|

Rönesans’ın temeli Endülüs’tür: Avrupa gelişmişliğini Endülüs’e borçlu

Avrupa’nın ortasında İslâm medeniyetini 800 yıl temsil eden ‘Endülüs’ için Prof. Nizamettin Parlak, şu değerlendirmeyi yaptı: Batılı araştırmacılar Avrupa’nın, Rönesans’ı Endülüs’e borçlu olduğunu itiraf etmişlerdir. Endülüs, “farklılıklara rağmen bir arada barış içinde yaşama” modelinin de mükemmel bir örneğidir.

Zeynep Betül Erhun
00:00 - 28/01/2022 Cuma
Güncelleme: 22:31 - 27/01/2022 Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Endülüs, Avrupa’nın ortasında kurulan bir İslam Medeniyeti. Yüz yıllar boyunca farklı din ve kültürlerin bir arada yaşadığı, ilim, teknik ve sanatta çağlara ilham olan bir devlet oldu. Kuruluşundan Avrupa’ya etkisine, yıkılışından kaybedilenlere Endülüs Tarihi’ni Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden
Prof. Dr. Nizamettin Parlak Hoca’dan dinledik.

-
Endülüs’ün fethini ve Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşunu ana hatlarıyla anlatabilir misiniz?

Müslüman orduları, dört halife döneminde Arap Yarımadası’ndan çıkarak doğuda Çin’e, kuzeyde Anadolu ve Kafkaslar’a doğru ilerlemiş, batıda da Kuzey Afrika’nın tamamını fethetmişlerdi. Emevî Halifesi Velid b. Abdülmelik zamanında (705-715) Kuzey Afrika Valisi Musâ b. Nusayr, halifeyle istişare ederek İber Yarımadası’nı fethetmeye karar verdi. Bugünkü İspanya ve Portekiz’in bulunduğu yarımadada o sıralarda Vizigotlar hâkimdi.

Musa, Târık b. Ziyad’ı bu yarımadayı fethetmekle görevlendirdi. Târık, büyük çoğunluğu Afrika’nın yerlileri olan Müslüman Berberîlerden oluşan ordusuyla M. 711’de karşı kıyıya geçerek İberya’yı fethetmeye başladı. Bir yıl sonra Musa da kendi ordularıyla fethe katıldı.

Müslümanların Endülüs adını verdikleri bu yeni topraklar, yaklaşık 45 yıl boyunca valiler tarafından idare edildi. M. 750 yılında doğuda bir darbe oldu ve Abbâsîler, Emevîleri yıktı. Emevî hanedanından genç bir şehzade, kaçarak canını kurtardı ve M. 756 yılında Endülüs’e geçerek orayı Abbâsîlerden koparıp burada Endülüs Emevî Devleti’ni kurdu. Büyük mücadeleler veren ve çok sayıda isyanla uğraşmak zorunda kalan I. Abdurrahman’ın kurduğu bu devlet, tam 275 yıl yaşadı. Onların yıkılmasından sonra Müslümanlar Endülüs’te başka devletler kurdular. En son 1232’de kurulan Benî Ahmer (Gırnata Sultanlığı) de 1492’de yıkılınca Müslümanlar İspanya’daki hâkimiyetlerini kaybettiler.

AVRUPA’NIN EN GELİŞMİŞ ÜLKESİYDİ

- Müslümanların İber Yarımadasındaki varlıkları, Batı’ya neler kazandırdı, Endülüs’ün çöküşü Batı’ya neler kaybettirdi?

Bu konuda çok şey söylenebilir. Kısaca şunu ifade edeyim: Özellikle Endülüs Emevîlerinin bazı dönemlerinde Endülüs, her alanda, ilimde, teknikte, sanatta muhteşem bir seviye yakaladı, dinî bilimlerinin yanısıra, tıp, matematik, astronomi, felsefe vb. bilim dallarında çok önemli bilginler yetişti ve bunlar önemli eserler telif etti. Endülüs o sıralarda Avrupa’nın en gelişmiş ve en müreffeh devleti oldu. Bazı Batılı araştırmacılar bile Avrupa’nın rönesansını ve gelişmişliğini Endülüs’e borçlu olduğunu kabul ve itiraf etmek zorunda kalmışlardır.

Bundan daha önemlisi Endülüs, sadece Batı’ya değil, aslında bütün dünyaya “farklılıklara rağmen bir arada barış içinde yaşama” modelinin mükemmel bir örneğini sundu. Endülüs’te farklı ırk ve dinden olan toplumlar, yıllar boyu birlikte yaşanabileceğini bütün dünyaya gösterdiler.

BİR ARADA YAŞAMA
TECRÜBESİ KAYBEDİLDİ

Endülüs’ün çöküşüyle neler kaybedildiğine gelince, öncelikle söylemek gerekir ki o güne kadar elde edilen ilmî birikim kaybedildi. Bilindiği gibi Endülüs’ün fethinin hemen ardından Müslümanlar İspanya’nın kuzeyindeki bazı bölgeleri kaybetmeye başladılar. Burada kurulan Katolik devletler zamanla güçlendi ve Müslüman şehirleri ele geçirmeye başladılar. İşgal edilen şehirlerdeki İslâm eserleri yıkılırken insanlığın ortak mirası olan kitaplar meydanlara toplanarak yakıldı. En büyük kayıp budur. Öyle ki o kitaplardan bir kısmı kurtarılabilmiş, Batı dillerine tercüme edilmiş ve yüzyıllar boyunca Avrupa’nın çeşitli ilim merkezlerinde yüzyıllar boyu insanlığa ışık tutmaya devam etmiştir.

Endülüs’ün çöküşüyle bir şey daha kaybedildi. O da “bir arada yaşama tecrübesidir.” Endülüs’te, her türlü farklılığa rağmen insanların ortak değerler etrafında bir arada yaşayabileceğinin güzel bir örneği sergilenmişti. Bu daha da geliştirilerek devam ettirilmeliydi. Günümüzdeki çatışma ortamlarının nelere yol açtığının şahitleri olan bizler, “ortak paydada buluşarak birlikte yaşamanın önemini” daha iyi anlamış olmalıyız.

El-Hamra: Müslümanların temsilcisi

  • - Endülüs İslam medeniyetinin günümüzde ayakta olan nadir tanıklarından el-Hamra Sarayı’nın önemi nedir?
  • Medeniyetler, üzerinde yaşadıkları coğrafyada kendilerine ait iz ve işaretlerini bırakırlar ve o medeniyetler yıkılıp gitseler de bunlar genelde uzun asırlar boyunca o medeniyeti temsil etmeye devam ederler. Ancak İspanya’da maalesef böyle olmamıştır. Katolikler İspanya’yı Müslümanlardan geri aldıktan sonra Müslümanlardan kalan eserlerin hemen hepsini yok etmişlerdir. Bu tahribattan ancak Kurtuba’daki Ulu Camii ve Gırnata’daki el-Hamrâ Sarayı kısmen kurtulabilmiştir. Sarayın ayakta kalabilen kısımları sanat tarihçilerini kendine hayran bırakmaya devam etmektedir. İleri düzeyde mühendislik ve gelişmiş bir estetik anlayışıyla inşa edilmiş olan el-Hamrâ Sarayı, Müslümanların temsilcisi olarak varlığını devam ettirmektedir.

İç çatışmalara düşülmemeli

-Günümüzde Endülüs’ün Türk-İslam dünyası için önemi nedir? Endülüs’ten alınacak dersler nelerdir?

Bütün Müslümanlar ve Türk-İslâm dünyası, Endülüs’ten ibret alarak birlik ve beraberliğin, dinin temeli olan Kur’an ve Sünnet’e sarılmanın önemini fark etmeli ve iç çatışmalara düşmemelidir. Çünkü Endülüs’ü yıkan en büyük sebep; Müslümanların birbirleriyle çatışmaları olmuştur.

#Endülüs
#Avrupa
#Nizamettin Parlak
#Târık b. Ziyad
#Abbâsîler
2 yıl önce