
Adorno, başyapıtı olarak nitelendirilen Negatif Diyalektik’te Hegel’den Marks’a, Marks’tan postmodern filozoflara kadar küçük değişikliklerle geliştirilmeye devam edilen idealizm, sonsuzluk, bütünlük, ideoloji ve varlık gibi birçok kavramı tersyüz eder. Yaptığı tespitler yalnızca 20. yüzyılda değil 21. yüzyılda yaşanan siyasi olaylar için de açıklayıcı olmaktadır.
Theodor W. Adorno, Negatif Diyalektik'i ömrünün son yıllarında, yani 1960'larda yazar. 1960'ların dünyası düşünüldüğünde görülecektir ki II. Dünya Savaşı'nın yıkıcı etkileri halen Avrupalılar'ın bilincinde tazedir. Komünizm ideali Bolşevik Rusya'da gerçekleştirilememiştir. Nasyonal Sosyalizm ise tam bir faciayla sonuçlanmıştır. Marksizm aslında II. Dünya Savaşı'nın neden olduğu bozguna gereğince cevaplar geliştirememiş, yorumlama noktasında zayıf kalmıştır. Marks ve Engels'in öngörülerinin birçoğu boşa çıkmıştır. Felsefenin ve tarihin öldüğü söylenegelmiştir. 19. yüzyıl felsefesine dair her şeyin 20. yüzyılda geçersizleştiği görülmektedir. O zaman ne yapılacak?
Aslında bu ağır soruların Avrupa geleneği içinde bir yeri vardır. Çünkü Adorno'ya göre her filozof içinden çıktığı tarihsel şartlar ve felsefi gelenek doğrultusunda düşünmektedir. O da kendinden önceki filozoflar gibi işe eleştiriyle başlar, geçmiş felsefi ekol ve akımlara dönük bir saldırıya geçer. Önce onların geçersizliğini ispat etmelidir ki kendi söyleyeceklerine yer açılsın, insanlar ona kulak kesilsinler. Fakat Adorno'nunki bundan biraz farklıdır. Çünkü onun geçmişe dönük eleştirileri, geleneğe dönük karşı çıkışları önceki filozoflardan farklıdır. Adorno'da geleneğe dönük tamamıyla biten bir inançtan, güvensizlikten söz edilebilir. Daha da ötesi, öfkeden…
Hele Alman idealizmi, romantizmi, felsefesi söz konusu olduğunda Adorno açıkça kendini tutamaz ve küçümseyici ifadelere başvurur.
Filozofun baş görevi şüphelenmek… Adorno klasik ve modern felsefenin ortaya attığı bütün kavramlara şüpheyle yaklaşmakla kalmaz, onlardan tiksinir. O yüzden Adorno'nunki bir nevi anarşizme kayan bir felsefi çalışmadır. Canı yanmış birisi olarak yaklaşır bütün olay, model ve düşüncelere. Canı yandığı için de ters çevirme işlemi yapar. Her şeyin foyasını ortaya çıkarmak amacıyla düşünür. Canı yanmak ve bir anarşist gibi yaklaşmak meselelere, neden? Dediğimiz gibi, II. Dünya Savaşı'nın etkileri, belki de 21. yüzyılda bile silinememiş, Avrupalılar bu katliamdan unutulmaz yaralar alarak çıkmışlardır.
Klasik Yunan felsefesinin hayranı olan Almanya; unutulmaz, beklenmedik bir şok yaşatmıştır, ütopya ve idealizmle her şeyin yolunda gittiğini sanan, aydınlandığını, sürekli ilerlediğini düşünen, pozitivizm ve rasyonalizmi her mesele için anahtar kabul eden Avrupa'ya.
Ne yapılacak o zaman? Modernizmin, aklın, bilimin, tekniğin iflasıyla sonuçlanmış bir yüzyıldan sonra? İdealizm nasıl
yorumlanacaktır? İnsanoğlu kendine yeni idealler bulabilecek midir? 1930'larda özneye atfedilen üstünlük, bilim ve teknolojiye giydirilen peygamberane konum sarsılmaya ve sorgulanmaya başlamıştı zaten. İdeolojiler, insanoğluna vaat ettikleri yeryüzü cennetini tanzim edemeyeceklerdi. Bu yıkılmışlık içinde, insanlar neyi, nasıl düşüneceklerdi? Düşünebilecekler miydi? Adorno düşünmüş müdür mesela? Veya postmodern diye sınıflandırılan filozoflar? Frankfurt Okulu ayrıca?
Aslında Batı medeniyeti 1945'lerden sonra uzun süre bunalım edebiyatı ve varoluş felsefesi içinde bocalamıştır. Adorno belki de bu edebiyat ve felsefe içinden çıkışı, ilk aydınlanmaları ifade eder. Durumu olduğu gibi kabul etmek yani. Yenilgiyi kabul etmek… Öznenin dokunulmazlığını bertaraf etmek, dünyanın merkezine yerleştirilen insana, sen dünyanın merkezinde değilmişsin, orada olamazmışsın demek.
Adorno'nun yaptığı aslında mevcut olandan yola çıkarak bir felsefe ortaya koymaktır. Madem klasik ve modern felsefe, artık gerçekleştirilme fırsatını elinden kaçırmıştır, o zaman eski konumuna, yani felsefe olmaya dönmelidir. Modern dönemdeki, olmadığı iddia edilen, kurtulduk sanılan dinin yerine geçebileceği safsatasından kurtarılmalıdır. Her mesele, nesne, olay ve modüle mesafe almalı, fragmanlar şeklinde yapılmalıdır felsefe.
Bütünlüğü inceler mesela Adorno. Bütünlük; sonsuzluk ve sistem kavramlarıyla birlikte işlenir. Bütünlüğün mümkün olmadığını ispat etmeye çalışır. Bütünlük; diyalektiğin dünya görüşü veya bakış açısıyla aynı tutulmasının sonucudur. Oysa sistem olarak kurulan her felsefe, bütünün parçalarını görür, diğerini göremez. Parçalar görüldüğü için de bütünü kapsayacak, açık vermeyecek bir sistemden söz etmek olanaksızdır. Sonsuz olan hiçbir şey yoktur. Filozoflar parçalardan bütünü, tümevarım veya tümdengelimle yakaladığı iddiasındadırlar. Oysa Adorno'ya göre bu safdilliktir. Filozof bunu iddia edemeden zaten düşünemez. Yani kadim felsefe anlayışına göre hareket eder, mutlak iyiliği yakaladığını, her şeyi açıkladığını, gök devletini yeryüzüne indireceğini iddia eder. Oysa bu bir paradokstur. Öyle bir yetki, imkan ve gücü olamaz felsefenin. Olmadığı halde bu iddia ve inançla hareket etmek zorundadır.
Negatif Diyalektik'in en çarpıcı tarafı; öznenin mutlak iktidarını sorgulamasıdır. Akılla, deneyle her şeyi idare edeceğini, bütün sorunlara çözüm bulacağını iddia eden pozitivizm ve rasyonalizm, ister istemez insanı dünyanın merkezine yerleştirecekti. Bilindiği üzere bu, hümanizm ve varoluşçuluğun da temelidir. Yani insan kaderini kendisi tayin eder. Oysa Adorno felsefenin şüpheye, çelişkiye kapatılması olarak yorumlar bu durumu. İdeolojilerin ve idealizmin insana dönük iyi niyetli tarafını kabul etmez. İnsanın kötü tarafını görmek gerektiğini vurgular. Mutlak, mükemmel uyum, sentez hiçbir diyalektikte mümkün değildir.
Adorno'nun idealizmi öfkeyle açıklaması da ilginçtir. Tarihöncesi tarihte insanların neden öfkeye kapıldığını, bu öfkenin rasyonelleştirildiğinde nasıl idealizme dönüştüğünü açıklar. Ava saldırmak tehlikelidir. Fakat açlığın yol açtığı hoşnutsuzluk da insanın yakasını bırakmaz. İkisi birleştiğinde öfke ortaya çıkar ve insan saldırganlaşır. Saldırmak, ben-olmayanı yok etmek içinse insan bir neden bulmalıdır. Yok edilecek şeyin soysuzluğu ise en ikna edici nedendir. Kendi güvenliği söz konusu olduğunda hiçbir cinayetin itiraf edilmesine gerek bile duyulmaz. Adorno'nun idealizmle ideolojileri açıklamaya geçmesi ise 20. ve 21. yüzyılın siyasi olayları için ipuçları barındırmaktadır.
Aslında Negatif Diyalektik'le Adorno bir yıkımı, imkana dönüştürmeye çalışır. Kitap Adorno'nun başyapıtı olarak nitelendirilir, çetin ceviz denilen cinstendir. Felsefeyle uğraşanlar için bir hesaplaşma, belki de dönüm noktası olacak kadar güçlüdür. Onda Batı felsefesine ait metafizik düşüncenin elekten geçirilmesiyle birlikte diyalektik materyalizmin, Kant, Hegel ve Marks'ın ortaya koyduğu felsefi sistemin eleştirisiyle de karşılaşılır.
Negatif Diyalektik
Theodor W. Adorno
Çev.: Şeyda Öztürk
Metis Yayınları
Ocak 2016
373 sayfa







