|
Bir açıklama ve yeni sorular

Dün bu köşede yayınlanan “Hak davası ile kan davasını karıştırmak” başlıklı yazıda amacım yeni bir Mazlumder tartışması açmak değildi. Yazının, daha önce yaşanan yaygın tartışmayla da bir ilgisi yoktu. O tartışmada, Mazlumder''in kullandığı dilin nasıl siyasallaştığına yönelik eleştirilerime, görünüşte birbirinden oldukça farklı olan bir çok çevrenin organize tepkisiyle karşılaştım ve bu beni çok şaşırttı. Bunun ne tür bir dayanışma olduğunu çok düşündüm ve kendimce cevaplara da ulaştım.

Dünkü yazıda ise, Hudson senaryosunun tartışıldığı oturuma katılan askerler hakkında suç duyurusunda bulunan Mazlumder''e bazı sorular sordum. Şöyleydi:

“Acaba söz konusu toplantıya sadece siviller katılsaydı ve aynı senaryo tartışılsaydı Mazlumder o toplantı için de suç duyurusunda bulunacak mıydı? Mesela SAREM yetkilileri katılmasaydı, gazeteciler, yazarlar, Kuzey Irak''tan temsilciler, siyasi partilerden isimler katılsaydı, yine de bu olayın üzerine gider miydi? Eğer cevap ''evet''se daha önceki benzer toplantılar, iç savaş ve etnik çatışma senaryoları, yeni harita taslakları, askeri darbe provokatörlükleri sırasında neden ses çıkarılmadı? O toplantılara da Türkiye''den insanlar, ''Türkiye uzmanları'' katıldı. Neden hiç biri hakkında suç duyurusunda bulunulmadı?”

Bence bunlar önemli sorulardı. Genel Başkan Halit Çelik; cevap amaçlı bir metin gönderdi. Hemen söyleyeyim: Metinde sorduğum soruların cevabını bulamadığım gibi, Mazlumder''in yaşadığı ve benim asıl sorguladığım yaklaşımı besleyen dönüşümle ilgili tatmin edici bir şey yok. Savunma refleksiyle alelacele hazırlanmış bir metin. Yer darlığı nedeniyle bir bölümünü yayınlayabiliyorum ancak.…

“Mazlumder''in kesinlikle bir asker veya sivil ayrımı ve takıntısı yoktur. Değer ve ihlal eksenli olarak konulara yaklaşmaktadır. İhlal üreten mekanizma/kişi kim olursa olsun onun karşısında olmayı, teşhir etmeyi ve tedbir alınması için ilgilileri harekete geçirmeyi ilke olarak benimsemiştir. Hudson olayında da aynı ilkeden hareketle ülkede kaos oluşturma, adam öldürme ve kitlesel ölümler meydana getirme gibi kirli çatışma senaryolarının konuşulduğu ortamda bulunan kişiler hakkında suç duyurusu yaptık…

Bu toplantı sıradan bir düşünce üretim toplantısı değildir. Tasarlanan senaryolar dehşet vericidir ve katılanlar kamu görevlisidir. Elbette kamu görevlisinin katılması sıradan insanlara göre daha vahimdir…

“Neden bu tür ''STK''lar, hep belli çevrelerin ortak çıkarlarıyla aynı paralelde hareket eder? Onların dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olurlar?” diyorsunuz. Kafanızda Mazlumder''i “ne tür” STK''lar arasına yerleştirdiniz bilemiyorum. Bilgi kaynaklarınızı da yeniden gözden geçirmenizi öneriyorum…

“Hak davası ile kan davasının karıştırılmasından endişe ediyorum” demişsiniz. Pes doğrusu. Mazlumder kan davası peşinde değildir. İçimizde tutup biriktirdiğimiz bir konu yok bizim. Öc almak gibi, kin gibi duygulardan uzağız. Çünkü düşündüklerimizi hemen ifade edebilecek ve yapılması gerekenleri hemen yapacak cesarete sahibiz.

Biz etnik milliyetçiliğin her türlüsüne her zaman karşı olduk. Bunun insana aykırı olduğunu her zaman söyledik. Türk ya da Kürt doğacağına kendisi karar vermeyen kişinin bununla övünmesinden daha yanlış bir şey olamaz.

İnsan hakları alanı övgü-sövgü alanı değildir. İdeolojik kavgaların sahası da değildir.

Bizden “terör örgütleri” listesi yayınlamamızı beklemeyin. Kişisel olarak herkesin taraf ve karşı olduğu bir ideoloji ve onun kurumları olabilir. Bu ayrı meseledir. Ama insan hakları hinterlandından konuya baktığınızda teknik bir dil kullanmanız gerekir. Siyasal bir dil burada geçerli değildir. Kişi ve kurumların siyasal amaçları ile biz ilgilenmeyiz. PKK için “silahlı muhalif grup” dememizin sebebi budur. Bu, tamamen alanla ilgili literatür sorunudur. Değilse Mazlumder, PKK''nın içinde olduğu çatışmaları da reddetmekte, asker/sivil ölen tüm insanlar için büyük üzüntü duymakta, çatışmaların son bulmasını dilemektedir….”

Sanırım eleştirim tam anlaşılamamış ki, benim kafamı karıştıran konulara açıklık getirilmemiş. Biraz da kızgınlıkla yazılmış. “Siyasi bir dil”in değil teknik insan hakları dilinin kullanılması gerekiyormuş. Benim eleştirilerim de bu zaten. Mazlumder''in insan hakları dilini (ki bu da sorgulanabilir) değil siyasal bir dil kullanması hatta tavır içinde olması asıl mesele. Ayrıca; şiddet konusunda biraz tek taraflı yaklaşım gördüğümü, çelişkilere dikkat ettiğimi, yukarıda metinde reddedilmesine rağmen ideolojik bir tavır hissettiğimi tekrar etmeliyim. Umarım ben yanılıyorumdur…

17 yıl önce
Bir açıklama ve yeni sorular
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset