|
Nihad Sami Banarlı, Türkçenin Sırları'nda, dilimizin ses güzelliğinden söz ederken Acem'in "gul"unu "gül"e, "bulbul"unu "bülbül"e çevirerek söyleyip yazışımızı övgüyle anar. Sözcüklerin sesleriyle anlamları arasında uygunluk bulunması, hoş bir durumdur. "İnce" sözcüğündeki seslerin "ince", "kalın" sözcüğündeki seslerin "kalın" olması gibi. Ancak bu durumu yalnızca Türkçeye özgü bir güzellik sanmamız doğru olmasa gerek. Başka dillerde de böylesi denklikler bulunmaktadır. Fransızın "ince"si (mince / 'mens' okunur) de incedir sözgelimi.

Bizde, bozkırın kabalığından ve sertliğinden kurtulma özlemi, içimizin derinliklerinde inceliğe ve yumuşaklığa doğru gereğinden çok yönelme gibi bir aşırılığa yol açmış olmalı ki, Arapçanın birçok kalın ünlüsünü incelterek söyleyegelmişiz. Kur'an-ı Kerim'i Türk şîvesiyle okuyan birini, Arap şîvesiyle okuyanla karşılaştırınız; bu farkı hemen görürsünüz. Türkün "zâlike'l-kitâbü" diye seslendirdiğini Arap "zâlike'l-kitâbu" diye söylemektedir. Bizim "el-hamdü" dediğimize Arap "el-hamdu" demektedir.

Bu incelik düşkünlüğümüz, kimi sözcüklerin yazımında, sözcüğün kökeni hakkında kuşkuya yol açabilmektedir. Örneğin "selâhiyet" diye diye, aslının "salâhiyet" olduğunu unutmak ve sözcüğü yazarken kalın "sad" yerine, ince "sin" harfiyle başlatmak, kolayca düşülebilecek bir yanlışlıktır.

Sözlüklerin ve yazım kılavuzlarının "numune" ve "unvan" biçiminde kaydettikleri iki sözcüğü, çoğu okur yazarımızın "nümune" ve "ünvan" diye söyleyip yazması da; az önce "zarif" diyebilmiş birinin biraz sonra "zarafet" yerine "zerafet" diyebilmesi de, aynı incelik düşkünlüğünün eseri olmalı.

İncel-t-me eğiliminin böylesine yaygın olduğu bir ortamda, sözlük ve yazım kılavuzlarımıza "zül" biçiminde geçmiş sözcüğün, kimilerince "zul" diye söylenmesi ya da yazılması tuhaf bir durum. Bu tuhaflıkla son karşılaşmam, Gülay Göktürk'ün "Hesap soracağım" başlıklı yazısında oldu. (Sabah, 02.08.2001)

Gülay Hanım, Star gazetesinde, kendisini rüşvete bulaşmış gösteren ve gazetecilik açısından bir kepazelik numunesi olan habere karşı haklı tepkisini dile getirdiği yazısını şu cümleyle bitirmiş: "Bu ülkede insanların şerefleriyle oynamanın bu kadar kolay olmadığını göstermek için elimden gelen her şeyi, ama her şeyi yapacağım."

Gülay Göktürk'ün, Star gazetesi ve -ilgili haberi tekzip etmedikleri takdirde- banka murakıpları" hakkında açacağı davalarla sadece kendi şerefini değil, "bu ülke"nin şerefini de kurtarmayı amaçladığını görüyor ve kendisini kutluyorum.

İzzetlerini ve şereflerini savunmayı akıl edemeyenler veya zül addedenler, zillete ve mezellete düşmeye, zelil olmaya müstahaktırlar. Belki de onlar, korumaları ve savunmaları gereken bir izzete, bir şerefe sahip olduklarını düşünemeyecek kadar derin bir zillete düş-ürül-müşlerdir.

Ey Aziz, ey Mu'iz, ey Müzil! Bu millete ve temsilcilerine basiret ve cesaret ihsan eyle!
#Nihad Sami Banarlı
#Türkçenin Sırları
#Gülay Göktürk
23 yıl önce
Zül
Seçim ve demokrasi
Tam bir operasyon olarak Karabük Üniversitesi yalanları
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…