|
İstihbarat zemini üzerinde muhalefet

Başbakan ve oğlu arasında geçtiği iddia edilen konuşma kaydını herkes gibi dinledim. İnandırıcı bulmadım. Başbakanın sesinin yaşadığı değişimleri, konuşmanın içeriğini şüpheyle karşıladım.

Bu elbet bir kanı.

Bir hüküm değil, olamaz da...

AnkaraBaşsavcılığı konuyla ilgili bir soruşturma başlattı. Bilişim Suçları Bürosu ses kayıtlarında sahtecilik ve montaj olup olmadığını inceleyecek. İki yönlü suç unsuru olup olmadığına bakacak...

Sonucu göreceğiz...

Ne var ki, muhalefet cephesi keskin ve acul...

Muhalefet partileri, gazeteleri, merkez medya, hükümet kayığının sallantıda olduğu hissiyle karaya ayak basmak için debelenenler hepsi aynı kanıda. "Başbakan ve oğlu arasındaki bant kaydı gerçektir, hükümet bitmiştir, başbakan şöyle ya da böyle gidecektir" diyorlar.

Basın, siyasi kısımdan daha keskin...

Hüküm veren, hükümetin düşme biçimini tartışan, Ukrayna"ya işaret eden pek çok.

Burada sorumluluk ve niyet tartışmalıdır.

Ortada doğru olup olmadığı belli olmayan bir bant var.

Ancak doğruluğu kesin olan diğer bir husus var. Bu, başka vesilerle başbakanın, bakanların, siyasilerin, gazetecilerin konuşmalarının dinleniyor, kayıt altına alınıyor olması, bunların yasalara rağmen yapılması, piyasaya sürülmesi ve kamuoyunun koşullanmasıdır. Bu tür araçlar da tepkiler dahil üzere demokratik siyaseti en az ortaya atılan iddialar ve muhtemel karşılıkları kadar zedeler.

Nitekim isteyerek ya da istemeden istihbarat karanlığı üzerinde hareket eden siyaset ve muhalefetin meşruiyet sorunları, hükümete yönelik iddialardan hiç geri kalmayacak bir durumdadır.

Doğruluğu belli olmayan bir kaydın üzerine atlamadan önce, doğruluğu açık bu durum hakkında bir an için bile olsa düşünmek gerekmez mi?

Aydın Engin"in dün t24"te çıkan yazısında bu açıdan dikkat çekici vurgular vardı, şöyle diyordu:

"Herhangi bir bilgileri olmaksızın soruya, "Elbette doğrudur. Seslerden belli. Baba oğulun sesleri kesinlikle kendilerine ait" ya da "Yok canım. Sahtedir. Sesler dublaj, cümleler montaj" cevabını verenler var. Hepimizin gönlünden geçen, olmasını dilediği, inanmaya yatkın olduğu cevaplar olabilir. Ama bunu haber diye okura sunmak meslek suçudur..."

Aslında bu, demokrasi açısından da bir soruna dönüşebilir.

Böyle müphem bir ortam keskinleşir ve tahrik edilirse, meşru siyasetin oyundan düşmesi söz konusu olursa, iş, cemaat hükümranlığına ve cemaat-asker tokuşmasına kadar ilerleyebilir.

Hükümetin gidişi ve politikalarına karşı mücadeleyi cemaate dayanarak yapanların tutumu ahlaken sorunludur.

Şunu unutmamak gerek.

Türk siyasetinin son 10 yıldaki en önemli kazanımlarından birisi siyasi alanın devlet alanı ve askeri alan aleyhine genişlemesi olmuştur. Bu kazanım siyasi alanı kendi başına şeffaf, siyasi icraatları demokrat kılmaz.

Ancak bu genişleme demokrasinin gerekli koşuludur.

Yeterli koşulu aramak elbet bir kaçınılmazlıktır. Ne var ki yeterli koşulu ararken vesayetçi yapıları okşamak eski, kötü ve tehlikeli bir gelenektir. Bu çerçevede Yüce Divan, Ukrayna, Erdoğan"ın iktidardan nasıl uzaklaşacağı gibi tartışmalar eski vesayetçi zihniyetin izlerini taşımaktadır.

Şüphe yok, Tayyip Erdoğan ve AK Parti bir gün yerini başkalarına bırakacaktır.

Ancak cemaat dokusu, görmezden gelinirse yargı ve devlet içindeki etkinliğiyle uzun ve zor bir demokrasi meselesi olarak ülkenin karşısına dikecektir.

Bugüne kadar hükümetin aleyhine ortaya atılan kayıt ve iddialar doğru da olsa yanlış da olsa, bunların sistemin doğal çalışması sayesinde değil, cemaatin yetki ve hukuk gaspı üzerinden ortaya çıkması, günü moda deyimiyle manidardır..

Durumu tersten test etmek için bunu düşünmek bile yeterli...

10 years ago
İstihbarat zemini üzerinde muhalefet
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset