatınız nasıl ilerledi?

Doğanın ritmi düzeni aslında daha fazla mücadele etmemi sağladı bu sayede eğitim hayatımda her zaman mücadeleler verdim ve başarılı oldum. Tabi ki öğretmenlerimin katkıları çok büyük, onların sayesinde daha fazla başarıya ulaştım. Çocukluğumdan sonra da bostanla, bahçeyle ilgilenmeye de her zaman devam ettim. Bu yol hep sürdü. Bir yandan da Düzce Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji alanında eğitim aldım. Bunun ardından da TÜBİTAK’tan kazandığım bir burs sayesinde master yaptım.


KENT BOSTANLARINA İHTİYACIMIZ VAR
Bahçe, toprakla uğraşmak, kent bostanları... Bunların sizin için anlamı nedir?

Doğrusunu söylemek gerekirse bahçe benim için bir cennet. Toprakla uğraşmak insanın enerjisini düzenliyor ve rahatlamamızı sağlıyor. Belki de toprağın bizim üzerimizdeki etkisini henüz tam olarak anlamamış bile olabiliriz. Ancak bana kalısa bir anlamda ruhun doymasına yardımcı oluyor. Hastalıkların şifası olabildiği gibi stresli iş hayatlarından uzaklaşmanın yolu da bence yine topraktan geçiyor. Yetiştirdiklerinizi tatmak, doğadaki düzene şahit olmak insanı daha sakin ve dingin hale getiriyor. Yani bir nevi ruhumuzun doymasını sağlıyor. Bu yüzden bizim şehirlerimizde de hatta şehirlerin her semtinde, okullarımızda kent bostanları olması gerektiğine inanıyorum. Bostanlarımız arttıkça, insanlarımız toprakla ilgilendikçe sorunlarımızın bir çoğu azalacak. Ben buna inanıyorum. Tabi çocukların ve biz yetişkinlerin toprağın bir bitkiyi büyütme sürecine şahit olmaları her anlamda önemli ve değerli bir deneyim.

İş hayatından kaçtım, toprakla dinleniyorum
Akademik hayatı bırakıp şehirli bir bahçıvan olmayı tercih ettiniz. Bunun hayatınıza nasıl bir katkısı oldu? Nasıl değişiklikler var?

Aslında, eğitim hayatıma devam etmek istiyorum sadece şu an dinlenme aşamasındayım ve bu dinlenme aşamasında kendimi en rahat hissettiğim yer olan şehrin göbeğindeki bahçemdeyim. Tabi ki de bu dinlenme aşamasında kendinizin asgari geçimini devam ettirmeniz gerekiyor ve bunu yapabilmek için elimden geldiğince kendi bahçemde profesyonel olarak da uğraşmaya devam ediyorum.Bahçıvanlık yani bitkilerle uğraşmak kesinlikle kendi ruhumu dinlememi ve huzur bulmamı sağlıyor. Şehirdeki, iş hayatındaki bunaltıcılık, yoruculuktan beni koruyor. Daha önce iş hayatının zorluklarını yaşamış biri olarak artık yastığa başımı koyduğum da kendimi daha huzurlu ve mutlu hissediyorum.


İki alanda uzmanlaşmış olduğunuzu söyleyebiliriz. Yani moleküler biyoloji ve doğa. İkisi arasında siz bir bağ kuruyor musunuz?

Evet, kesinlikle ikisi arasında bağ değil iç içe geçmişlik söz konusu yani siz doğa içinde yapmış olduğunuz her şeyi moleküler düzeyde inceleyip daha detaylı bilgiler edinebilirsiniz. Örneğin, içtiğimiz suyun kaç milyon yaşında olduğu, günlük hayatımız için gerekli olan her türlü bitkinin veya hayvanın geçirmiş olduğu evrimi, insan morfolojisi, doğadaki besin, yağmur, azot döngüsü bu konularının hepsini moleküler düzey de inceleyebilirsiniz. Hatta bugün tüketmiş olduğunuz besin ya da dünyaya bırakmış olduğumuz her türlü ayak izimiz yüzlerce yıl sonra gelecek nesillerimiz tarafından moleküler düzeyde incelenecektir.

Moleküler biyolojiden
bahçıvanlığa
Moleküler biyolojiyi neden seçtiniz?

Her zaman deneme yanılma yöntemiyle bir şey öğrenmek beni her zaman mutlu etmişti. Benim hedefim her zaman fen-bilim gibi bir şeyleri kanıtlayan ve bunun sonunda topluma bir yararı olan bir birey olmaktı. Kendi çapımda bu amaca ulaşmak için, lisede en çok zevk aldığım ders olan biyolojiyi daha iyi öğrenmek için üniversitede bu bölümü seçmek oldu. Biyoloji ne alaka diyebilirsiniz. Ancak biyoloji okumuş bir birey; insan, bitki, hayvan, bakteri, maya, toprak yapısı, kayaçlar, su, hava olmak üzere birçok konu da bilgi sahibi olmuş demektir. Bende biyoloji bölümünü okurken bitkilerin yapıları, istekleri, hangi toprak yapılarını sevdiklerini, tohum şekilleri, genetik özellikleri ve sistematikleri öğrenmiş oldum.

#bahçe
5 yıl önce