
Bu, aynı zamanda, olmak ya da olmamak meselesidir.
Türk milleti, her türlü fitneyle, musibetle, yoklukla sınanmış ve Allah''ın izniyle bugünlere gelmiş bir millettir. Bir devlet iki millet, hatta üç, oluşturma çabaları her defasında boşa çıkmıştır.
Elbette karşılıklı hatalar ve aşırıya kaçmalar olmuştur, olacaktır. Bunları ''yeminli düşmanlığa'' dönüştürmemek lazımdır. Çünkü düşmanlık, evvela vicdanlarımızı kör eder.
Akıl tutulmasının telafisi mümkündür, vicdan tutulması ise hiçbir şeye benzemez.
Anadolu, o büyük bahçemizden kalan son ağaçtır. Bundan dolayı, gelişmelere partiler ve liderler üzerinden değil, Türkiye üzerinden bakmamız gerekir. Sadece insanların değil, olayların da bizi kullanmasına müsaade etmeyelim. Biraz duralım, geriye çekilelim ve düşünelim: Ne, neden, niçin?
Yine, birçok iyi niyetli çabanın, girişimin olumsuz sonuçlar doğurduğunu görüyor, biliyoruz. Tam da burada, Sernur Yassıkaya kardeşimizin şu sözünü hatırlatalım: ''Bir şey yaptım sanırsın, bin şey yıkarsın.''
Bu söze tek ilavemiz, ancak bir kitap tavsiyesi olabilir: Ebubekir Kurban, Türkiye Sevgisi İmandandır.
***
Şimdi, gelinen nokta itibariyle, ilk günkü yerde durmamız mümkün müdür? Değildir.
Denilir ki, ''edebin en önemli ölçüsü, başkalarının senden rahatsız olmamasıdır.'' Özgürlük de öyledir. Hak, haksızlık yaparak aranmaz yahut savunulamaz. Hele edep dairesinin dışına çıkarak, hiç. Bağırmayla, hakaretle, tahrikle, tehditle, yalanla, yol kapatmayla her şey daha güzel olsaydı; şu anda dünyanın en bayındır, en adil ülkesinde yaşıyor olurduk.
Mustafa Kemal''in iyi arkadaşlarından Hamdullah Suphi Tanrıöver, bir yazısında şöyle der: ''Beraber görünenler beraber değildir. Yağma için toplananlar, yağmadan sonra dağılırlar.'' (Seçmeler, sayfa 25)
İşte ''onlar'' ayrıldıktan sonra, diyelim ki şirketler, lobiler, başka ülkeler; baş başa kalmayacak, yüz yüze bakmayacak mıyız? Ricamız odur ki, kendimizi ve nazımızın geçtiklerini, telafisi mümkün olmayacak şeylerden uzak tutalım. Unutmayalım ki, kardeş kavgasının tek kaybedeni kardeşler olur. Ne şu, ne bu.
Öte yandan, aleyhimize bile olsa, adaletten ayrılmamamız icap ediyor. Bilenler bilir, bu bir emirdir.
Madem emir yüksek yerdendir, bize de buna uymak düşer. İster başbakan olalım, ister köşe yazarı.
***
Sözün bittiği yer, insanlığın da bittiği yerdir. Çabamız, sözün sürmesi yönünde olsun. Fakat bu, lafazanlık anlamına da gelmemeli, gelmesin.
Her birimiz, sevgi, saygı ve itimat duvarına taş yahut tuğla olmalıyız. Bu duvar yıkılırsa, insana mahsus birçok incelik de altında kalır, kalmıştır. Bir de hatırlatma: Yalnız taş duvar olmaz, ancak baş yarar.
Atalarımız, ''bin dost az, bir düşman çok'' demişlerdir. Millet ve devlet olarak, bir insanı bile feda etmeye, hor görmeye, karşımıza almaya hakkımız yoktur, olamaz. Nurettin Topçu ''yeryüzünün gerçek fatihleri, kalpleri kazananlardır'' der, diyoruz.
Konunun dışına çıkmak, bizi arzu ettiğimiz yerlere götürmez. Bir aydır yaşadığımız sıkıntı ve üzüntünün başlangıcı, malum, gezi parkındaki birkaç ağacın kesilmesi yahut sökülmesi. Görünürde, öznemiz, ağaç.
Geçtiğimiz çarşamba günü, İstanbul''un ağaçlarıyla ilgili müstakil bir yazı kaleme aldık. Bu, en çok emek verdiğimiz, buna karşılık en az okunan yazımızdı. Hatta itirazlar da gelmedi değil, geldi. ''Şimdi ağacın sırası mı?''
Böylece, üzülerek ifade etmeliyim ki, meselemizin ağaç olmadığı da ortaya çıkmış oldu. Sorun, ağaçların kökünden daha derinde.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.